Udüs; Akdeniz'in doğusunda, Ürdün'ün batısında, Afrika
ve Ortadoğu arasındaki yolların kavşağında yer alan
Filistin bölgesinin mühim bir kentidir. Beytullahim, El-Halil,
Eriha, Nablus, Ramallah, Gazze, Cenin, Tulkerem, Selfit,
Tubas, Kalkilya, Refah ve Han Yunus bu bölgenin diğer
önemli yerleşim birimleridir.1
Tarihi MÖ dördüncü binyıla kadar uzanmakta olan Kudüs'ün
bilinen en eski ismi Urusalim'dir. Asurcada Urusilimmu,
Ursalimmu, İbranicede Yruşlm, Yruşlym, Yeruşalayim,
Aramicede Yeruşalem olarak geçmektedir. Bu isim Grekçeye
Hierosolyma, Latinceye Jerusalem, Jerosolyma ve Batı dillerine
Jerusalem olarak intikal etmiştir. Müslümanlar tarafınca
verilen adların başında gelmekte olan Kuds / Kudüs Aramice
‘İrhaqqodeş ismine, İliya ise Romalıların verdiği Aelia
ismine dayanmaktadır. Bunların haricinde Betşalem, Moriya,
Yebus, Sion benzer biçimde adları de vardır.2
Şehir bu kadim tarihi boyunca birçok kavim, hanedan ve
devletin hakimiyeti altında bulunmuş; üç semavî din tarafından
da mübarek ve önemli kabul edilmiş olduğu için tarihinin şekillenmesinde
bilhassa semavî dinler belirleyici olmuştur.
Hz. Davud'un (a.S.) MÖ birinci binyılın başlarında Kudüs'ü
Yebusîlerin elinden alarak siyasî ve dinî merkez yapmasının
peşinden oğlu Hz. Süleyman'ın (a.S.) burada bir
tapınak (Mescid-i Aksâ) inşa etmesi şehre ayrı bir kutsiyet
kazandırmıştır. Babil Kralı Buhtunnasr (Nebukadnezzar)
MÖ 600 ve 597 yıllarında şehri iki kere işgal edip mabedin
eşyalarını Babil'e götürmüş; 586 yılındaki üçüncü işgalinde
ise şehri ve mabedi ateşe verip halkını sürgün etmiştir. 50
sene süresince harabe hâlde kalan Kudüs'e 538 yılında Persler
hakim olmuş ve bu zamanda mabet yine inşa edilerek
şehir Yahudiliğin dinî merkezi hâline getirilmiştir. Daha
sonrasında 332 senesinde Makedonyalı Büyük İskender tarafınca
ele geçirilmiş, onun ölümünün ardından da Mısırlı Ptolemaiosların
ve Selefkilerin hakimiyetine girmiştir. 168 yılında
mabede Yunan ilahlarının heykellerinin konulması Makabi
isyanlarının çıkmasına sebep olmuştur.3
Kudüs 63 ve 54 yıllarında Romalıların işgaline uğrayıp
tahrip edilmiş, mabet yağmalanmıştır. Daha sonrasında 40 senesinde
Partlar, 37 yılında da Romalıların Yahudiye Kralı duyuru
ettikleri Herod tarafınca ele geçirilmiştir. MÖ 20 yılından
itibaren kent ve mabedin yine inşasına başlanmıştır. Bu
etkinlik Hz. İsa (a.S.) zamanında da süre gelmiştir. Ancak
Romalı Kumandan Titus'un MS 70 yılında şehri kuşatması
esnasında şehirle birlikte tapınak de yanmıştır. 135 senesinde
Roma İmparatoru Hadrien zamanında şehrin harabeleri
üzerinde Colonia Aelia Capitolina adıyla yeni bir putperest
kent kurulmuş; mabedin bulunduğu yere Jüpiter Capitolina,
ileride Kutsal Kabir (Merkad-i İsa) Kilisesi'nin inşa edileceği
yere de Afrodit tapınakları yapılmıştır. Ayrıca, Yahudilerin
şehre girmesi de yasaklanmış ve girmeye kalkışacak olanlara
ölüm cezası getirilmiştir. Roma İmparatoru Konstantinos
zamanında bu yasak kaldırılmıştır. Kostantinos'un annesi
Helena tarafınca 326 senesinde Zeytindağı'nda bir kilise ve
1 Filistin, Kutsal Topraklara Hoş Geldiniz, Filistin Rehberi. State of
Palestine-TİKA-Palestine Ministry of Tourism & Antiquities ortak
yayını, s. 3.
2 Ömer Faruk Harman, "Kudüs", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
(DİA), C. 26, 2002, s. 323-324. Ayrıca bk. Milli Eğitim Bakanlığı İslam
Ansiklopedisi (İA), F. Buhl, "Kudüs", C. 6, İstanbul, 1977, s. 952-953; Ana
Britannica Genel kültür Ansiklopedisi (AB), "Kudüs", C. 19, s. 419.
3 Harman, "Kudüs", s. 325. Ayrıca bk. Ahmed Güç, "Yahudilik: V. Mâbed
ve İbadet", DİA, C. 43, 2013, s. 208; AB, "Kudüs".
Kudüs'ün Tarihçesi ve Dinî Ehemmiyeti
32
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
daha sonra da 333-335 yılları içinde Hz. İsa'nın (a.S.) çarmıha
gerildiği kabul edilen yerde İmparatorun emriyle Merkad-
i İsa (Anastasis) Kilisesi inşa edilmiştir.1
Kudüs Bizans'ın hakimiyetinde iken 614 senesinde Sasanîlerin
işgaline uğramış ve 629 senesinde İmparator Herakleios
tarafınca geri alınmıştır. Bizans'ın, 636 senesinde Müslümanlarla
meydana getirilen Yermük savaşını kaybetmesi üstüne kuşatılan
şehir; can ve mal güvenliği ile dinî hürriyetlerin garanti altına
katılımı hususunda şehir halkı ile yürütülen müzakereler
neticesinde 638 yılında Patrik Sophronios tarafından II.
Halife Hz. Ömer'e (r.A.) teslim edilmiştir.2 Böylece Kudüs'te
Müslümanların hakim olduğu yeni bir devir başlamıştır. Yahudi
ve Hristiyanların dinlerine hürmet gösterildiği bu devir
461 sene devam ettikten sonra 1099 yılında Haçlıların şehri
ele geçirmesiyle birlikte bitmiştir. Şehrin ele geçirilmesinden
derhal sonra buradaki bütün Müslümanlar ve onlara
yardım ettikleri gerekçesiyle Yahudiler katliama uğramış;
Kutsal Kabir Kilisesi'nde Doğu kilisesinin geleneklerine
göre yakarma eden bütün papazlar aforoz edilmiştir.3 1187 yılında
meydana getirilen Hattin savaşı hemen sonra Eyyubî Hükümdarı
Selahaddîn-i Eyyubî şehri Haçlılardan geri almıştır. Böylece
88 sene devam eden Haçlı hakimiyeti son bulmuştur. Bundan
sonra ise Kudüs'te 1917 yılına kadar 730 sene boyunca muhtelif
Müslüman devletler hükümran olmuştur. Bu dönemin son
401 yılı, şehri 1516 yılında4 Memlûklerden alan Osmanlı
Devleti'nin hakimiyeti altında geçmiştir.
Kudüs Hz. İbrahim'den (a.S.) itibaren pek çok peygamberin
yaşadığı kutsal sayılan bir bölgede bulunması,
Hz. Süleyman'ın (a.S.) inşa etmiş olduğu Beytülmakdis'e mekân ve
İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerin savaşım alanı
olması bakımlarından semavî dinlerce mühim kabul edilmiştir.
5 Ayrıca Yahudiler açısından burası hac ve kurban
ibadetlerinin ifası için gelinmesi lüzumlu bir yer ve Tanrı
tarafından seçildiğine inanılan bir kent olmasından ötürü
mübarek kabul edilir. Hristiyanlık bakımından ise İnciller'de
Hz. İsa'nın (a.S.) Galile bölgesindeki bildiri faaliyetinden sonra
gittiği, mabedi temizlediği ve dünya yaşamının sona erdiği
yer olarak zikredilmesinden dolayı kutsaldır.6 Müslümanlar
için de Kâbe'den önceki ilk kıble olan ve Kur'ân-ı Kerim'de
"çevresi Allah tarafından kutsal kılınmış yer"7 olarak vasıflandırılan
Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu kent olmasından
ve buna bağlı olarak Hz. Muhammed'in (s.A.V) İsra mucizesinin
son, Miraç mucizesinin başlangıç noktası olmasından
dolayı mukaddestir. Bunlara ilave olarak semavî dinlerin
çalışanlarının sonraki devirlerde Kudüs ve çevresinde icra ettikleri
dinî yapılar ile kutsal saydıkları diğer mekânlar da
Kudüs'ün önemini arttırmıştır.
1 Harman, "Kudüs", s. 325; Nebi Bozkurt, "Mescid-i Aksa", DİA, C. 29,
2004, s. 269; Buhl, "Kudüs", s. 954. Ayrıca bk. AB, "Kutsal Kabir", C.
20, s. 52.
2 Harman, "Kudüs", s. 325; Buhl, "Kudüs", s. 955; Casim Avcı, "Kudüs:
Fethedilişinden Haçlı İstilâsına Kadar", DİA, C. 26, 2002, s. 327.
3 Işın Demirkent, "Kudüs: Haçlılar Dönemi", DİA, C. 26, 2002, s. 330;
Ayrıca bk. AB, "Haçlı seferleri", C. 14, s. 284; Buhl, "Kudüs", s. 959-960.
Defterlerin Neşir Amacı, İsimleri, Mahiyetleri ve Özellikleri
Kudüs'ün bu tarihî ve dinî ehemmiyetinden ötürü son
zamanlarda Dünyanın gündemine gelmeye başlaması üstüne
Kurumumuzun kanunen yapmakla mükellef bulunduğu
arşiv belgelerini neşir ve tanıtım görevinin, Kudüs
meselesine ve Kudüs'ün dinî evveliyatına katkı sunularak yerine
getirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir. Bunun neticesi
olarak da, şehri yüzyıllarca yönetim etmiş olan Osmanlı
Devleti'nin arşivlerinde bulunan Kudüs ile ilgili dört defter
birbirleriyle karşılaştırmalı olarak yayımlanmış bulunmaktadır.
Bu yayın hem de Kurumumuzun karşılaştırmalı
neşir formatında yaptığı ilk emek harcama olma özelliğini
de taşımaktadır.
Bu defterler, Kudüs'te Hristiyanlarca kutsal kabul
edilen yerlerle alakalı buyrultu kayıtlarını ihtiva etmekte olduğu için
bunlardan en önemlisi olan Kutsal Kabir Kilisesi ile
alakalı birkaç laf söylemek yerinde olacaktır.
4 Kâmil Cemil el-Aselî, "Kudüs: Osmanlı Dönemi ve Sonrası" DİA, C. 26,
2002, s. 334;
5 Harman, "Kudüs", s. 327.
6 Harman, "Kudüs", s. 326. Ayrıca bk. Güç, "Yahudilik: V. Mâbed ve
İbadet", s. 207-212.
7 Kur'ân-ı Kerim, İsra Suresi 17/1.
Kutsal Kabir Kilisesi:
Bu kilise yukarıda da belirtildiği suretiyle 333-335 yılları
arasında Roma İmparatoru Konstantinos tarafından
yaptırılmıştır. IV. Yüzyıldan itibaren Hristiyanlarca Hz.
İsa'nın (a.S.) öldüğü, gömüldüğü ve dirildiği yer olarak kabul
33
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
edilmesinden ötürü büyük bir önem ve kutsiyet kazanmış ve
en başta gelen hac mekânı olmuştur.1 Kilise Batı dillerinde
Anastasis, Saint Sepulcre, Sancti Sepulchri, Holy Sepulcher, Holy
Sepulchere, Holy Sepulchre, Resurrection; Arapçada Kumâme,
Kıyâme; Türkçede ise Kamâme, Kutsal Kabir, Kutsal Mezar,
Merkad-i İsa, Yeniden Diriliş şeklinde isimlerle anılmaktadır.
Kilisenin ismi birtakım istisnalar haricinde tüm bunlar harekesiz
yazılmış olan Osmanlı Arşiv belgelerinde ( قمامة ) imlası ile
K/u/a/mâme; son dönemdeki bilhassa taşradan gelen bazı
yazılarda ise ( قيامة ) imlası ile Kıyâme gibi yazılmıştır.
