Mahya Nedir, Ne Anlama Gelir, Nerde Kullanılır

 

Mahya Nedir


Farsça mâh “ay” isminden Arapça -iyye ekiyle oluşturulmuş Osmanlıca mâhiyye (aylık, aya mahsus) kelimesinin günümüz Türkçe’sindeki şeklidir. Receb, şâban, ramazan aylarının halk içinde isimleri verilmeden sadece “üç aylar” olarak anılması gibi mahya da yeniden adı verilmeden “ramazan ayına mahsus” anlamını kazanmış olsa gerektir. Çünkü bu tatbik bazı hususi durumlar hariç sadece ramazan ayında yapılmaktadır. Ancak kelimenin açıklanan anlamı kazanmasında Arapça mahyâ (Hz. Peygamber’e salâtüselâm getirilen meclis; zikir meclisi) kelimesinin de tesiri olduğu şüphesizdir. Çünkü gerek kelimeler arasındaki ses benzerliği, gerekse “leyletü’l-mahyâ” denilen kutsal gecelerde zikir meclisi kurulan camilerin alışılmışın üstünde kandillerle donatılmasının, hatta mahya tekniğine benzer usullerle süslenmesinin (bk. MAHYÂ) bir rastlantı olması uzak bir ihtimaldir.


Mübarek gün ve gecelerde halkın ibadeti için gece boyu açık kalan camilerin kandillerle donatılması geleneği İslâmiyet’in ilk asırlarına kadar uzanmaktadır (bk. KANDİL). Fâkihî (ö. 278/891) Mescid-i Harâm’ın 455 kandilinin olduğunu, bunlardan daha çok ışık veren bazılarının ancak ramazan ayı ile hac mevsiminde yakıldığını, bu kandillerin direkler arasına gergin iplere bakır çengellerle asıldığını ve bu sayede Mescid-i Harâm’ın istenilen yerine taşınabildiğini söyler (Aḫbâru Mekke, II, 204). Yine Fâkihî, Mekke Valisi Muhammed b. Ahmed el-Mansûrî’nin ilk kez dikili direkler arasına gerilmiş iplere kandil astırdığını yazmaktadır (a.G.E., III, 240). Fâkihî’nin ve ondan dört buçuk yüzyıl kadar sonra yaşayan İbnü’l-Hâcc’ın sözünü ettiği aynı uygulamaların (el-Medḫal, I, 308, 312) bir Osmanlı icadı olan minareler arasına ipler ve kandillerle mahya kurma geleneğine esin verdiği düşünülebilir.


Osmanlılar’ın ilk mahyayı ne vakit kurmuş oldukları bilinmemektedir. Ancak 1578’de İstanbul’a gelen Alman seyyahı Schweigger’in seyahatnâmesinde yer edinen bir tasvirde minareler arasındaki bir mahya açıkça görülmektedir (Eine newe Reyßbeschreibung, s. 193). 996 yılı Rebîülevvelinde (Şubat 1588) III. Murad’ın bir tezkire-i hümâyunla mevlid kandilinde Regaib ve Berat gecelerinde olduğu şeklinde minarelerin kandillerle donatılmasını emretmesi (Selânikî, s. 197-198), zaten mûtat olan kutsal gecelerde kandil yakma geleneğine mevlid gecesinin de eklenmesi ve bu geleneğe resmiyet kazandırılması gibi yorumlanmıştır (Danişmend, III, 106). II. Selim’in kutsal gecelerde camilerin kandillerle süslenip aydınlatılmasını istemesi (Atâ Bey, I, 135) ve III. Murad’ın anılan tezkiresi Schweigger’in çizimiyle birlikte ele alındığında cami ve minareleri kandillerle donatmanın mahya şeklinde de olabileceği ihtimali akla gelmektedir. Buna gore I. Ahmed zamanında (1603-1617) minareler arasına ilk mahyayı kurduğu rivayet edilen Fâtih Camii müezzinlerinden Hattat Hâfız Ahmed Kefevî’den önce de belki kolay bir mahya geleneğinin mevcudiyeti ve minareleri bu iş için uygun olan Sultan Ahmed Camii’ne ibadete açıldığı ilk günlerden beri mahya kurulduğu düşünülebilir. Nitekim Ayvansarâyî bu caminin mahyaları için, “Mâhiyeleri kendi vakf-ı kadîmidir” demektedir (Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 165). Dolayısıyla Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın 1134 (1722) yılında verdiği, bütün selâtin camilerine mahya kurulması emrini (Mehmed Ziyâ, I, 426) bir başlangıçtan fazlaca geleneğin tekrarı saymak gerekir. Selâtin camileri çoğu zaman iki minareli olduğundan mahya için uygundular. Ancak aralarında Eyüp Camii şeklinde minareleri oldukca kısa olanlar da vardı. Bunlar daha sonra mahya kurulacak hâle getirilmiş, meselâ Eyüp Camii’nin minareleri Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın emriyle 1136 (1723-24) yılında yükseltilmiştir (DİA, XII, 10).