Bu istisnalardan ikisi yayınımızda esas alınan A.DVNS.KLS.D.
9 numaralı defter ve onunla karşılaştırılarak piyasaya sürülen
A.DVNS.KLS.D. 10 numaralı defterin üzerindeki etiketlerde
bulunan harekeli yazılardır. Bunlardan biri Kumâme öteki
Kamâme gibi harekelenmiştir. Bu bilgilerden hareketle
kilisenin isminin Osmanlı döneminde Kamâme yada Kumâme
olarak anıldığı ve ilgili defterlerin de aynı şekilde isimlendirildiği,
son dönemde ise bu ismin Kıyâmeye dönüşmeye
başladığı anlaşılmaktadır.
Arapça olan bu kelimenin sözlüklerde kamâme şeklinde
değil her zaman kumâme gibi harekelendiği görülmektedir.
Kilise hakkında bilgi aktaran bazı yazılarda, çöplük manasına
gelen bu kelimenin, kilisenin inşa edilmiş olduğu zeminin kilise
inşa edilmeden ilkin şehrin çöplüğü olmasından ötürü
Müslümanlar tarafınca küçültme amacıyla kullanıldığı2
ileri sürülmüştür. Ancak Kudüs Müslümanlar tarafından
fethedildiğinde kilisenin inşasının üstünden ortalama 300
yıl geçmiş olması ve defterlerdeki ferman kayıtlarının ilki
olan Hz. Ömer mersûmunda kilisenin isminin ( قمامة ) imlası
ile yazılmış bulunması, isimlendirmenin Müslümanlara ilişkin
olmayıp İslamiyetin zuhurundan çok önce gerçekleştiğini ve
fetih sırasında kilisenin zaten bu isimle anılmakta olduğunu
göstermektedir. Zira bu kilisenin Müslümanlarca daha
sonra camiye çevrilmesi ihtimalini dikkate alarak namazını
kilisenin dışında kılacak3 kadar duyarlılık yayınlayan Hz.
Ömer'in, Patrik Sophronius'a, talebi üstüne verdiği mersûma
onun beyan ettiğinin dışında veya benimsemediği bir
ismi yazdırmayacağı aşikârdır.
Ayrıca emin birtakım sözlüklerde verilen bilgilerden
kumâme kelimesinin ancak çöp, süprüntü manalarına gelmediği,
başka manaları da bulunduğu ve Araplarda kişi adı
olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Mütercim
Asım tarafınca Türkçeye çeviri edilen Fîrûzâbâdî'nin
Kâmûsu'l-Muhît isimli sözlüğünde bu kelime iki maddede ele
alınmıştır: ( اَْلقُمَامَةُ ) el-Kumâmet maddesinde "insan toplumu"
ve "süprüntü" şeklinde; ( قُمَامَةٌ ) Kumâmet maddesinde ise; "Bir
Nasrâniye hatun ismidir ki Kuds-i Şerif'te bir kilise bina edip
ve ismiyle müsemma oldu. Ve Vakkâs bin Kumâme bir şairdir.
Ve Ebû Kumâme Cebele bin Muhammed muhaddistir." şeklinde
mana verildiği görülmektedir.4
Yine saygın sözlüklerden Redhouse'un Lexicon'unda
قمامه) ) maddesinde "qumâme" benzer biçimde okunarak "süprüntü,
insan toplumu, Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi'ni inşa eden
Hristiyan kadının adı, Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi" benzer biçimde;
5 yeniden onun Osmanlıca - Türkçe Müntehabât'ında harekeli
olarak ( قُمَامَه ) "Kumâme" şeklinde okunarak "insan cemaati"
manaları verildiği görülmektedir.6
Meninski'nin Lexici sözlüğünde de ( قمامة ) maddesinde
"Kumâmet" şeklinde okunarak; "süpürüntü, insan topluluğu,
Kumâme Kilisesi: Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi" diye mana
verilmiştir.7
Bu bilgilerden hareketle; şu demek oluyor ki Kumâme kelimesinin hem
Hz. Ömer'in mersûmunda bu biçimde geçtiği, hem bu kiliseyi
yaptıran kadının ismi olarak bilindiği, hem de Müslümanlar
içinde şahıs adı olarak kullanıldığı ve insan topluluğu anlamı
da taşıdığı dikkate alındığında bu kelimenin küçültme
amacıyla Müslümanlarca kasıtlı olarak kullanıldığı iddiasının
zaman içerisinde oluşmuş bir algıyı ifade etmekle birlikte
doğruyu yansıtmadığı anlaşılmaktadır.
Yayınımızda bu kelime; hem Arapça sözlüklerde geçen
aslî şekline, bununla beraber yayımlanan defterlerin en kapsamlısı
olduğu için yayında esas alınan A.DVNS.KLS.D. 9 numaralı
defterin üzerinde bulunan Osmanlıca yazılı etiketteki harekelemeye
müsait olarak tercüme yazıda Kumâme olarak çevrilmiştir.
Başlık ve özetlerde bunun Türkçe karşılığı olan Kutsal
Kabir Kilisesi, yayın isminde ise Osmanlı'nın son döneminde
kullanılmaya başlanan Kıyâme adı tercih edilmiştir.
1 Mehmet Aydın, "Hıristiyanlık: V. Mâbed ve İbadet", DİA, C. 17, 1998,
s. 351. Ayrıca bk. AB, "Kudüs Patrikliği", C. 19, s. 420 ve "Kutsal Kabir",
C. 20, s. 52.
2 "Guy L. Strange, Palestina Under The Moslems, Beirut 1965 s. 202 vd."den
naklen: Muammer Gül, "Müslümanların Kudüs'ü Fethi", Harran
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: II, yıl: 2001, s. 49-50; Buhl,
"Kudüs", s. 957.
3 Buhl, "Kudüs", s. 956.
4 Mütercim Asım Efendi, el-Okyânûsu'l-Basît fî Tercemeti'l-Kâmûsi'l-Muhît -
Kâmûsu'l-Muhît Tercümesi, (Osmanlıcadan çeviren: Mustafa Koç, Eyyüp
Tanrıverdi), Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı yayını, C. VI,
İstanbul: 2014, s. 5172.
5 Sir James W. Redhouse, A Turkish and English Lexicon, Shewing in English,
The Significations of The Turkish Terms, Lebanon: 1996, s. 1472.
6 James William Redhouse, Müntehabât-ı Lugât-ı Osmâniyye, Cerîde-i
Havâdis Matbaası, İstanbul: 1269, s. 116.
7 Francisci a Mesgnien Meninski, Lexici Arabico - Persico - Tvrcici, C. III,
s. 1047.
***
34
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
Osmanlı bürokrasisinde, Tahrir Defterleri dışında buyrultu,
berat, nâme-i hümayun vs.Nin kaydedildiği Mühimme,
Nâme-i Hümayun benzer biçimde muayyen defter ve sicillerin aynen
istinsah edilmesi yada kısmen suretlerinin çıkarılması pek
rastlanan bir vaziyet değildir. Bu sebeple ilk önce birbirlerinin
tamamen yada kısmen suretleri olan bu defterlerdeki kayıtların
muhtevaları incelenerek bunların neden tutuldukları
ve ne amaçla istinsah edildiklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Bunun için de ilk önce defterlerin tamamında ortak
olan ve başlarında kayıtlı bulunan, Reisülküttaba hitaben
kaleme alınmış buyuruldu ile ne emredilmekte olduğuna ve
defter malumat kaydında bunlar hakkında hangi bilgilerin verildiğine
bakmak gerekmektedir.
Üzerinde 15 Za. 1152 (13 Şubat 1740) tarihi bulunan söz mevzusu
buyurulduda Reisülküttaba; "Kudüs'e ilişkin işleri ile ilgili olarak
Osmanlı Devleti'ne müracaatta bulunan Rumların ellerindeki
çeşitli tarihli belgelerin kayıtlarının çıkarılması emredilmektedir.
Defter malumat kaydında ise; "Rumların ellerindeki belgelerin
eski tarihindeki olmasından ötürü, çıkan buyruk gereğince bunların
asıllarıyla karşılaştırılarak bir deftere kaydedildiği, bu defterin
Divan-ı Hümayun Kalemi'nde muhafaza dibine alındığı ve bir suretinin
de yazılıp Rumlara verildiği" bilgisi yer almıştır.
Rumların müracaatının ne amaçla yapıldığı sorusunun
cevabı ise defterdeki bir komisyon raporunda1; "Rumların,
Sultan I. Mahmud zamanında Habeş ve Kıptî taifelerinin
yamaklıkları meselesinden dolayı Ermenilerle aralarında çıkan
itilaf üzerine bu müracaatı bitirdikleri ve neticesinde kendilerine
evâsıt-ı Zilkade 1152 (9-18 Şubat 1740) tarihindeki bir emr-i âlî2
verildiği" gibi cevabını bulmaktadır.
Bu bilgilerden hareketle Rumların Ermenilerle aralarında
çıkan anlaşmazlıktan dolayı Osmanlı Devleti'ne müracaatta
bulundukları, iddialarını kanıtlama için birtakım belgeler sundukları,
bu belgelerin tarihlerinin eski olmasından ötürü
devletteki kayıtlarının çıkarılmasında güçlükle karşılaşılmış olduğu,
neticede kendilerine evâsıt-ı Zilkade 1152 (9-18 Şubat 1740)
tarihli bir ferman verildiği, ancak Rumların, ellerindeki eski
tarihli belgelerin bir yere kaydedilmesini istemeleri üstüne
bunların bir deftere kaydedildiği, bu defterin Divan-ı Hümayun
Kalemi'nde muhafaza dibine alındığı ve bir suretinin
de Rumlara verildiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak; piyasaya sürülen
bu defterlerden ikisinin Rumların Kudüs'le alakalı işlerine
dair ellerinde bulunan belgelerin, istekleri üzerine kaydedildiği
defterler oldukları ortaya çıkmaktadır.
Hem bu defterleri tanımak ve tanıtmak hem de hangisinin
Divan-ı Hümayun Kalemi'nde muhafaza altına alınan,
hangisinin onun sureti olduğu ve diğerlerinin ne amaçla
istinsah edildikleri sorularının yanıtını bulmak için bu defterlerin
fizyolojik özellikleri ile kayıtlarının tarih, hat, mürekkep,
tezhip vb. Açılardan birbirleriyle mukayeseli olarak incelenmeleri
neticesinde tespit edilebilen hususlar şunlardır:3
1 Bk. Yayımlanan bu defter (A.DVNS.KLS.D. 9), s. 185; tercüme yazıda 109
[172-1] numaralı kayıt.
2 Söz konusu emr-i âlî kaydı için bk. BOA, A.DVNS.MHM.D. 147, hk.
No. 282.
3 Defterler, hüviyet bilgilerindeki numara sırasına gore değil, istinsah
tarihleri ile alakalı varılan kanaate göre sıralanmıştır.
1- T.C. Cumhurbaşkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi envanterinde Divan-ı Hümayun Kilise
Defterleri fonunda A.DVNS.KLS.D. 10 kimlik bilgisiyle kayıtlı olan defter:
19,3 x 43,6 x 1,6 cm. ölçülerinde, bordo deri ciltli; cildi,
sayfaları, yazıları sağlam ve muntazamdır. Bir dış kabı bulunmaktadır.
Defterin ve dış kabının üzerlerinde Osmanlıca alfabe ile
harekeli olarak: "Kamâme Defteri, min-evâhiri Rebîilevvel sene-
i hicret 15, ilâ-evâili Cumâdelâhir sene 1099" yazılı birer adet
etiket mevcuttur. Dış kap üstünde yeni Türk alfabesi ile:
"Kilise Defteri No. 10" yazılı ek olarak bir tane etiket daha bulunmaktadır.
Sayfa esasına gore 1'den 94'e kadar numaralandırılmış,
20'si yazılı 94 sayfadan müteşekkildir. Numarasız sayfa bulunmamaktadır.
1, 3 ve 4 numaralı sayfalar ile 15-28 ve 38-
94 numaralar arasındaki sayfalar boştur.
Hz. Ömer mersûmunun bulunduğu 5 numaralı sayfa müzehhep
kenarlık ile çevrilmiş ve kendi içinde de değişik noktalardan
yeniden müzehhep kenarlıklarla bölünmüştür. Defterde
müzehhep kenarlıklı başka sayfa bulunmamaktadır.
Kayıtların asıllarından deftere aktarımında tarih sırasına
riayet edilmekle beraber 1068 (1657) tarihindeki fermandan sonra
14 sayfa boş bırakılıp 1047 (1637) geçmişine geri dönülerek kayda
devam edilmiştir.
Yukarıda sözü edilen ve 2. Sayfada bulunan buyuruldu
metninin –öteki defterlerin aksine– üzerine "sahh" ve dibine
"buyuruldu" klişesi keşide edilmiştir. Sayfanın alt ucuna, buyuruldudan
ayrık bir halde, siyakat hattı ile 15 Za. Yıl 1152
(13 Şubat 1740) zamanı yazılmıştır.
35
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
Buyuruldunun yazılı olduğu varak ile sonraki varaklar
arasında ebat, kenar kesimi ve forma irtibatı bakımından
uyumsuzluk bulunmaktadır. Ayrıca buyuruldu metninin satır
başlarındaki kelimelerin başlangıç bölümleri de eksiktir.
Bunun sebebini idrak etmek için bu kısımlar üstünde yapılan
araştırma neticesinde; bu varakın defterin formalarını teşkil
eden varaklardan olmayıp deftere sonradan yapıştırıldığı ve
yapıştırıldıktan sonrasında eninin defterdeki öteki varakların eni
ile ahenkli hâle getirilmesi için boydan boya kesildiği, bu muamele
sırasında satır başlarındaki kelimelerin bazı harflerinin
de kesilerek metinde eksiklik meydana geldiği anlaşılmıştır.
Bütün bu bilgiler bir arada değerlendirildiğinde; bu varaktaki
buyuruldu metninin suret değil buyuruldunun özü olduğu
kanaatine varılmıştır..
Ayrıca; buyurulduların genel olarak tezhipsiz olduğu göz
önüne alındığında, diğer üç defterdeki buyuruldu kayıtlarının
tezhipli sayfaya yazılmış olmasına karşın buradaki buyuruldunun
tezhipsiz olması da, bu belgenin asıl buyuruldu
olduğunu göstermektedir.
Buyuruldu üzerindeki tarihin buyuruldu şeklinde divanî hat
ile değil de siyakat hattı ile ve ayrık biçimde yazılmış olmasının
sebebini anlamak için aynı döneme ilişkin buyuruldular
içinde mukayese yapmak üzere Osmanlı Arşivindeki öteki
belgeler taranmıştır. Bunun neticesinde rastlanan 10 N. 1152
(11 Aralık 1739) tarihindeki bir buyurulduda1 "Ermeniler ve Rumlar
arasında Kudüs meselesinden ötürü çıkan anlaşmazlıkla alakalı
olarak Piskopos Kalemi'nden kayıtların çıkarılmasının" istendiği
ve tarihin varakın ön yüzüne değil arka yüzüne siyakat hattı
ile yazılmış olduğu görülmüştür. Buradan hareketle; buyuruldunun
üstündeki 10 N. 1152 (11 Aralık 1739) tarihinin, buyuruldu
Piskopos Kalemi'ne ulaştığında kaleme geliş tarihi
olarak yazıldığı, aynı şekilde 10 numaralı defterin başındaki
bu buyuruldunun da kayıtların çıkarılması için Piskopos
Kalemi'ne gönderildiği ve 15 Za. Yıl 1152 (13 Şubat 1740)
tarihinin de buyuruldunun kaleme geliş tarihi olarak yazıldığı
değerlendirilmiştir.
Diğer defterlerde mevcut olan defter bilgi kaydı bu defterde
mevcut değildir.
Mürekkebin rengi ve kelimelerin üzerindeki rik parçacıklarından;
fermanların yazıldıkları yerin ifade edildiği mahall-
i tahrîr bölümlerinin, 1068 (1657) tarihli buyrultu ve ondan
sonrasında gelen diğer kayıtlara, bunların deftere yazılmaları
sırasında değil sonrasında ilave edildikleri anlaşılmaktadır.
Bu ilavelerin muhtemelen kayıtların yazımı bitip asıllarıyla
karşılaştırılmaları neticesinde noksan istinsah edildiklerinin
farkedilmesi üstüne yapıldığı değerlendirilmiştir.
Fermanların Arapça formüle edilmiş tarihlerinin yıl
karşılıkları "yıl" kelimesi ile birlikte kayıtların dibine ek olarak
rakamla da yazılmıştır. Mürekkep rengindeki farklılık,
bunların ilk istinsahtan daha sonraki bir tarihte yazıldığını
göstermektedir. Bu ilave işleminin de kayıtların hatasız ve
daha kolay takip edilebilmelerini temin için yapıldığı değerlendirilmiştir.
Ancak nihayetinde rakamla yazılmış tarih bulunmayan
Hz. Ömer mersûmu ile sonundaki rakamla yazılı
zamanı, kayıtla eşzamanlı olarak yazılmış olan Fatih Sultan
Mehmed'in fermanı bunun iki istisnasıdır.
Defterde tamamına yakını divanî, oldukça azca bir kısmı nesih
hattı ile yazılmış 15 - 1099 (636 - 1688) tarih aralığına ait 13
kayıt mevcuttur. Bunlar yazıldıkları hat çeşidi, makale üslubu,
mürekkebin rengi, kullanılan kalemin kalınlığı vb. Bakımlardan
incelendiğinde yukarıda sözü edilen buyuruldu hariç,
öteki kayıtların bununla beraber ve aynı kâtip tarafınca kaleme
alındığı değerlendirilmiştir. Defterin tanzim tarihinin
ise; laf konusu buyuruldunun üstünde yazılı olan 15 Za. 1152
(13 Şubat 1740) tarihi ile Rumlara verilen fermanın tarihi olan
evasıt-ı (11-20) Zilkade 1152 (9-18 Şubat 1740) tarihi arasında bir
tarih yani 15-20 Zilkade 1152 (13-18 Şubat 1740) olduğu kanaatine
varılmıştır.
1 Bk. BOA, AE.SMHD.I. 148/11065.
2- T.C. Cumhurbaşkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi envanterinde Divan-ı Hümayun Kilise
Defterleri fonunda A.DVNS.KLS.D. 8 kimlik bilgisiyle kayıtlı olan defter:
17,5 x 42,00 x 1,00 santimetre. ölçülerinde, bordo deri ciltli; yer
yer yıpranmış olsa da cildi, sayfaları, makaleleri sağlam ve muntazam,
bazı sayfaları şirazeden ayrıktır. Dış kabı bulunmamaktadır.
Üzerinde, biri Osmanlıca alfabe ile harekesiz olarak:
"K/u/a/mâme Defteri, min-evâsıtı Şevvâl yıl 860, ilâ-evâhiri
Rebîilevvel sene 1171, Numara: 15", diğeri yeni Türk alfabesi
ile: "Kilise Defteri. No. 8" yazılı iki adet etiket bulunmaktadır.
Baştaki biri numarasız, ötekiler sayfa esasına bakılırsa 1'den
41'e kadar numaralandırılmış, toplam 42 sayfadan meydana
gelmektedir. Numaralı sayfaların 28'i yazılıdır. 3. Ve 4. Sayfalar
ile 15-21 ve 36-39 numaralar arasındaki sayfalar boştur.
36
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
1., 2. Ve 5. Sayfalar müzehhep kenarlık ile çevrilmiştir. Bu
sayfalar da kendi içlerinde farklı noktalardan yeniden müzehhep
kenarlıklarla bölünmüştür. Diğer sayfalarda müzehhep kenarlık
bulunmamaktadır.
1068 (1657) tarihindeki fermandan sonrasında 7 sayfa boş bırakılıp
1047 (1637) tarihine geri dönülerek kayda devam edilmiştir.
1. Sayfanın bölünmüş olan ilk kısmında kayıtlı bulunan
söz mevzusu buyuruldu metninin üzerine "sahh", altına "buyuruldu"
klişesi ve tarih yazılmamıştır. Bunun yerine sayfanın
alt sol ucuna ve kenarlığın dışına, buyurulduya ilişik olmak
üzere, siyakat hattı ile 15 Za. Sene 1152 (13 Şubat 1740) tarihi
yazılmıştır. Ancak ay rumuzu yazılırken Zilkade rumuzunda
kullanılan "zel" harfinin, gözünün kapatılmamasından
ötürü "re" harfi olarak da okunmaya müsait bir biçimde yazıldığı
anlaşılmıştır. Sayfanın bölünmüş olan ikinci kısmında
mürekkebi solmuş vaziyette Yunan alfabesi ile yazılmış
"Κατάλογος Φερμάνι (= Katálogos Fermáni = Fermanlar Kataloğu)
"1 ifadesi mevcuttur.
2. Sayfanın bölünmüş olan birinci kısmında, laf mevzusu
defter malumat kaydı bulunmaktadır. Yazı üslubu defterdeki
diğer kayıtlardan farklı olan bu kaydın üstünde yaklaşık üç
satırlık boşluk bulunmaktadır. Onun üstünde de defterin
mahiyetini ve "sahh" keşide edileceğini anlatım eden tek satırlık
bir cümle yer almaktadır. Söz konusu boşluğa ise mürekkep
rengi bu kayıttan değişik ve üzerinde birtakım rik parçacıklarının
mevcut olduğu müşahede edilen "sahh" keşide edilmiştir.2 Bu
bilgilerden hareketle defterin suret olarak tanzim ve istinsahı
tamamlandıktan sonrasında sahih olduğunun tasdiki için "sahh"
keşide edilmek üzere üst makama arz edildiği ve son muamele
olarak buradaki kaydın üzerine "sahh" keşide edilmiş olduğu; yani
defter başka bir defterin sureti olsa da defter malumat kaydı ile
üzerindeki "sahh"ın suret olmayıp aslolan olduğu değerlendirilmiştir.
Sayfanın bölünmüş olan ikinci kısmı ise boştur.
Ferman kayıtlarının, fermanın yazıldığı yerin ifade edildiği
mahall-i tahrîr bölümlerinde eksiklik bulunmamaktadır.
Mürekkebin renginden bunların tamamının deftere, kayıtla
aynı zamanında yazıldıkları anlaşılmaktadır.
Ayrıca defterin 41. Sayfasında Rum Patriği adına kaleme
alındığı izlenimi veren ifadelerin yer almış olduğu bir arzuhalden
alınmış dört satırlık bir kayıt ile 40. Sayfaya yapıştırılmış vaziyette,
üstünde; "Divan-ı Hümayun'dan Kudüs Kadısına hitaben
–söz konusu arzuhalde geçen ifadelere benzer ifadeler taşıyan–
evâhir-i B. 1223 (12-21 Eylül 1808) tarihli, tecdiden bir buyrultu
çıkarıldığına" dair bir metnin yazılı olduğu şukka mevcuttur.
Çeviri yazı ile meydana getirilen karşılaştırmada bu şukkada laf mevzusu
edilen yenilenerek çıkarılan fermanın, çeviri yazıda 27 [47-1]
numaralı Sultan III. Selim'in 1-10 Receb 1218 (17-26 Ekim 1803)
tarihli fermanının yenilenmesine dair Sultan II. Mahmud tarafınca
çıkarılan buyruk olduğu anlaşılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed fermanının Arapça formüle edilmiş
tarihinin sene kısmı sene kelimesi ile birlikte kaydın dibine
ayrıca "yıl 862" şeklinde rakamla da yazılmıştır. Mürekkebin
renginden hareketle bu tarihin deftere, ferman metniyle
bununla birlikte yazıldığı değerlendirilmiştir. Daha sonra bu
tarihteki "2" rakamının silinip onun yerine sıfır rakamının
karşılığı olan "nokta" konularak 860'a çevrildiği ve defterin
üstündeki etikete de kayıt başlangıç zamanı olarak 860 yazıldığı
görülmüştür. Bu fermanın dışında altında ayrıca rakamla
yazılmış tarih bulunan bir diğer kayıt ise 33., 34. Ve 35. Sayfalarda
kayıtlı olan 1171 (Aralık 1757) tarihli fermandır. Onun
da fermanın "buyurdum ki"den sonraki kısımları ve Arapça
tarih bölümü yazılmaksızın doğrudan tarih kısmına geçilerek
deftere kaydedilmesinden ötürü, kısaca sonradan değil
kaydın bir parçası olarak rakamla yazıldığı anlaşılmıştır.
Defterde; tamamına yakını divanî, oldukca az bir kısmı nesih
hattı ile yazılmış 15 - 1223 (636 - 1808) tarih aralığına ait 18
kayıt mevcuttur. Bunlar, yazıldıkları hat çeşidi, yazı üslubu,
mürekkebin rengi, kullanılan kalemin kalınlığı benzer biçimde teferruat
dikkate alınarak incelendiğinde defter malumat kaydı, Hz.
Ömer mersûmu, 1170 (Ağustos 1757) ve 1171 (Aralık 1757) tarihli
iki buyrultu, 40. Sayfadaki şukka ve 41. Sayfadaki arzuhal
parçası dışındaki diğer kayıtların aynı kâtip tarafından; defter
malumat kaydı ve Hz. Ömer mersûmunun aynı tarihte başka
kâtipler tarafından; 1170 (Ağustos 1757) ve 1171 (Aralık 1757)
tarihindeki fermanların, taşıdıkları tarihlerde (evahir-i Za. 1170
(7-16 Ağustos 1757) ve evahir-i Ra. 1171 (3-12 Aralık 1757)) 5 ay
ara ile farklı kâtipler tarafından; 40 numaralı şukkanın da
tekrar taşıdığı tarihte başka bir kâtip tarafından; 41. Sayfadaki
arzuhal parçasının ise Divan kâtibi olmayan çömez birisi tarafınca
kaleme alındığı değerlendirilmiştir. Defterin –1099
(1688) tarihindeki fermana kadar olan bölümü itibarıyla– ilk tanzim
ve istinsah tarihinin ise; laf konusu buyuruldunun üzerinde
yazılı olan 15 Za. 1152 (13 Şubat 1740) tarihi ile Rumlara
verilen fermanın tarihi olan evasıt-ı (11-20) Zilkade 1152 (9-18
Şubat 1740) zamanı içinde bir tarih şu demek oluyor ki 15-20 Zilkade 1152
(13-18 Şubat 1740) olduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca aşağıdaki
3. Maddede detaylı olarak açıklanmış olduğu suretiyle meydana getirilen
karşılaştırmalar neticesinde 1171 (Aralık 1757) tarihli fermanın
da A.DVNS.KLS.D. 9 numaralı defterden istinsah edildiği
anlaşılmıştır.
1 Bu iki kelime Osmanlı ve Bizans tarihleri ile Yunan dili konularında
uzman olan Prof. Dr. Levent Kayapınar tarafından okunup Türçeye
çeviri edilmiştir.
2 "Sahh", özü olan "sahîhdir" (Bk. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgati,
"Sah İşareti", Enderun Kitabevi, İstanbul,1986, s. 296) kelimesi yazılarak
çekilmiştir. Ayrıca, örnek belge için bk. BOA, A.DVNS.NŞT.D. 16, s. 6.
37
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
14,3 x 38,7 x 1,9 cm. ölçülerinde, bordo deri ciltli; yer yer
yıpranmış olsa da cildi, sayfaları, makaleleri sağlam ve muntazam,
bazı sayfaları şirazeden ayrıktır.
Üzerinde Osmanlıca alfabe ile harekeli olarak "Kumâme
Defteri, min-evâili şehri Şevvâl sene 862, ilâ-evâ( ) yıl ( )
No: 9"1 yazılı bir adet etiket bulunmaktadır. Dış kabında etiket
bulunmamaktadır.
Baştaki üçü numarasız, biri "168 (M.)" benzer biçimde mükerrer
numaralı olmak suretiyle, sayfa esasına gore 1'den 200'e kadar
numaralandırılmış, toplam 204 sayfa ile 82. Sayfaya iliştirilmiş
82/1 ve 82/2 numaralı iki tane şukkadan müteşekkildir.
Numaralı sayfaların hepsi yazılıdır.
Müzehhep kenarlıklı sayfa bulunmamaktadır.
Diğer defterlerde olduğu şeklinde bunda da 1068 (1657) tarihli
fermandan sonra 1047 (1637) geçmişine geri dönülerek kayda
devam edilmiştir.
Diğer defterlerden farklı olarak bu defterin tanziminden
sonraki tarihlerde, bu kayıtlardan herhangi birisi ile alakalı
yapılmış yeni bir işlem, kaydın üzerine veya kenarına şerh
benzer biçimde ek olarak yazılmıştır.
1. Ve 2. Sayfalarda öteki defterlerle ortak olmayan, tarihleri
ve yazı üslupları başka bir devre ilişik olan iki kayıt mevcuttur.
Diğer defterlerle ortak olan kayıtlar ise 3. Sayfadan
itibaren başlamakta ve 29. Sayfanın ortasında sona ermektedir.
Buradan itibaren yazılan kayıtlar sadece bu defterde
bulunmaktadır. Bu konum defterin ilk tanzimi esnasında
1. Ve 2. Sayfaların boş bırakıldığını, bu iki kaydın ise buraya
sonrasında yazıldığını göstermektedir.
Bu iki kaydın buraya neden yazıldıklarını tespit etmek
için bunların yazı üslubu, zamanı, konusu ve tercüme yazıda
1 [1-1] numarada yer alan şerhler dikkate alınarak defterin
geneli incelenmiştir. Bunun neticesinde; bunların her ikisinin
de aynı yazı çeşidi ile yazıldığı, birincisinin zamanı olan
1022 (1613) ile ikincisinin zamanı olan 1257 (1842) arasında 235
yıl fark olmasına rağmen yazı üsluplarının aynı olduğu görülmüştür.
İlk kaydın üstündeki şerhlerden bunun bu sayfaya
1251 (1835) tarihindeki bir fermanın gereği olarak şu demek oluyor ki 1251 senesinde
kaydedildiği, sonrasında çıkan bir buyruk gereğince iptal
edildiği ve iptali belirtmek için de üstüne terkîn çizgisi çekildiği
anlaşılmıştır. Dikkat çeken bir öteki husus ise; 1 [1-1]
numaralı buyruk kaydının, gerek mevzu, gerek yazı üslubu
bakımından defterdeki 1251 tarihli kayıtların bulunduğu
94. Sayfanın ikinci kaydı ile uyumlu ve ilgili bulunmasıdır.
Zira çeviri yazıda 49 [94-2] olarak numaralandırılmış olan
laf mevzusu kaydın konusu 1 [1-1] numaradaki fermanın
yenilenmesine dairdir. Buradan hareketle; yenilemede esas
alınan eski tarihindeki fermanın, yenilenen fermanın derhal
üzerine kaydedilmek yerine tarihinin eski olmasından ötürü
defterin baş tarafına yazılması münasip görüldüğü için
1. Sayfaya kaydedildiği değerlendirilmiştir. Defterin ilerleyen
bölümlerinde laf konusu yenilenen fermanın, muhtevaları
birazcık daha genişçe yazılmış olan birkaç benzerine
daha rastlanmıştır. Bunların hepsi, eski tarihindeki (1 [1-1]
numaradaki) buyrultu benzer biçimde iptal edilmiştir. Çeviri yazıdaki
58 [105-1] numaralı kayıttan bu iptallerin, tespit edilen bir
usulsüzlükten kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Defterin fizyolojik incelemesi esnasında dikkat çeken bir
başka husus da varaklar arasındaki kalınlık farklılığıdır. Şöyle
ki; defterin 95. Ve öncesi sayfalarının bulunduğu varaklar
96. Ve 97. Sayfaların bulunduğu varaktan daha kalın, bu varak
da 98. Ve sonrası sayfaların bulunmuş olduğu varaklardan daha
kalındır. Bu noktadan hareketle; 98-198 numara aralığındaki
formaların defterin arka kapak ebru kâğıdından önceki iç
varak ile 97. Ve öncesi sayfaların bulunduğu varakların oluşturduğu
formalar arasına sonradan ilave edilmiş olduğu kanaatine
varılmıştır. Bu ilavenin de 1251 evveliyatına gelindiğinde defterde
kayıt yapılacak sayfa kalmaması üstüne, yeni bir defter
açmak yerine, aynı konudaki kayıtlara rahat erişimi sağlamak
amacıyla, bu deftere boş forma ilave edilmesinin daha
münasip görülmesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir.
Çeviri yazıda 2 [1-2] numaralı Zilhicce 1257 (Ocak-Şubat
1842) tarihindeki ikinci kaydın ise; 94. Sayfadaki kayıtlarla makale
üslubu bakımından uyumlu olmakla birlikte tarih ve konu
bakımından değişik olduğu, bu bakımlardan ahenkli bulunduğu
kayıtların yer almış olduğu sayfanın 128. Sayfa, kaydın ise çeviri
yazıdaki 76 [128-2] numaralı kayıt olduğu anlaşılmıştır.
2 [1-2] numaralı kaydın bu sayfa yerine baş tarafa yazılmasının
ise mevzusunun öneminden dolayı arandığında kolayca
bulunabilmesini sağlamak maksadına yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
3. Sayfada bulunan buyuruldu metninin üzerine "sahh",
altına "buyuruldu" klişesi ve tarih yazılmamıştır. Bunun yerine
buyuruldunun dibine, bu kayda ilişkin olmak üzere ve aslolan
buyuruldu belgesinin üstünde bulunan 15 Za. 1152 tarihine
1 "No: 9" kısmı yeni Türk alfabesi ile yazılmıştır.
3- T.C. Cumhurbaşkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi envanterinde Divan-ı Hümayun Kilise
Defterleri fonunda A.DVNS.KLS.D. 9 hüviyet bilgisiyle kayıtlı olan defter:
38
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
aykırı olarak 15 Ra. Sene 1152 tarihi yazılmıştır. Buradaki tarihin,
mürekkebin rengi ve üzerindeki rik parçacıklarından
hareketle hemen sonra buraya kaydedildiği, ay farklılığının ise
bu defterin istinsah edilmiş olduğu 8 numaralı defterde yer alan buyuruldunun
üzerindeki siyakat hattı ile yazılmış tarihin ay
rumuzunda bulunan ve "re" harfi olarak da okunmaya uygun
bir şekilde yazılmış olan "zel" harfinin "re" harfi olarak
okunup aktarılmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
4. Sayfadaki defter malumat kaydının üstüne "sahh" keşide
edilmiştir.1 Ancak bunun aslolan değil kendisinden istinsahta
bulunulan yerdeki asıl "sahh"ın sureti olduğu değerlendirilmiştir.
Diğer defterlerle ortak olan fermanların Arapça formüle
edilmiş tarihlerinin gün, ay, sene veya ancak sene karşılıkları,
"sene" kelimesi ile beraber kayıtların altına ek olarak rakamla da
yazılmıştır. Bunların, mürekkep renginden hareketle defterin
ilk istinsah zamanından sonra yazıldığı anlaşılmış ve
kayıtların hatasız ve daha kolay takip edilebilmelerini temin
için ilave edildikleri değerlendirilmiştir. Sonunda rakamla
yazılmış tarih bulunmayan Hz. Ömer mersûmu ve sonundaki
rakamla yazılmış tarihi fermanla bununla birlikte kaydedildiği
mürekkebin renginden anlaşılan Fatih Sultan Mehmed
fermanı bunun iki istisnasıdır.
Fatih Sultan Mehmed fermanının haricinde, altında ek olarak
rakamla yazılmış tarih bulunan bir öteki kayıt ise 25, 26,
27, 28 ve 29 numaralı sayfalarda yazılı olan 1171 (Aralık 1757)
tarihindeki buyrultu kaydıdır. Bunun da fermanın "buyurdum ki"-
den sonraki kısımları ve Arapça tarih bölümü yazılmaksızın
doğrudan tarih kısmına geçilerek deftere kaydedilmesinden
ötürü, yani sonradan değil fermanın bir parçası olarak
rakamla yazıldığı anlaşılmaktadır.
Defterin dördüncü, beşinci ve altıncı kayıtları üzerinde,
defterin tanziminden sonraki bir tarihte kırmızı mürekkepli
kalemle birtakım tashihler yapılmıştır. Bunların yapılma zamanını
tespit etmek için, üzerinde tashih meydana getirilen kelimeler
ile diğer defterlerdeki mukabilleri olan kelimeler arasında
karşılaştırma yapılmıştır. Bunun neticesinde; bu kelimelerin
diğer defterlerdeki mukabilleri olan kelimeler ile ahenkli
olmalarına rağmen tashih edilmiş şekillerinin uyumlu olmadığı
görülmüştür. Söz konusu tashihlerin, defterin istinsahı
esnasında değil daha başka bir zamanda, muhtemelen bir
araştırma için bu defterdeki kayıtlara başvuru edildiğinde
yapıldığı değerlendirilmiştir.
Defterde; çoğu divanî, bir kısmı rik'a, az bir bölümü da nesih
hattı ile yazılmış 15 - 1331 (636 - 1913) tarih aralığına ilişik
–çeviri yazıda kayıtlara verilen numaralar itibarıyla– 112 kayıt
mevcuttur. Bunlar yazıldıkları hat çeşidi, yazı üslubu, mürekkebin
rengi, kullanılan kalemin kalınlığı gibi ayrıntılar
dikkate alınarak incelenmiştir. Bunun neticesinde defterin
3. Sayfasından başlayıp 1170 (7-16 Ağustos 1757) tarihli ferman
kaydının son bulduğu 25. Sayfanın ortasına kadar olan kısmının
topluca bir defterden aynı zamanda ve aynı kâtip tarafınca
istinsahen kaleme alındığı; 25. Sayfanın ortasından
başlayıp 29. Sayfanın ortasında nihayetlenen 1171 (Aralık 1757)
tarihli fermanın ise kaydın kenarındaki şerhte belirtildiği
suretiyle 1171 (1757 - 1758) yılına ait Mühimme defterinden2
muhtemelen aynı kâtip tarafından istinsah edilmiş olduğu ve bu şerhin
de daha sonra yazıldığı anlaşılmıştır. Buradan hareketle
defterin ilk tanzim ve istinsah tarihinin söz konusu fermanın
zamanı olan evâhir-i Zilkade 1170 (7-16 Ağustos 1757) olduğu
değerlendirilmiştir. Söz mevzusu Mühimme defteri üstünde
yapılan inceleme neticesinde ise; 1171 (Aralık 1757) tarihli
buyrultu kaydının deftere nakledilirken sonundaki "buyurdum
ki" kelimesinin Mühimme defterinde mevcut olmadığı
hâlde fazladan yazıldığı, fermanın A.DVNS.KLS.D. 8 numaralı
defterdeki mukabilinin de aynı halde bu kelime ziyade
edilerek yazıldığı görülmüştür. Bu tafsilat, söz mevzusu 1171
(Aralık 1757) tarihindeki fermanın 8 numaralı deftere bu (A.DVNS.
KLS.D. 9) defterden istinsah edildiğini göstermektedir.
Diğerlerinde mevcut olmayıp sadece bu defterde bulunan
1. Ve 2. Sayfalardaki kayıtlar ile 29. Sayfanın ortasından sonraki
kayıtların her birinin hat tarz ve üsluplarının birbirlerinden
farklı oluşu, bunların deftere topluca değil, üzerlerinde
yazılı olan tarihlerde kaydedildiklerini ortaya koymaktadır.
1 A.DVNS.KLS.D. 8 numaralı defterde olduğu benzer biçimde burada da "sahh", özü
olan "sahîhdir" kelimesi yazılarak çekilmiştir.
2 Bk. BOA, A.DVNS.MHM.D. 159, hk. No. 112.
4- Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi envanterinde defter fonunda TS.MA.D. 7016 hüviyet bilgisiyle kayıtlı olan defter:
17,5 x 41,5 santimetre. Ebatlarında, bordo deri ciltli; cildi, sayfaları,
makaleleri sağlam ve muntazamdır.
Üzerinde etiket mevcut değildir. Ancak vr. 2a'da, temellük
kaydı olarak, üstüne Sultan I. Abdülhamid'in "Abdülhamîd
Hân bin Ahmed el-muzaffer dâimâ, [1]187" yazılı tuğrası
hakkedilmiş mühür basılıdır.
Varak esasına bakılırsa 1'den 22'ye kadar numaralandırılmış,
24'ü yazılı toplam 44 sayfadan müteşekkildir. Vr. 1a, 1b,
39
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
3b, 4a, 5a ile vr. 9a ve vr. 16a,b-22a,b numaralar arasındaki
varaklar boştur. Boş ve dolu tüm sayfalar müzehhep kenarlıkla
çevrilmiş ve bunlardan bazıları kendi içlerinde yeniden
müzehhep kenarlıklarla bölünmüştür.
Diğer defterlerde olduğu gibi burada da 1068 (1657) tarihli
fermandan sonra 1047 (1637) geçmişine geri dönülerek kayda
devam edilmiştir.
Hz. Ömer mersûmu hariç olmak suretiyle kayıtların baş taraflarındaki
izahat cümlelerinin yazımında kırmızı mürekkep
kullanılmıştır.
Vr. 2b'de yazılı olan söz konusu buyuruldu metninin üstüne
"sahh" ve altına "buyuruldu" klişesi keşide edilmemiş,
tarih yazılmamıştır.
Aynı şekilde vr. 3a'daki defter malumat kaydına da "sahh" keşide
edilmemiştir.
Fermanların Arapça formüle edilmiş tarihlerinin gün,
ay ve sene karşılıkları kayıtların dibine ek olarak rakamla da
yazılmıştır. Mürekkebin renginden bunların defterin ilk istinsah
zamanında kaydın bir parçası olarak deftere yazıldıkları
anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği suretiyle bu sayı
tarihler A.DVNS.KLS.D. 8 numaralı defterde –iki kayıt haricinde–
hiç yer almamakta, 9 ve 10 numaralı defterlerde ise ilk istinsahtan
sonraki bir zamanda kaydedilmiş bulunmaktadır.
Defterde; tamamına yakını divanî, çok azca bir kısmı nesih
hattı ile yazılmış 15 - 1171 (636 - 1757) tarih aralığına ilişik 16 kayıt
mevcuttur. Bunlar yazıldıkları hat çeşidi, makale üslubu, mürekkebin
rengi, kullanılan kalemin kalınlığı, padişah mührünün
mevcudiyeti benzer biçimde teferruat dikkate alınarak incelendiğinde;
defterin tanzim ve istinsah tarihinin Sultan I. Abdülhamid'in
tahta geçmiş olduğu 8 Zilkade 1187 (21 Ocak 1774) zamanı ile onun tarafından
Rumlara verilen fermanın tarihi olan evâhir-i Ramazan
1188 (25 Kasım - 4 Aralık 1774) tarihi arasındaki bir tarih olduğu
ve kayıtların tamamının, aynı zamanda, aynı kâtip tarafınca
istinsah edilmiş olduğu değerlendirilmiştir.
***
Yayımlanan defterlerle ilgili bütün bu bilgiler birlikte ele
alındığında şu hususları ifade etmek mümkündür:
Rumlar 1152 (1740) tarihindeki müracaatları sırasında 15 - 1099
(636 - 1688) tarihleri arasındaki döneme ilişik 12 belge sunmuşlardır.
Bu belgeler biri asıl, biri suret olmak üzere tanzim
olunan iki ayrı deftere bununla beraber kaydedilmiştir. Bu iki
defter ise A.DVNS.KLS.D. 10 ve 8 numaralı defterlerdir. Zira
bu defterlerdeki hat çeşidi ve yazı üslubu ile ilk tanzim ve
istinsah tarihleri (15-20 Zilkade 1152 (13-18 Şubat 1740)) birbirleriyle
uyumluluk göstermektedir. Ayrıca her iki defterde
de 1068 (1657) ve 1047 (1637) tarihindeki kayıtlar içinde fazlaca oranda
sayfanın boş bırakılmış olması bu durumu teyit eder
niteliktedir.
10 numaralı defterde söz mevzusu buyuruldunun aslının,
8 numaralı defterde ise suretinin bulunması, 8 numaralı defterde
"defterin Rumlara verildiğinin" ifade edilmiş olduğu defter malumat
kaydının mevcut olup 10 numaralı defterde mevcut olmaması
ve söz mevzusu buyuruldu üzerinde yer alan 15 Za. 1152 (13
Şubat 1740) tarihindeki Za. Ay rumuzunun 8 numaralı deftere
Ra. Okunacak biçimde yazılmış olması 10 numaralı defterin
Divan-ı Hümayun Kalemi'nde muhafaza edilmek suretiyle tanzim
edilen aslolan defter, 8 numaralı defterin ise Rumlara verilmek
üzere 10 numaralı defterden istinsah edilen suret defter
bulunduğunu göstermektedir.
8 numaralı defterde Yunan alfabesi ile yazılmış iki kelimenin
ve Rum Patriği adına kaleme alındığı izlenimi veren
bir arzuhalden alınma bir kayıt ile bu arzuhaldeki ifadelerin
benzerinin yer aldığı bir şukkanın bulunması bu durumu
teyit etmektedir. 10 numaralı defterde birtakım ferman kayıtlarının
mahall-i tahrîr bölümlerindeki eksikliklerin ilk tanzimden
daha sonra yazılmasına karşın bu bölümün 8 numaralı
defterin ilk istinsahı esnasında eksiksiz olarak yazılmış olması
da bu durumu daha bariz hâle getirmektedir.
10 numaralı deftere 1099 (1688) tarihli fermandan sonra
başka bir kayıt yapılmamış olması, defterin Divan-ı Hümayun
Kalemi'nin cari kayıt defteri olarak kullanılmadığını,
gerektiğinde Rumların elinde bulunan 1152 (1740) öncesi tarihli
belgelerin kayıtlarına başvuru için Kalemde muhafaza
edildiğini göstermektedir.
8 numaralı deftere 1099 (1688) tarihindeki fermandan sonra
1170 (Ağustos 1757) ve 1171 (Aralık 1757) tarihindeki iki fermanın
daha kaydedilmiş olması, Rumların yeni aldıkları fermanları
ellerindeki bu deftere de ayrıca kaydettirdiklerine işaret
ettiği benzer biçimde 40. Sayfadaki 1223 (1808) tarihindeki şukka da defterin
en azından bu tarihe kadar Rumların elinde bulunduğunu
göstermektedir. Defterin Osmanlı Arşivi'ne intikalinin ise
Sultan II. Mahmud zamanında Rumlarla Ermeniler arasında
varılan uzlaşmadan sonrasında, muhtemelen yeni bir anlaşmazlığa
mahal vermemek için görülen lüzum üstüne, gerçekleştiği
değerlendirilmiştir.
Diğer iki defterden 9 numaralı deftere gelince; laf mevzusu
defter bilgi kaydının 8 numaralı defterde aslının, 9 numaralı
40
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
defterde ise suretinin bulunması, bu defterin, makale üslupları
birbirleri ile aynı olan kayıtlardan meydana gelen 1170 (Ağustos
1757) tarihindeki fermana (dahil) kadar olan kısmının 8 numaralı
defterden istinsah edildiğini göstermektedir. 1171 (Aralık
1757) tarihindeki buyruk ise, kenarındaki şerhte anlatım edildiği
üzere 1171 (1757 - 1758) tarihli Mühimme defterinden naklolunmuştur.
Söz mevzusu 1171 (Aralık 1757) tarihli fermanın 8
numaralı defterdeki kaydı ise yukarıda alakalı bölümünde yazılı
olan gerekçeli izahattan da anlaşılacağı üzere 9 numaralı
defterden istinsah edilmiştir.
9 numaralı defterin başında buyuruldu kaydı ile birlikte
"sahh"lı defter bilgi kaydının da bulunması ve 1170 (Ağustos
1757) tarihli kayda kadar olan kısmının bir defada istinsah
edilmiş olması bu defterin; başında defter malumat kaydı bulunmayan
ve ancak 1099 (1688) evveliyatına kadar olan kayıtları ihtiva
eden 10 numaralı defterden ve "sahh"sız defter bilgi kaydı
bulunan ve son kaydı 1171 (Aralık 1757) tarihli olup başka bir
defterden topluca istinsah edilmiş olan TS.MA.D. 7016 numaralı
defterden istinsah edilmiş olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
9 numaralı defterde, istinsah tarihinden 1331 (1913) yılına
kadar, değişik tarihlere ve makale üsluplarına sahip birçok kaydın
bulunması ise bu defterin Divan-ı Hümayun Kalemi'nin
cari kayıt defteri olarak kullanıldığını, zamanla Rumların
dışındaki milletlerle alakalı belgelerin de buraya kaydedilmeye
başlandığını göstermektedir.
7016 numaralı defterin ise; kayıtların tamamında hat çeşidi
ve makale üslubunun aynı olmasından hareketle hem de
ve aynı kâtip tarafınca 15 - 1171 (636 - Ağustos 1757)
tarih aralığındaki belgeleri ihtiva eden bir defterden istinsah
edilmiş olduğu ve o defterin de muhtemelen 1170 (Ağustos 1757) tarihinden
itibaren Divan-ı Hümayun Kalemi'nde cari defter
olarak kullanılmaya başlanan A.DVNS.KLS.D. 9 numaralı defter
olduğu değerlendirilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere 7016 numaralı defterde fermanların
Arapça tarihlerinin rakamla ifade edilmiş yöntemleri
defterin ilk istinsahı sırasında kayıtların altına ek olarak yazılmış
olmalarına karşın diğer defterlerdeki kayıtlara sonradan yazılmış
ve 8 numaralı deftere de asla yazılmamıştır. Bu vaziyet
bu tarihlerin 7016 numaralı defterin istinsahı esnasında padişahın
belgeleri takibini kolaylaştırmak maksadıyla yazıldığını,
buna paralel olarak öteki defterlere de sonradan ilave edildiğini,
ancak 8 numaralı defter Rumların elinde olduğu için
bu ilavelerin o defterde yapılamadığını düşündürmektedir.
Nitekim 8 ve 10 numaralı defterlerde söz mevzusu buyuruldu
kayıtlarının altında kayıtla bununla birlikte, 9 numaralı
defterde ise kayıttan sonrasında rakamla yazılmış tarih bulunmasına
rağmen 7016 numaralı defterde buyuruldu kaydının
altında tarih bulunmaması bu düşünceyi pekiştirdiği gibi
7016'nın 8 numaralı defterden istinsah edilmiş olma ihtimalini
de zayıflatmaktadır. Yani 7016 numaralı defter 9 numaralı
defterden hemen hemen buyuruldu kaydının altına tarih verilmeden
önce istinsah edilmiş olduğu için bu tarih 7016 numaralı defterde
bulunmamaktadır.
Burada dikkat çeken bir öteki husus ise yukarıda da
açıklanmış olduğu suretiyle 9 numaralı defterde buyuruldu kaydının
altındaki tarihin ay rumuzunun "Za." yerine "Ra." şeklinde
yazılmış olmasıdır. Bu vaziyet bu tarihin 9 numaralı deftere,
Divan Kalemi'nde muhafaza edilen 10 numaralı defterden
değil, ay rumuzu Ra. şeklinde okunabilecek halde yazılmış
olan 8 numaralı defterden istinsah edildiğini göstermektedir.
7016 numaralı defterin tüm sayfalarının müzehhep kenarlıklı
olması, kayıtların başlıklarında kırmızı renkli mürekkep
kullanılması, Sultan I. Abdülhamid'in mührünün
matbu olması, bu mühürleme işlemi dışında istinsahtan sonra
üzerinde herhangi bir yeni muamele yapılmamış olması ve
Topkapı Sarayı Arşivi'nde zuhur etmesi, bu defterin Sultan
I. Abdülhamid'e sunulmak suretiyle Divan-ı Hümayun Kalemince
hazırlanıp saraya verildiğini, sarayda Padişaha sunulduğunu,
onun tarafından incelendikten sonrasında geri verilmeyip
sarayda kaldığını göstermektedir.
Bu bilgiler, defterdeki son kaydın 1171 (Aralık 1757) tarihindeki
buyruk ve 9 numaralı defterde de bu fermanın Sultan
I. Abdülhamid tarafından yenilenerek verilen evâhir-i Ramazan
1188 (25 Kasım - 4 Aralık 1774) tarihli bir fermanın kayıtlı
bulunduğu detayları ile birleştirildiğinde şöyle bir değerlendirmede
bulunmak mümkündür:
Divan-ı Hümayun Kalemince böyle bir defter (TS.MA.D.
7016) hazırlanması; Rumların Sultan I. Abdülhamid'in 8 Zilkade
1187 (21 Ocak 1774) tarihinde tahta geçmesini müteakip
ellerindeki Sultan III. Mustafa tarafından verilmiş olan 1171
(Aralık 1757) tarihindeki nizam fermanının yenilenmesi için başvuru
etmeleri üzerine Sultan I. Abdülhamid'in Rumların
belgelerinin kaydının çıkarılmasını emretmesinden kaynaklanmış
ve defter de bu tarih aralığında istinsah edilmiştir.
Bütün bu defterlerin tanziminin ilk sebebi olan 1152 (1740)
tarihindeki müracaat neticesinde Rumlara verilen evâsıt-ı Zilkade
1152 (9-18 Şubat 1740) tarihli ferman kaydı bu defterlerde bulunmamaktadır.
Bu durumun ise; ilk iki defterin tanzim ve
istinsahları tamamlandığında laf mevzusu fermanın henüz
çıkarılmamış olmasından yada bu defterlerin ancak eski
41
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
tarihli belgelerin kaydına ulaşmaktaki zorluğu aşmak amacıyla
tutulmalarından ve esasen yeni tarihindeki olan fermanın
kendisi Rumlara verildiği için bu defterlere kaydedilmesine
gerek görülmemesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir.
Defterlerin üzerlerindeki etiketlerde kayıtların başlangıç
zamanı olarak; 10 numaralı defterde Hz. Ömer mersûmunun
zamanı olan 15'in, 9 numaralı defterde Fatih Sultan Mehmed
fermanının tarihi olan 862'nin ve 8 numaralı defterde de Fatih
Sultan Mehmed fermanının zamanı olan 862'nin sonradan
değiştirilmiş hali olan 860'ın esas alındığı dikkat çekmektedir.
TS.MA.D. 7016 numaralı defterde ise etiket bulunmamaktadır.
Defterlerin müzehhep kenarlıklar bakımından meydana getirilen
mukayeseleri neticesinde aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
7016 numaralı defterin bütün sayfalarında; 8 numaralı defterin
buyuruldu, defterin üst makama arzı için kaleme alınan
defter malumat kaydı ve Hz. Ömer mersûmunun bulunmuş olduğu
sayfalarında; 10 numaralı defterin ise ancak Hz. Ömer mersûmunun
bulunmuş olduğu sayfasında müzehhep kenarlık bulunmakta;
9 numaralı defterde ise hiç müzehhep kenarlık bulunmamaktadır.
Bu durum, müzehhep kenarlığın bir tazim
ifadesi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu noktadan
hareketle şu hususları belirtmek mümkündür:
Defter bilgi kaydını ihtiva etmeyen 10 numaralı defter ancak
Hz. Ömer mersûmunun bulunduğu sayfa tezhiplenerek
ve asıl buyuruldu belgesi hemen hemen yapıştırılmadan üst makama
arz edilmiş, arzdan sonra buyuruldu belgesinin defterin baş
tarafına yapıştırılmasının emredilmesi üzerine de bu belge
8 numaralı defterin istinsahından hemen ilkin buraya ilave
edilmiştir.
8 numaralı defter tasdik için üst makama arz edileceğinden,
buyuruldunun suret kaydı, takdim yazısı niteliğindeki
defter malumat kaydı ve Hz. Ömer mersûmunun bulunduğu sayfalar
tezhiplenmiştir.
7016 numaralı defter padişaha arz edilmek suretiyle hazırlanmış
olduğu için, bütün sayfaları tezhiplenmiştir.
9 numaralı defter ise üst makama arz için değil Divan-ı
Hümayun Kalemi'nin cari kayıt defteri olarak tanzim edildiği
için sayfalarının tezhiplenmesine gerek görülmemiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde defterlerin ilk tanzim tarihleri
ile etiketlerine ve muhtevalarına bakılırsa kayıtlarının başlangıç
ve bitiş tarihleri şu şekildedir:
İlk Tanzim ve
İstinsah Sırasına
Göre Defterin Adı
Defterin Tahminî İlk
Tanzim ve İstinsah
Tarihi
Defterin İstinsahtan Sonra
Devam Eden Kayıtlarının
En Son Tarihi
Defterin Etiketine Göre
Kayıtların Başlangıç ve
Bitiş Tarihleri
Defterdeki Kayıtlara
Göre Kayıtların Başlangıç
ve Bitiş Tarihleri
A.DVNS.KLS.D. 10 15-20 Za. 1152
(13-18 Şubat 1740) Devam etmiyor 15 - 1099
(636 - 1688)
15 - 1099
(636 - 1688)
A.DVNS.KLS.D. 8 15-20 Za. 1152
(13-18 Şubat 1740) 1223 (1808) 860 - 1171
(1456 - 1757)
15 - 1223
(636 - 1808)
A.DVNS.KLS.D. 9 21-30 Zilkade 1170
(7-16 Ağustos 1757) 1331 (1913) 862 - Belirtilmemiş
(1458 - … )
15 - 1331
(636 - 1913)
TS.MA.D. 7016 1187 - 1188
(1774) Devam etmiyor Etiket yok 15 - 1171
(636 - 1757)
Yayımlanan Defterlerin Muhtevası
Yukarıda da izah edildiği suretiyle Reisülküttaba hitaben
yazılan buyuruldu defterlerin tümünde, defter malumat kaydı ise
A.DVNS.KLS.D. 10 numaralı defterin dışındaki diğer üç defterde
mevcut olan ortak kayıtlardır.
Fermanlar itibarıyla; başta Hz. Ömer'in 15 (636) tarihindeki
mersûmu olmak üzere 1099 (1688) yılına kadar Osmanlı
padişahları Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanunî
Sultan Süleyman, IV. Murad, İbrahim, IV. Mehmed ve
II. Süleyman taraflarından Rumlara verilen fermanlar bu
defterlerin dördünde de mevcut olan ortak kayıtlardır.
1099 (1688) yılından sonrasında 1170 (Ağustos 1757) yılında Sultan
III. Osman ve 1171 (Aralık 1757) senesinde Sultan III. Mustafa
taraflarından Rumlara verilen verilen fermanlar ise 10
numaralı defterin dışındaki öteki üç defterde mevcut olan
ortak kayıtlardır.
42
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
1171 (Aralık 1757) yılından sonra I. Abdülhamid, III. Selim,
IV. Mustafa, II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz ve
II. Abdülhamid zamanlarında çıkarılan ferman ve irade-i
seniyyeler de sadece, çeviri yazısı piyasaya sürülen A.DVNS.KLS.D.
9 numaralı defterde mevcut olan kayıtlardır. Bu deftere Sultan
II. Mahmud döneminden itibaren Ermenilere ve sonraki
yıllarda başka milletlere verilen fermanlar da kaydedilmiştir.
Rumlara, bu defterlerin ihdas edilmesine sebep olan 1152
(1740) tarihli müracaatları neticesinde Sultan I. Mahmud
tarafından verilen evasıt-ı Zilkade 1152 (9-18 Şubat 1740) tarihli
buyruk, yukarıda da belirtildiği suretiyle 1170 tarihli Mühimme
defterinde kayıtlı olup bu defterlere kaydedilmemiştir.
Bütün bu sayılan belgelerin en önemlisi ise fermanların
tamamında en temel referans noktası olarak devamlı belirtilmekte
olan ve tercüme yazıda 5 [5-1] numara ile kayıtlı bulunan
Hz. Ömer'in Kudüs'teki Melekî Hristiyanların Patriği
Sophronius'a verdiği 15 (636) tarihli mersûmdur. Dayanak
olarak belirtilmekte olan bundan sonraki önemli belge ise
tercüme yazıda 7 [7-1] numara ile kayıtlı bulunan Yavuz Sultan
Selim Han'ın Rum Patriği Atalya'ya verdiği 923 (1517) tarihli
menşurdur. Çeviri yazıdaki 33 [60-1] numaralı belgeden,
aynı tarihte benzer bir menşurun Ermeni Patriği Serkiz'e de
verildiği, ancak devlet kayıtlarında yer almadığı, Sultan II.
Mahmud döneminde Rumlarla Ermeniler içinde varılan
uzlaşma cevabında taraflara verilecek fermanlara yazılmak
üzere 1226 (1811) senesinde çıkan bir direktifle bu menşurun da 9
numaralı deftere kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Defterlerdeki belgelerin mevzularını ise Rumların Ermeni,
Frenk ve diğer Hristiyan milletlerle aralarında ortaya çıkan
anlaşmazlıklar teşkil etmektedir. Bu anlaşmazlık mevzularını
ise; Hristiyan inancına bakılırsa Hz. İsa'nın (a.S.) kabrinin
bulunmuş olduğu Kutsal Kabir Kilisesi, doğduğu mağaranın bulunduğu
Beytüllahm Kilisesi, Meryem Ana Makberesi, Kudüs
ve etrafında Hristiyanlarca kutsal kabul edilen diğer
ziyaretgâhlar, bu milletlerin bu mekânlar üzerindeki hakları,
buralarda yapılacak ayin, ibadet ve ziyaretlerdeki öncelik
hakkı ile dinsel tören esnasında kullanılacak materyaller, ziyaret ve
ibadetlerde ihdas edilen bid'atler, buraların temizliği, tamiri;
Gürcü, Habeş, Kıptî, Süryanî milletlerinin ve bunların ziyaretgâhları
ile vakıflarının Rumların mı Ermenilerin mi
kontrolünde olacağı şeklinde sıralamak mümkündür.
Bunlardan bir kısmının, İstanbul'da tarafların hazır oldukları
duruşmalar yapılarak çözüme kavuşturulduğu, bu
süreçte laf mevzusu defterlerde bulunmayan bazı belgelere
de başvurulduğu ve kutsal yerlerle alakalı çeşitli ayrıntılara girildiği
görülmektedir.
***
Bu anlaşmazlıkların en başta geleni Rumlarla Frenkler
arasındaki anlaşmazlıktır. Frenklerin, Rumların Kutsal Kabir
Kilisesi'ndeki ayinlerini engellemeleri, Beytüllahm'i zapt
etme ve Rum ahaliyi kendi mezheplerine dahil etme girişimleri,
bazı kutsal yerlerin Rumların elindeki anahtarlarını
zorla almaları, Kutsal Kabrin taşını, toprağını kabrin tamiri
bahanesiyle alıp Frengistan'a götürmelerinden Rumların
duydukları endişe, dışardan Kudüs'e gelen konuk Frenk
rahiplerinin sayıları ve kalma süreleri ile alakalı düzenin bozulması
benzer biçimde her defasında değişik gerekçelerle devamlı tekerrür
eden bu anlaşmazlığa Sultan III. Osman'ın saltanatının
sonlarında 1170 (Ağustos 1757) tarihindeki fermanla Kutsal Kabir
Kilisesi ile öteki kutsal yerlerin tasarrufu konusunda bir düzen
konulmak üzere son verildiği görülmektedir. Defterdeki
kayıtlara bakılırsa bu buyrultu Rumlar tarafınca, Sultan
Abdülmecid'e kadar tahta geçen 6 padişaha, tahta geçmeleri
akabinde tecdit ettirilmiş; buna rağmen bu iki ulus arasında
muhtelif sebeplerle yeni anlaşmazlıklar çıkmıştır. Ancak bu
fermanın devamlı yeniletilmiş olması, bazı aksamalar olsa da
konulan nizamın Sultan Abdülmecid dönemi de dahil olmak
suretiyle uygulandığını göstermektedir.
Rumlarla Frenkler arasındaki bir başka anlaşmazlık mevzusu
ise Frenklerin Kutsal Kabir Kilisesi'nde çıkan yangın
cevabında yanan erganunun1 yerine, yüz sene ilkin Frengistan'dan
getirdikleri erganunu geçirmek istemeleri ve Rumlar
tarafınca bid'at olarak nitelendirilen uygulamalar yapmalarıdır.
Kayıtlardan bu anlaşmazlığın söz mevzusu erganunun
boruları azaltılarak sesindeki kabalık giderildikten sonrasında
Rumların bunun kiliseye konulmasına rıza göstermeleriyle
çözümlendiği anlaşılmaktadır. Ancak Frenklerin bir müddet
sonra borulardan bir kısmını yeniden ilave etmeleri üstüne
anlaşmazlığın yine alevlendiği, bid'atler ihdas etmelerinin
anlaşmazlığı daha da büyüttüğü, misafir Frenk rahiplerinin
Osmanlı vatandaşı Rumların Kutsal Kabir Kilisesi'nde
eşit şartlarda yakarma ve ritüel yapmalarına engel oldukları,
sadece birkaç kere buyruk gönderilerek Frenklerin bunlardan
menedildikleri görülmektedir.
1 Körükle hava verilip içindeki boruları piyano dişleri gibi dişlerle
seslendirilerek çalınır araç. Mustafa Nihat Özön, Türkçe-Yabancı
Kelimeler Sözlüğü, "Org" maddesi, İstanbul, İnkilâp Kitabevi, 1962, s.
160.
43
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
Bir öteki konu ise Rumlarla Ermeniler içinde Kutsal
Kabir Kilisesi'ndeki ritüel önceliği vs. Konulardan dolayı çıkan
anlaşmazlıklardır. Her seferinde fermanlar gönderilerek
halledilen anlaşmazlığın Sultan III. Selim zamanında Ermenilerin
elindeki usulsüz olarak alınmış bir emrin kaydı iptal
edilerek ve kendilerine sadece mübarek yerleri ziyaret hakkı
çerçevesinde izin verilerek çözüldüğü görülmektedir.
Kayıtlara nazaran Sultan II. Mahmud zamanında Kutsal Kabir
Kilisesi'nde çıkan yangından sonrasında burasının tamiri hususunda
bu iki ulus içinde tekrar çıkan anlaşmazlık iki
tarafın temsilcilerinin de hazır bulunmuş olduğu duruşmalar neticesinde
uzlaşma ile sonuçlanmıştır. Ancak daha sonra bazı
hukuki sebeplerle duruşma yenilenmiş ve sonuçta taraflar;
tamirin Rumlar tarafınca yapılması ve birbirlerinin mübarek
bölgeler üstündeki haklarını ve tasarruflarında olan bölgeleri
kabul etme noktasında uzlaşmışlardır.
Ayrıca bu uzlaşmada; anlaşmazlık mevzularından biri
olan Habeş, Kıptî ve Süryanî milletlerinin Ermenilerin mi
yoksa Rumların mı yamakları olduğu konusundaki ihtilafın
da, söz mevzusu milletler Kutsal Kabir Kilisesi'ni ziyaret
için Kudüs'e geldiklerinde Kudüs kadısı tarafından eskiden
beri yürürlükte olan uygulamaya gore çözülmesi karara
bağlanmıştır.
Bu süreçle alakalı dikkat çeken bir husus ise; yukarıda
da i·lişki edilmiş olduğu üzere Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü
fethettikten sonra Ermenilere verdiği fermanın deftere kaydının
bu sırada yapılmasıdır. Şöyle ki; Sultan II. Mahmud'un
Yavuz Sultan Selim'in Rumlara ve Ermenilere verdiği menşurların,
tekrar sıkıntı çıkmaması için taraflara verilecek
fermanlara kaydedilmesini istemesi üzerine ilk önce, defterlerde
kaydı bulunmayan Ermenilere verilmiş olan söz konusu
menşurun kaydı yapılmıştır. Ancak Padişahın, her iki tarafa
verilecek fermanlara bu iki menşurun bir arada yazılmasını
ısrarla emretmesine rağmen bunların ayrı ayrı yazılması üzerine,
buyruk olarak hazırlanan metinlerin yine onun direktifiyle
iptal edilmiş olduğu ve sonucunda Padişahın istediği halde fermanlar
hazırlandığı görülmektedir. Padişahın bu uzlaşma fermanlarından
sonra mahallî görevlilere, fermanların gereğinin yerine
getirilmesi hususunda emirler göndermesi, onun bu ısrarının
her iki tarafın elindeki fermanlarda tarafların haklarının
bir arada görülmesini sağlayarak Kudüs'teki kadı vb. Görevlilerin
bu fermanları tevil etmek üzere uygulanmalarını zora
sokmalarını önlemeye matuf olduğunu göstermektedir. Ayrıca
Padişahın Sadaret Kaymakamına hitaben itham edici tarzda
yazdığı bir hatt-ı hümayunun da,1 bu uzlaşma neticesinde
taraflara verilecek fermanlara yazılacak hatt-ı hümayunlarla
alakalı olduğu değerlendirilmiştir. Söz mevzusu ferman Sultan
Abdülmecid Han zamanında da yenilenmiştir.
Frenklerin Kudüs dışındaki bazı Rum köylerinde bulunan
kiliseleri sahip çıkmak için icra ettikleri girişimler ve Rum
rahiplerine vakfedilmiş Yafa'daki bir evin Frenk rahiplerince
usulsüz olarak satın alınıp Frenk Manastırı'na alınması
da bu iki millet arasındaki öteki itilaf mevzuları olarak
göze çarpmaktadır.
***
1 Bk. BOA, HAT, 1314/51204.
***
Defterlerdeki en ilginç kayıt gruplarından birisi de Hz.
İsa'nın (a.S.) ayak izinin bulunmuş olduğu ve göğe yükseldiği yer
olduğuna inanılan Kubbetü'l-Mas'ad ile alakalı olanlardır. Önceki
kayıtlarda rastlanmayan bu meselenin, Ermenilerin ellerindeki
1022 (1613) tarihli ve içinde Müslümanların da geçmiş olduğu
bir fermanı 1251 (1831) yılında tecdit ettirmeleri üzerine
ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Kayıtlardan Ermenilerin bu
fermanın tecdidini yaptırabilmek için öncelikle ancak kendi
ellerinde mevcut olan sadece devlette kaydına rastlanmayan
bu fermanın 9 numaralı defterin başına kaydedilmesini
sağladıkları, sonrasında da tecdit edilen fermanı daha geniş
içeriklerle birkaç kere daha tecdit ettirdikleri görülmektedir.
Ancak İstanbul'daki Fransa elçisinin Ermeni, Rum ve Frenk
milletleri içinde burasının tamir masrafları yüzünden itilaf
çıktığını bildirip çözüm istemesi üstüne probleminin
halli için buyruk yazıldığı, daha sonra Fransız elçinin yine
müracaatta bulunarak sorunun çözülmediğini hatta Ermenilerin
buraya tamirin haricinde başka binalar da yaptıklarını
bildirmesi üzerine devlet tarafınca bir sorumlu tayin edilerek
Kubbetü'l-Mas'ad'ın bulunmuş olduğu Tur-ı Zeytun köyüne
gönderildiği anlaşılmaktadır. Bunun sonucunda Kadı tarafından
burada tarafların temsilcileri ile köyün Müslüman
ahalisinin de hazır bulunmuş olduğu bir mahkeme kurulduğu, tarafların
ifadeleri ve köy ahalisinin buranın geçmişi ile ilgili
olarak verdikleri bilgiler ışığında ve bunlara karşı Ermeni
temsilcisinin verdiği anlatım neticesinde, aslına bakarsak 1022 tarihli bu
44
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
Kayıtlardan; Kutsal Kabir Kilisesi ve öteki kutsal yerlerin
tamiri ile alakalı meselelerin her devirde önem arz etmiş olduğu, bu
meseleden dolayı Frenk, Rum ve Ermeni milletleri içinde
itilaf çıktığında devletin tarafların gerekçelerini dikkate
alarak hak ihlallerini önlemeye çalmış olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim buraların onarım ruhsatını almış olan Rumların,
tamiratı öteki milletlerin hukukunu gözeterek gerçekleştirmeleri
için 1257 (1842) yılında İbrahim Nabi Efendi, bu faaliyetlere
nezaret etmek suretiyle sorumlu olarak Kudüs'e gönderilmiştir.
Kendisi orada iken Rumlarla Ermeniler arasında
Beytüllahm Kilisesi üstündeki kurşunların değiştirilmesi
sırasında Rumların eskiden beri Ermeni Manasıtırı'na doğru
akmakta olan yağmur suyunu Rum Manastırı'na doğru
çevirdiklerine dair Ermenilerin şikâyette bulundukları, bunun
üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan adı geçen görevlinin
bilgisine başvurularak şikâyet konusu uygulamanın
aslına müsait olarak çözülmesi hususunda buyruk gönderildiği
görülmektedir.
Diğer bazı kayıtlar ise Kutsal Kabir Kilisesi'nin tamiri
meselesinin internasyonal bir ebat kazandığını, 1862 yılında
Fransa ve Rusya sefirlerinin Osmanlı Devleti'ne müracaat
ederek harcamaları kendileri tarafınca karşılanmak üzere
Kilisenin kubbesinin yenilenmesi talebinde bulunduklarını;
neticede tamiratın Osmanlı Devleti'nin de katılımıyla ve
harcamalar üç devlet tarafınca karşılanmak üzere yapılması
için Osmanlı Hariciye Nazırı ile Fransa ve Rusya devletlerinin
temsilcileri arasında bir protokol imzalandığını
göstermektedir. Daha sonrasında bu iki devletin tekrar müracaatta
bulunarak meydana getirilen bulgu neticesinde bu işin sıhhatli olabilmesi
için Kutsal Kabir Kilisesi'nin, yıkımı zaruri görülen
Selahaddin Mescidi ve Hankahı Vakfı'na ilişik bazı bölümlerinin
yıkımına izin verilmesini istedikleri ve bu iznin Osmanlı
Devleti'nin hissesine sayılacağını bildirdikleri; Sultan Abdülaziz
Han'ın ise hem harcamalara iştirak edileceği, aynı zamanda laf
konusu vakfın hakları korunarak yıkıma izin verileceğine
dair bir irade-i seniyye çıkardığı anlaşılmaktadır.
Fermanın kayıt ve tecdit sürecinin usulsüz olarak cereyan ettiğinin
ortaya çıktığı, bunun üstüne de bütün bu kayıtların
iptal edilmiş olduğu görülmektedir.
Bu mahkemede verilen ifadelerden; Kubbetü'l-Mas'ad'ın
Müslümanlarca da mübarek kabul edilip çeşitli zamanlarda
etrafında bazı dinî yapılar inşa edildiği, burasının zelzelede
hasar görmesinin ardından bir Müslüman tarafından
tamir ettirildiği, Frenklerin eskiden beri senenin belirli bir
gününde mabedin içinde ayin icra ettikleri, Müslümanların
da mübarek gün ve gecelerde gelip burada yakarma ettikleri,
Ermenilerin ise bu usulsüz buyruk ile hem Müslümanları
buradan uzaklaştırmayı aynı zamanda öteki dindaşları olan Rum
ve Frenklere karşı burada laf sahibi olmayı amaçladıkları
anlaşılmaktadır.
***
Defterdeki bilgilere göre bir diğer anlaşmazlık mevzusu da
Ermenilerle Frenkler arasındaki anlaşmazlıktır. Ermenilerin
Kutsal Kabir Kilisesi'nde ritüel yapma ve mum yakmalarına
Frenklerin müdahale etmesi üstüne bunun önlenmesi
için 1075 (1664 - 1665) tarihinde bir buyrultu çıkarıldığı ve bu
fermanın 1244 (1829) yılında yenilendiği görülmektedir. Bu
yenilenen fermanın Kudüs'e ulaşmasından sonrasında buna dair
Kudüs'ten gönderilen ilamda; söz konusu emrin gereğinin
yerine getirilmesi için Kutsal Kabir Kilisesi'nde bir mahkeme
kurulduğu, Ermeni, Rum ve Frenk milletlerinin temsilcilerinin
bu mahkemede bir araya getirildikleri ve tarafların birbirlerinin
haklarını ve eşitliklerini tanıdıkları anlatım edilmektedir.
***
***
Defterdeki önemli kayıtlardan birisi de, Fransa'nın Osmanlı
Devleti ile yapılan bir muahedeyi gerekçe göstererek
Kudüs'teki mübarek yerlerle ilgili bazı taleplerde bulunması üzerine
açılan bir komisyonun hazırladığı 1268 (1851) tarihli
ayrıntılı rapordur. Söz mevzusu raporda, sadece Fransa'nın
değil öteki Hristiyan milletlerin bu bölgeler üstündeki hakları
bağlamında, bu mevzuda Osmanlı Devleti tarafından çıkarılmış
olan ve birçoğu bu defterlerde kayıtlı bulunmayan muhtelif
fermanların hülasaları, Frenklerin Rumların sunduğu Hz.
Ömer, Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim fermanlarını
kabul etmedikleri1 hususu da göz önünde bulundurularak
incelenmiş ve hukuki bir sonuca varılmaya çalışılmıştır.
1 Söz konusu belgeler Osmanlı Devleti tarafından o tarihte makbul
addedilip bu defterlere kaydedildiklerinden ve bu gösterim da bir defter
neşri emek vermesi olduğu için bu konudaki tartışmalar, bu yayının kapsamı
dışındadır.
***
45
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
Defterde ek olarak; Rumlar ile Latinler içinde çıkan anlaşmazlığın
ortadan kaldırılması için 1268 (1852) ve 1269 (1853)
yıllarında Meclis-i Vükelâca alınan kararlar, Latinlerle Ermeniler
içinde Kutsal Kabir Kilisesi'ndeki St. Elen Şapeli'nin
merdiveninin son basamağını süpürme hakkı mevzusunda
çıkan itilaf, Kudüs'teki Deyrussultan Manastır
ve Kilisesi'nin sahipliği hususunda Kıptîlerle Habeşliler içinde
çıkan itilaf, Beriyyetüşşam bölgesindeki Hristiyan
ve Yahudilerin dinî haklarının korunması, Kudüs'teki
yerli Ortodoks Rumların kendi milletlerinin ruhanî yapıları
içinde temsil edilme istekleri ve hemen sonra bu çerçevede
gerçekleştirdikleri faaliyetler, Sırplara Üsküp'te metropolit
tayini, Almanlara hediye edilen Kudüs'teki arsa ve dükkânlar,
Almanlar tarafından Kudüs'te yaptırılan Suriye Yetimhanesi
için arazi kiralanması mevzuları da yer almaktadır.
Bunlara ilave olarak defterde; Almanlara Beytüllahm'da
bir hastane yapımı ve Kudüs'te Protestan kilisesi tamiri,
Ermenilere Kudüs'te Mar Yakup Manastırı civarında hastane
inşası, Latinlere Kudüs ve Beytüllahm'da üç ayrı kilise
inşası, Kudüs'teki Hasidim Yahudilerine sinavi1 genişletme,
Fransızlara kilise civarında eczane açma, Ruslara bir gurebahane
ve iki kilise yapımı, Terra Santa rahiplerine St. Suver
Manastırı sınırları içinde kilise inşaatı tamamlama ve bir
İngiliz hanım cemiyetine Beytüllahm'da bir mektep inşası
için verilen izinlerle alakalı kayıtlar da mevcuttur.
Bir diğer mevzu ise Kudüs'teki Hristiyan milletlerin kadı,
kapıcı vs. Görevlilerin Kutsal Kabir Kilisesi'ni ziyarete gelenlerden
kanunsuz harç, para vs. Taleplerde bulunmalarından
ve suistimallerinden ötürü şikâyetçi olmalarıdır. Kayıtlardan
bunların önlenmesi için defalarca emirler göndermiş olduğu
anlaşılmaktadır.
Yayımlanan bu defterlerdeki kayıtların genel olarak tarih,
din, hukuk, internasyonal ilişkiler, sosyoloji vs. Alanlarla
ilgili önemli bilgiler ihtiva etmelerinin yanı sıra arşivcilik
mesleği bakımından ve Osmanlı tarihi, bürokrasisi, paleografyası,
diplomatikası alanlarında –özellikle müteselsilen yenilenen
veya aynı mevzuda verilmiş olan fermanlar birbirleriyle
mukayeseli olarak incelendiğinde– önemli veriler sunduklarını
da ayrıca anlatım etmek icap eder.
1 Sinagog.
Yayında Takip Edilen Usul
A.DVNS.KLS.D. 9 numaralı defter, diğer üç defter ile ortak
olan belgeler dışında da kayıtlar ihtiva etmekte olmasından
ötürü neşirde esas alınarak yeni Türk alfabesine çevrilmiştir.
Diğer defterlerdeki kayıtlar bu tercüme ile karşılaştırıldıktan
sonra tespit edilebilen farklılıklar dipnotlarda belirtilmiştir.
Çeviri yazıda, Kurumumuzun önceki yayınlarında olduğu
gibi Arapça ve Farsça kelimelerdeki uzatmalar (^), ayn
ve hemze harfleri (‘) ve (’) işaretleriyle gösterilmiştir. Ancak
öncekilerden değişik olarak, ayn ve hemze işaretlerinin kullanımı
ancak:
- Kendisi üstünde cezm yada şedde bulunan (ta‘yîn, fa‘âliyyet,
me’mûr benzer biçimde),
- Kendisinden bir önceki harfin üstünde cezm yada şedde
bulunan (in‘ikâd, mes’ele gibi),
- Yeni Türk alfabesi ile yazıldıklarında, aynı şekilde yazılmalarına
karşın değişik anlamlar taşıyan kelimelerde geçen
(râ‘î (=güdücü, çoban), "râ’î (=bakan, gözleyen) şeklinde) ayn ve
hemze harfleri ile sınırı olan tutulmuştur.
Osmanlıca olmayan Arapça metinler, Arapça dizgi ile verilmiştir.
Sayfa geçişleri [s. 1], … [s. 100], … [s. 200] benzer biçimde gösterilmiştir.
Defterlere daha ilkin ilk arşiv tasnifi sırasında sadece sayfa
veya varak numarası verilip ek olarak kayıtlara numara verilmemiş
olduğundan, neşirde esas alınan 9 numaralı defterin kayıtları,
takibi kolaylaştırmak maksadıyla, tercüme yazıda müteselsilen
numaralandırılmıştır. Bu numaralandırmada (1 [1-1],
… 20 [10-2], … 145 [80-1] örneklerinde olduğu şeklinde) ilkin
kayda verilen sıra numarası, ondan sonra da köşeli parantez
içinde ilkin kaydın bulunmuş olduğu sayfanın numarası, sonra
da kaydın sayfadaki sırası gösterilmiştir.
Kayıtlar, daha çok istifade edilebilmeleri için geniş halde
özetlenip başlıklandırılmış ve her başlığın İngilizce
çevirileri de altında verilmiştir. Daha sonrasında bu başlıklar kayıtların
tarihleri de belirtilmek üzere bir araya getirilerek
Türkçe İçindekiler ve İngilizce Contents kısmı oluşturulmuş
ve kitabın baş tarafına konulmuştur.
Üzerine, "terkîn" yazılı çizgi yada sadece çizgi çekilerek
iptal edilen kayıtların yanı sıra "battalda kalmıştır" notu düşülerek
iptal edilen belgelere de numara verilip çevirileri yapılmıştır.
İptal veya hükümsüzlük durumu hem başlık ve özetlerde
bununla birlikte belgenin başındaki hitap cümlesinin sonuna
46
Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi
verilen dipnotlarda belirtilmiştir. Ayrıca Giriş bölümünün
sonuna konulmuş olan tabloda da bunlar toplu olarak gösterilmiştir.
Her kaydın hicrî veya rumî tarihi miladi tarihe çevrilerek
özet metninin hemen altında gösterilmiştir. Birden fazla
belgeden olup biten sadece tek bir kayıt kabul edilen kayıtların
tarihlerinin miladi tarihe çevirisinde bunlardan en
geç olan tarih esas alınmış yada birtakım istisnai durumlarda her
iki tarih de çevrilmiştir.
Bu dört defterin ihtiva ettikleri ortak ve ortak olmayan
kayıtların daha iyi görülüp karşılaştırma edilebilmeleri için Giriş
bölümünün sonuna bir mukayese tablosu konulmuştur.
Birbirleriyle bağlantılı olan –bilhassa tecdit benzer biçimde– kayıtların
beraber değerlendirilmelerini kolaylaştırmak amacıyla
irtibatları tespit edilebilen kayıtlar hem dipnotlarda hem de
Giriş bölümünün sonuna konulan tabloda toplu olarak gösterilmiştir.
Başta tecdit edilen ferman kayıtları olmak üzere, metinlerin
uzun olmalarından dolayı ifadelerin takibini kolaylaştırmak
için, metinlerdeki konferans, endirekt anlatım yada
başka metinden nakil gibi geçen ifadelerde eğik dizgi ve
tırnak işaretleri sıkça kullanılmıştır.
Dua cümleleri, eğik dizginin yanı sıra " –xyzq– " benzer biçimde
iki uzun çizgi arasına alınmıştır.
Bazı kayıtların başlangıcında yer alan hatt-ı hümayunlar kalınca
ve eğik dizgi ile yazılmıştır.
Birbirinden ayrık duran sadece birbirini tamamlayıcı
mahiyette olan bazı kayıtlara tek bir numara verilmiş ve bir
üstteki belgeyle irtibatını belirtmek üzere aralarına (*) işareti;
birbirinden ayrık duran ancak aynı kaydın paragrafları
mesabesinde olan kayıtların başına da takibi kolaylaştırmak
maksadıyla (▪) işareti konulmuştur. Defterin son bölümlerinde
mevcut olan ve kayıtların tutulduğu devrin hangi
padişah, sadrazam vb. Makam sahiplerinin periyodu olduğunu
belirtmek üzere yazılmış olan "Der-zamân-ı … " şeklindeki
başlık kayıtlara numara verilmemiş ve bunların ana kayıtlarla
aralarına ve peşpeşe birden fazla oldukları durumlarda
birbirleri arasına (*) işareti konulmuştur.
Kudüs Müslümanların Kutsalıdır
YanıtlaSil