Süheyl Ünver’in verdiği bilgilere bakılırsa (bk. Bibl.) mahyacı, saraydan gönderilen incilerle yeşil veya kırmızı atlas üzerine kuracağı mahyanın küçük bir örneğini çizer, bu örnek beğenilirse kendisine iade edilip aynı şekilde kurması istenirdi. Mahyanın ilkin kareli bir kâğıt üstünde iki minare arasına gerilecek ipi temsil eden yatay bir doğrunun altına istenilen yazı yazılarak veya tasvir yapılarak bir modeli hazırlanır, bu model üstünde kandillerin asılacağı noktalar ve bu noktalardan sarkıtılacak uçlarında kandil bulunan düşey iplerin boyu belirlenirdi. Mahyanın kurulması sırasında taşıyıcı ip minareler arasına gerildikten sonrasında birbirine olan mesafeleri ve uzunlukları evvelinde belirlenen ve bir uçlarına bir makara, öteki uçlarına kandil bağlanan düşey ipler uzun bir ipe tesbit edilerek taşıyıcıya bindirilir ve uzun ipin ucu diğer minaredeki bir makaradan geçirilip çekilmek suretiyle gerginleştirilirdi. Bu düzene göre hareket ettirilen kandillerin hasım her akşam tazelenir ve yaklaşık 5 okka zeytinyağı tüketilirdi. Osmanlı periyodunun sonlarında elektrik ampulleriyle de mahya yapılma, fakat hem eski sanatı yaşatmak amacıyla hem de yağ kandili kullanılanlar kadar güzel olmadığı sebebi öne sürülerek bundan vazgeçilmiştir; günümüzde ise hepsi elektrik ampulleriyle yapılmaktadır.


İstanbul camilerinde kurulan mahyalarda daha ziyade Feth sûresinin ilk âyeti, “mâşallah, tebârekellah, bismillâh, leyle-i Kadir, sefalar getirdin yâ ramazan, on bir ayın sultanı” ve ramazanın son günlerinde “el-firâk” yada “elveda” gibi yazılar yer alırdı. Mahya için en müsait yazı türü sülüstü; fotoğraf olarak da tek veya çift boru çiçeği, gül, fulya, kız kulesi, kayık, vapur, köşk, fıskıye, köprü, cami, top otomobili, tramvay, ayyıldız ve ortadaki bir yıldıza bakan çifte ay şeklinde motifler kullanılırdı. Hekimoğlu Ali Paşa ve Dâvud Paşa camileri gibi tek minareli büyük camilerde ise bazan şerefe ile kubbe alemi arasına gerilen iplerle hafifçe eğimli mahyalar yapılırdı. Bu tür mahyalarda mesafe kısa olduğundan ancak “yâ ganî, yâ Ali” şeklinde yazılara yer verilirdi. Bu durağan mahyalardan başka hareketli olanlar da vardı. Bunlar içinde en oldukca alaka çekeni, Sultan Abdülaziz zamanında yaşayan ve mahyacılığı bir sanat haline getiren Süleymaniye Camii’nin ünlü mahyacısı Abdüllatif Efendi’nin kurduğu üç panodan oluşan mahya idi. Bu panolardan Unkapanı Köprüsü ile Azapkapı Camii’nin resmedildiği ortadaki sabit, arabaların yer aldığı üst ve balıklarla kayıkların yer aldığı alt panolar hareketli idi. Bunların ileri-geri hareket ettirilmesi mahyaya canlılık verir, seyri hoş bir imaj oluştururdu. Bazı büyük camilerde içte kubbenin ön tarafına, mihrabın üst bölümüne da mahya kurulur ve buna “iç mahya” tabir edilirdi. İstanbul’dan başka Edirne ve Bursa’da da mahya geleneği yaşatılırdı. Edirne’de Beyazıt, Üç Şerefeli ve Selimiye camilerinin minarelerine mahya kurulur, tek minareli camilerin minareleri ise külâhından küpüne kadar yukarıdan aşağıya kandillerle donatılarak buna “kaftan giydirme” denilirdi; şehrin Bulgarlar’dan geri alındığı günlerde Selimiye Camii’nin dört minaresine de kaftan giydirilmişti. Bazan İstanbul’daki selâtin camilerinin minareleri de bu şekilde süslenirdi.


Mahyalar yalnız mübarek gecelerde ve ramazan ayında kurulmazdı. Meselâ Sultan Abdülaziz Avrupa seyahatinden döndüğünde, Hidiv İsmâil Paşa, İran şahı ve Atatürk İstanbul’a ulaştığında hoşgeldin mahyaları ve ek olarak I. Dünya Savaşı yıllarında, “Hilâliahmer’i unutma, hubbü’l-vatan mine’l-îman, muhacirlere yardım, muhâcirîni unutma”; İstiklâl Savaşı’ndan sonra, “Yaşasın istiklâliyet, tayyareyi unutma, yaşasın gazimiz, yaşasın mîsâk-ı millî, eytâma yardım, hâkimiyet milletindir”; harf inkılâbından sonra Latin harfleriyle, “İsraftan sakın, tayyareye yardım, yetimleri unutma, yerli malı al, himâye-i etfâle yardım, içki aile düşmanıdır, kumar insanı mahveder” gibi makalelerin yer almış olduğu mahyalar kurulmuştur.


Mahyacılık genellikle babadan oğula intikal eden bir meslektir. Ancak Osmanlı döneminde mahyacı olabilmek için adayların Şûrâ-yı Evkaf’ta mahyacılar ve şehrin ileri gelenlerinden bir jüri önünde meslekte yeterli bilgiye haiz bulunduklarını ispatlamaları gerekiyordu. Mahyacılar, daha çok ramazan ayında bir ay çalışıp yılın geri kalan kısmını çırak yetiştirerek geçirirlerdi; Fatih’te bir sıbyan mektebinde onlar için ayrılmış odalar vardı. Süheyl Ünver 1931 yılında hayatta olan yirmi üç mahyacının ve vazife yerlerinin listesini vermektedir (Mahya Hakkında Araştırmalar, s. 19).

Yorumlar

  1. z kuşağına mahya nedir diye sor, online oyun zanneder :)))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder