OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ


OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ



 OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ



Silahların insanların dünyasına girişi beslenme ve güvenlik

ihtiyacını karşılamaya yönelik birtakım ilkel aletler yapılmasıyla

adım atmıştır. Bunların avlanma esnasında kullanılmak

için geliştirilmesi ve taşa biçim verilmesiyle beraber bu alanda

önemli bir merhaleye ulaşılmıştır. Barutun keşfinden

sonra ise alev ateş silahlar dönemi başlamış ve savunmanın

bir unsuru olarak kabul edilen tabanca bundan sonra artık

daha tahripkâr ve kitlesel imha gücüne haiz bir nitelik

kazanarak insanoğlunun varlığını tehdit eder hâle gelmiştir.

Nitekim iki büyük dünya savaşının sonunda insanlığın

uğradığı korkulu kayıplar, dünyadaki kaynakların paylaşımından

ötürü ortaya çıkan rekabet ortamının doğurduğu

çatışmalarda rakibe üstünlük sağlamak suretiyle kullanılan

yüksek teknoloji ürünü silahların, insanlığın karşı karşıya

kaldığı çok büyük felaket ve kıyımların ana unsuru hâline

geldiğini göstermiştir. Bunun sonucunda insanlık silahsızlanmanın

özendirildiği ve kitle imha silahı olarak ifade

edilen yıkıcı tabanca türlerinin yasaklandığı bir sürece girmek

zorunda kalmıştır. Ancak tüm bu olanlara karşın, kaynakların

paylaşımındaki hırs ve kural tanımazlığın devam

etmesi devletleri bir içtenlik ve birbirlerinin hukukuna

hürmet gösterme imtihanı ile karşı karşıya bırakmıştır.

Bugün üstünde Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulu bulunmuş olduğu

toprakları da içerisine alan geniş bir coğrafyada daha

önce yargı devam etmiş olan ve zamanı boyunca cenk hukukuna

saygılı olmasıyla tanınan Osmanlı Devleti, kuruluşundan

itibaren daima devrinin en ileri tabanca teknolojisine

sahip olma çabası içinde bulunmuştur. Ancak müdafaa

sanayii olarak adlandırılan daha kuvvetli silah ve mühimmatın

üretim ve kullanması hususundaki üstün pozisyonunu

geçen zaman arasında muhtelif sebeplerle kaybetmeye adım atmıştır.

Bunun üstüne XVIII. Yüzyıldan itibaren bu açığın

kapatılması amacıyla dışa bağımlı olmadan gerekli imalatı

1 İngiltere'den talep edilen barutun gecikmesi üzerine Sultan I. Abdülhamid'in kendisine mevzu ile alakalı sunulan telhise verdiği yanıt. Bk. Türkiye

Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı Hümâyun (HAT), 14/553, (29 Zilhicce 1203 / 20 Eylül

1789, tahminî tarih (tt)).

Yapabilmek ve mevcut üretim imkânlarını modernize etmek

için gayret sarf edilmeye başlanmıştır. XIX. Yüzyılın

başlarından itibaren devlet hukuki, idari ve toplumsal anlamda

topyekûn bir yenileşme dönemine girmiş ve bu devrin

en önemli kısmını, geri kalmışlığın başta gelen sebeplerinden

biri olarak görülen ordunun yine teşkilatlandırılması

hususu oluşturmuştur. Orduda yapılan bu yenileşme,

onun organizasyon biçiminden kullandığı tabanca, cephane

ve üniformasına kadar bütün alanları kapsayacak biçimde

ele alınmıştır. Ancak Osmanlı Devleti'nin, Birinci

Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması sonucunda yapılan mütareke

sonrasında, galip devletler tarafından yapılan tek

taraflı yorumlarla ordusu dağıtılmış, silahlarına el konularak

meşru müdafaa hakkından mahrum edilmek istenmiştir.

Fakat Türk milleti tüm bu negatif şartlara rağmen

tarihten ve vatan bildiği topraklarından ebediyen atılmak

istendiği bu zamanda bir ölüm, beka savaşı vererek istiklalini

muhafaza etmiştir.

Bu mücadelenin nihayetinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti

hem benimsemiş olduğu "Yurtta barış, cihanda sulh."

ilkesine sadık kalmış bununla beraber bağımsızlığına ve jeopolitik

konumu gereğince tarihten ve internasyonal antlaşmalardan

kaynaklanan haklarına halel getirecek müdahaleleri önleme

kabiliyetine sahip bir devlet olmaya çalışmıştır.

Silahlanma mevzusu, internasyonal ilişkilerde sonuç almak

için dış ilişkiler tarafınca kullanılan en mühim araçlardan

birisi olmuş ve ara sıra uluslararası balans siyasetinin temel

unsurlarından birisi olarak kullanılmıştır. Bu vaziyet her

ne kadar, yerli silah ve cephane üretiminin zaman içinde

ortadan kalkması gibi negatif sonuçlara yol açsa da, dışa

bağımlılığın ortadan kaldırılabilmesi için yerli ve millî imkânlarla

üretim yapılması gerektiği düşüncesinin güçlenmesine

ve yeniden hayata geçirilmesine de vesile olmuştur.

"Sefer demek barut anlama gelir." (Sultan I. Abdülhamid)1

26

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Nitekim Birinci Dünya Savaşı'ndan ilkin İngiltere'ye

sipariş edilen Sultan Osmân-ı Evvel ve Reşâdiye gemilerine

savaşın başlaması bahane edilerek teslim aşamasında

el konulması, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve terörle savaşım

sürecinde çeşitli bahaneler ileri sürülerek Türkiye'ye

açıktan ve gizli saklı olarak silah ambargoları konulması Türk

Silahlı Kuvvetleri'nin gereksinim duyan silahların yerli kaynaklardan

millî üretim ile karşılanması fikrinin kuvvetlenmesine

ve peyderpey uygulamaya konulmasına vesile olmuştur.

Bugün ülkemizin gururu ve dostlarımızın güven deposu

hâline gelen Türk müdafaa sanayiinin tarihî gelişim

süreçlerine resmî arşiv belgeleriyle fer tutmak üzere Devlet

Arşivleri Başkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığının

ortak projesi olarak Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Belgelerle

Savunma Sanayii isminde elinizdeki bu çalışma hazırlanmıştır.

Konunun ve piyasaya sürülen belgelerin okuyucular tarafınca

daha iyi değerlendirilebilmesi için Türk müdafaa sanayiinin

zamanı ile alakalı genel bilgilerin kitapta yer alan başlıklar

esas alınarak özet hâlinde burada zikredilmesi yerinde

olacaktır.


Ok ve Yay


I- Geleneksel Silahlar


A- Ok ve Yay

Bir hedefe, onu etkisiz hâle getirmek yada başka bir

maksatla atılan ve ucuna delici etki meydana getirmesi

için temren denilen metalden yapılma sivri uç takılan ince,

uzun çoğu zaman ağaçtan meydana getirilen silaha ok; tek parça veya

birleşik parçalardan oluşan oldukca sağlam bir çubuğun, bu oku

güçlü ve süratli halde uzağa fırlatmak için, ortada yer

alan kabzasının iki tarafından bakışımlı halde eğilerek iki

ucu arasına kiriş gerilmek suretiyle meydana getirilen ok fırlatma aletine

ise yay (kavs, kemân) denilmektedir.

Tarih öncesi devirlerden itibaren avcılıkta ve savaşlarda

kullanılan ok ve yay Eski Mezopotamya ve Anadolu'da

güç sembolü olarak görülen aletlerdendir. Atıcılıkla

alakalı birtakım kaynaklarda ok ve yayın kullanması ilk insan

Hz. Adem'e kadar dayandırılmakta ve onun, ektiği tohumlara

musallat olan kargalarla mücadelede aciz kaldığında

Allah'a yakardığı, bunun üstüne melek Cebrâil'in

1 Nebi Bozkurt "Ok", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), 2007, XXXIII, s. 333-335.

2 Haz. Hasan Şahintürk vd., Osmanlı Arşiv Belgelerinde Türk Okçuluğu, (İstanbul: T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ve Okçular Vakfı

ortak yayını, 2019), s. 25.

3 Gökhan Altundal, 16-18. Yüzyıllar Arasında Osmanlıda Ok Yapımı ve Atış Teknikleri, (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü, 2020, s. 20.

4 Filiz Gündüz "Okmeydanı", DİA, 2007, XXXIII, s. 339.

5 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler (MAD.D), no. 6547, s. 122-123, (5 Receb 1078 / 21 Aralık 1667).

6 BOA, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, defter, (TSMA.D), no. 2924, v. 6a-7b, (tt: 29 Zilhicce 1010 / 20 Haziran 1602).

Kendisine ok ve yay getirerek kullanmayı öğrettiği ve peşinden

"nuş âb" yada "nuşşa abba" (kargayı bu okla kov) söylediği

kaydedilerek Arapçadaki nüşşâb (ok) kelimesinin bu

biçimde ortaya çıkmış olduğu rivayet edilmektedir.

Türk-İslam devletlerinde mühim bir büyüme yayınlayan

okçuluk, onların devamı niteliğindeki Selçuklular ve Osmanlılar

vasıtasıyla Anadolu'ya taşınmıştır. Osmanlı Devleti'nde

yakıcı silahların etkin biçimde kullanılmaya başladığı

zamana kadar ok ve yay cenk araçları içerisindeki yerini

korumuştur.1 Osmanlıların okçuluğa getirdiği bir yenilik

ise, meydan muharebelerinde ve kale kuşatmalarında "tîr-i

bârân" olarak adlandırılan "ok yağmuru" stratejisidir ki,

ordunun zafere ulaşmasında önemli bir tesir oluşturmuştur.

2 Okçuların her an muharebeye hazır olmaları için talim meydana getirilen

bölgeler ok meydanı olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı

sultanları okçularına talim yaptırmaya özel gayret göstermişlerdir.

Bursa'da Atıcılar Meydanı'nda ve Yıldırım Bayezid'in

(1389-1402) inşa ettiği külliye içinde ok talimleri

yapıldığı, ayrıca Gelibolu, Şam, Maraş, Sofya, Üsküp benzer biçimde

devrin muhtelif şehirlerinde de ok atışları için meydanlar

hazırlandığı bilinmektedir.3 İstanbul'un fethinden sonra

Fatih Sultan Mehmed (1444-1446, 1451-1481), okçuların

talim yapması için Kasımpaşa sırtlarındaki araziyi okçulara

tahsis etmiştir. Bu arazide II. Bayezid (1481-1512) zamanında

kurulan tekke ile Ok Meydanı genişlemiş ve Okçular

Tekkesi adıyla anılacak büyük bir tesise dönüşmüştür.4

Okçuların talim yapması kadar ok ve gösterim imali de

önemli bir husustur. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde İstanbul

Bayezid'de Okçular Çarşısı'nda ok ustalarının, Edirnekapı,

Üsküdar, Galata ve Vezneciler'de ise yay ustalarının

iki yüz civarında dükkânı bulunduğunu söylemektedir.

Başkentin haricinde bilhassa Gelibolu ile Babadağı'nda ok

ve temren üretilmekteydi.5 Ok ve yay, Cebeci Ocağı tarafınca

tedarik edilir, tîrger (ok meydana getiren) ve kemânger (yay

yapanlar) denilen ustalar usta-çırak usulüyle yetiştirilir ve

gereken ok ve yayların yapımı ile iştigal ederlerdi.6

B- Kılıç ve Kılıçhâne-i Âmire (Dımışkîhane)

Ok ve yay benzer biçimde geleneksel silahlar grubuna giren öteki

mühim bir cenk cihazı de kılıçtır. Kılıç, ordularda yakıcı

27

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ



silahlarla donatılan birliklerin oluşturulmasından ilkin

bilhassa meydan savaşlarında kullanılan en önemli silahlardandır.

Ancak kılıç bir tabanca olmanın haricinde, eskiden

beri kahramanlık, istiklal ve gücün sembolü olarak

görülüp geleneksel olarak hükümdarlık alametlerinden sayıldığından

teşrifat ve tören bakımından ayrı bir ehemmiyeti

sahiptir. Nitekim Osmanlı padişahları tahta çıkmadan

(cülûs) ilkin bu merasimin mühim bir parçası olmak

üzere taklîd-i seyf diye adlandırılan kılıç kuşanma merasimi

ve kılıç alayı düzenlenerek önemli bir geleneksel ayin yerine

getirilirdi.

Osmanlı kılıçları çoğu zaman klasik Türk kılıçları şeklinde

eğri ve yılankavidir. Osmanlı Devleti'nde kılıç yapım edilen

bölgelere kılıçhane veya Şam'ın kılıç ustalarının şöhretinden

dolayı Dımışkîhane denilmiştir.1 Kılıçlar devlete ilişik kılıçhanelerde

yapıldığı gibi kılıççı esnafının dükkânlarında

da kaliteli halde imal edilir, kılıç ustaları da usta-çırak

usulüyle yetiştirilirdi.2 Sefer tarihi kılıççı esnafı da ordu

ile birlikte orducu olarak ihraç olunduğu esnada kılıççıların

yanına kuyumcu ve bıçakçı esnafı da yamak olarak göreve getirilmiştir.

3 Ateşli tabanca kullanımının yaygınlaşmasına

paralel olarak kılıç imalatı da azalmaya ve kılıç ustaları yetişmemeye

başlamıştır. Ancak XIX. Yüzyılın başlarına kadar

kalelerde var olan kılıçların tamir ve bakımı için merkezden

kılıç ustaları gönderilmesine devam edilmiştir.4

Bu yüzyıldan itibaren artık savaş silahlarından sayılmayan

kılıç ordudaki subayların merasim kıyafetlerinin bir parçası

olmuş ve bu nedenle Kılıçhâne-i Âmiredeki üretimleri devam etmiştir.

5 Kılıççı esnafı ise demirden bazı edevat yapmaktaki

maharetlerinden ötürü Tophâne-i Âmire tarafından

kendilerine sipariş edilen birtakım silahların imalinde görev

alarak varlıklarını devam ettirmişlerdir.6

***

Ordularda tüfek kullanımı yaygınlaşıncaya kadar ok,

yay ve kılıcın önemi de devam etmiştir. Bu dönemde savaşlarda

bu silahların yanı sıra mızrak, hançer, yatağan,

gürz ve gaddare denilen öteki geleneksel silahlar kullanıldığı

şeklinde hasım darbelerinden korunmak için zırh, miğfer/

tolga, kolçak, dizçek ve kalkan benzer biçimde koruyucu teçhizat

1 Nebi Bozkurt, "Kılıç", DİA, 2002, XV, s. 407.

2 BOA, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı (TSMA.E), 752/17, (13 Cemaziyelahir 1008 / 31 Aralık 1599).

3 BOA, Bâb-ı Âsafî, Divân-ı Hümâyun Sicilleri, Mühimme Defterleri (A.DVNS.MHM.D) 52/846 (18 Rebiülevvel 992 / 30 Mart 1584).

4 BOA, Cevdet Askerî (C.AS), 543/22731 (8 Muharrem 1219 / 19 Nisan 1804). Anabolu Kalesi'ndeki iki bin kılıcın tamiri için İstanbul'dan kılıç ustası

talep edilmektedir.

5 BOA, C.AS, 438/18235 (12 Zilhicce 1261 / 12 Aralık 1845).

6 BOA, İrâde, Şûrâ-yı Devlet (İ.ŞD, 21/887 (2 Rebiülevvel 1288 / 22 Mayıs 1871).

7 BOA, A.DVNS.MHM.D, 2/2026, 2027 (15 Rebiülahir 964 / 15 Şubat 1557); BOA, TSMA.D, 2924, v. 6a-7b, (tt: 29 Zilhicce 1010 / 20 Haziran 1602).

8 Gábor Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar ve Askerî Devrim Tartışmaları, çev. Ve yay. Haz. Kahraman Şakul, (Türkiye İş Bankası Yayınları: İstanbul,

2017), s. 102-103.

Da kullanılmıştır. Osmanlı Devleti'nde laf mevzusu tabanca ve

teçhizatın imal ve bakımı Cebehane Ocağındaki ustalar tarafından

yapılmıştır.7

II- Ateşli Silahlar

A- Barutun Savaş Sanayiinde Kullanılmasının

Osmanlı Devleti'ne Etkisi

Barut ve matbaanın icadı Orta Çağ'ın en büyük olaylarındandır.

Marshall G. S. Hodgson ile William H. Mc-

Neill tarafınca ortaya atılan "Barut İmparatorlukları" kuramına

gore; yakıcı silahlar, imparatorlukların kurulması

üstünde özellikle barut imparatorlukları denilen yapının

oluşumunda oldukça etkili olmuştur. Yine bu kurama gore;

barutun kullanıldığı silahların yaygınlaşması ve müessir olması

nedeniyle 1500 – 1800 yılları arasındaki devrin ismi

"Barut Çağı"dır ve Moskova Knezliği, Osmanlılar, Safevîler

ve Babürlüler'de merkezî idareler topçuluğu tekellerine

almayı başararak topu büyük memleketleri fethedip ülkelerine

katmakta kullanmışlar; buna karşın Batı Avrupa'da

hiçbir hükümdar yeni tabanca teknolojisini ve modern istihkâm

şeklini kendi tekeline alamamıştır. Bu durumun Avrupa

lehine değişmesi sadece Avrupa'da rekabetçi bir ortamın

ve buna bağlı olarak tabanca teknolojisi, teşkilat, talim,

ikmal ve tedarik bakımından devamlı iyileşmelerin ortaya

çıkmasından sonrasında gerçekleşebilmiştir.8

Michael Roberts'in 1956'da ileri sürdüğü "Avrupa

Askerî Devrimi (1560 – 1660)" tezi ise devrimsel nitelikte

olduğu ifade edilen dört temel ögeye dayanmaktadır:

1- Ok ve tüfeğin kalkan ve mızrağa yol vermesi neticesinde

okçu ve tüfekçilerin ateş gücü karşısında feodal beylerin

yenilmesi, 2- Ordu sayısında gözle görülür büyüme, 3- Büyüyen

orduları etkin şekilde muharebeye sokmak için tasarlanmış

daha ihtiraslı ve karışık stratejilerin uygulamalı, 4- Kalabalıklaşan

ordular ve sürekli savaşlar.

Geoffrey Parker'in, özünü barutlu silahlar ve askerî

teknolojinin oluşturduğu "Askerî Devrim (1500 – 1800)"

28

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ



tezine nazaran ise; top ve top ateşine dayanıklı kaleler, askerî

devrimin en önemli unsurları olup bunlar feodal beylere

karşı mutlakiyetçi devletlerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmış

ve hızlandırmış, üstün ateş gücü ve okyanus gemiciliği

teknolojisinin askerî dengeyi Avrupa lehine değiştirmesi

neticesinde de Avrupa dışındaki medeniyetler üzerinde

Avrupa üstünlüğü oluşmuştur.1

Osmanlı silah teknolojisi ve sanayii ile alakalı yakın zamanlara

kadar monografik emek harcamalar yapılmaması veya

yapılanların da eksik olması sebebiyle bu konuda sıklıkla

Batı-merkezci ve oryantalist görüşler tekrarlanmıştır.

Avrupa tarihçileri kıta dışındaki imparatorlukların, yakıcı

silahları kullanmaya heveskâr olmadıklarını yada Avrupa'nın

teknolojik ilerlemelerini uygulama etmekte ağır davrandıklarını

söylerken Kenneth M. Setton ve Eric L. Jones

benzer biçimde yazarlar ise İslamî medeniyetlerin Batı askerî teknolojisine

ayak uyduramamalarının nedeni ile alakalı, İslam'ın

aşırı tutuculuğu, askerî despotizm yada kültürel ve teknolojik

tutuculuk gibi gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Ancak

bunu yaparken İslamî medeniyetlerin Çin menşeli barutun

Avrupa'ya aktarılmasındaki büyük etkisini göz ardı etmişlerdir.

Zira Müslüman süvarilerin hafifçe alev ateş silahları

kullanmaktaki isteksizliklerinin süvarilerin sosyal statüleri,

askerî gelenekler, dövüş seçimi ve ilk ateşli silahların atlı

savaşçılar için kifayetsiz kalışı benzer biçimde nedenlerden kaynaklandığı

ve İslamiyet'le ilgisinin bulunmadığı; Avrupa'daki bazı

feodal şövalyelerin de aynı nedenlerle yakıcı silahlara karşı

benzer tasarruf takındıkları tanınmaktadır. Safevî askerlerinin

mertlik algısı, İran'ın fiziki yapısı, ateşli tabanca ve mühimmat

için ham madde eksikliği ve topların savaş alanlarına

nakil sorunları gibi etkenler de yakıcı silahların tatbikinin

gecikmesinde dinden daha önemli nedenler arasındadır.

Tarihî kanıtlar İslam devletlerinin, düşmanlarının silah

ve taktiklerine kolaylıkla uyum sağladıklarını ve benzer

silahları kullandıklarını göstermektedir. Nitekim 1444

tarihindeki Varna Savaşı'nda Macarların Osmanlı kuvvetleri

karşısında uyguladıkları "wagenburg (arabalarla oluşturulan

müdafaa sistemi)" isimli müdafaa hattı savaşı usulünü

Osmanlı'nın daha da geliştirip kendi ordularında uygulaması

onların düşmanlarının silah ve taktiklerine kolaylıkla

ahenk sağladıklarına iyi bir örnektir.

Bu vaziyet özellikle top dökümünde Osmanlı'nın Batı'nın

iyi bir takip edeni ve taklitçisi olduğu ve bunun da

kusurlu yapıldığı iddialarını da beraberinde getirmiştir.

Bunların en bilineni ise Osmanlı minik top dökemediği

1 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 32-33.

2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 83.

3 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 202.

Için toplarının büyük döküldüğü iddiasıdır. Ancak askerî

tarih araştırmalarına ömrünü adamış olan Macar Tarihçi

Gabor Agoston bu iddiayı çürütmüştür. Ona nazaran; Osmanlı

arşiv kaynaklarına dayalı olarak teknoloji zamanı üzerine

yapılacak mukayeseli bir bakış Avrupalı uzmanların

Osmanlı silah sanayii ve teknolojisine katkılarının çok da

abartılmaması gerektiğini gösterecektir. Esasen Avrupa'da

yeni teknoloji edinmenin başlıca yolu yabancı uzman istihdamı

olduğu için Osmanlılar da bu yolu takip ederek Erken

Modern Çağ'da teknoloji transferinin gereğini yerine

getirmişlerdir. Zaten Osmanlı'nın kendine has konumu,

İmparatorluk içinde önemli maden bölgelerinden gelen

madenciler, Müslüman demirciler, zanaatkârlar, yabancı

top dökücüleri ve mühendislerin bilgileri ile İstanbul'da

top dökümü için uygun ortam oluşmuştur. Tophâne-i

Âmire muhasebe defterleri ile devletin Irak, Macaristan,

Balkanlar hatta Girit'te bulunan kalelerinde yapılan top

döküm kayıtları Osmanlı toplarının Avrupalı hasımlarının

toplarına benzer nitelikte olduğunu göstermektedir.

XVII. Yüzyılın sonlarında Habsburglar'a karşı girişilen

ve II. Viyana Kuşatması (1683) ile süregelen Büyük Türk Savaşları'nda

(1683-1699) Osmanlı Devleti'nin yenilmesindeki

en mühim etkili, "Avrupa Askerî Devrimi"nde ortaya çıkan

teknolojik ve taktik üstünlüklerden çok, Habsburglar'ın asker

ve kaynak devşirme konusundaki gelişmiş yetenekleri

ve Osmanlı'ya karşı ittifaklar oluşturabilme becerileridir.

Zira Osmanlı ordusu çok geçmeden 1711'de Ruslar'ı yenmiş,

1715-1717 tarihleri içinde Venedikliler'den Mora'yı,

1736-1739 savaşlarında ise Habsburglar'dan Belgrad'ı geri

almış; bu aralıkta hem Habsburg hem de Rusya'ya karşı bir

dizi zafer kazanmıştır.2

XVIII. Yüzyılın ortalarına kadar Avrupa devletlerine

karşı üstünlüğünü bariz bir halde korumuş olan Osmanlı

Devleti'nin bu tarihten sonraki askerî başarısızlıklarının

sebebi, geleneksel Batı-merkezci tarih yazımının öne sürdüğü

şeklinde, Osmanlı askerî teknolojisinin geriliğinde, tabanca

ve mühimmat tedarikinin zorluğunda değil, cenk malzemelerinin

ve lüzumlu kaynakları seferber etmekte kullanılan

sistemin daha az verimli olmasında aranmalıdır. Yani teknolojik

değil, kurumsal bir geri kalmışlık söz mevzusudur.3

B- Türk Topçuluğu ve Tophâne-i Âmire

Çinlilerin yanıcı ve patlayıcı özelliğini keşfettikleri

barutun ticaret yöntemiyle sınırları aşmasından sonrasında ateşli

29

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

silahlar evvela Avrasya bölgesinde görülmeye başlanmıştır.

1230 tarihinde Moğollar barut esaslı silahları biliyorlardı

ve XIII. Yüzyıl ortalarında bunu İran, Irak, Suriye

ve Anadolu'ya taşıdılar. Batı'da ise 1326 tarihindeki Floransa

resmî belgelerinde demir gülle atan pirinç toplara ilişik

kayıtlara rastlanmıştır ve bunlar kısa bir süre sonra bütün

Batı'ya yayılmıştır.

Ateşli silahların Osmanlı Devleti'ne Balkanlar yöntemiyle

geldiği hakkındaki bazı yazarların fikir birliği ettiğini ifade

eden Feridun M. Emecen; Osmanlılar'da en erken top kullanımının

Sultan Yıldırım Bayezid'in İstanbul Kuşatması'nda

(1392-1402) gerçekleştiğini ve Sultan II. Murad'ın

1422 İstanbul ve 1430 Selanik kuşatmalarında Osmanlı ordusunda

topun kullanıldığına dair artık kuşku kalmadığını

yazmaktadır. II. Murad (1421-1444, 1446-1451) döneminde

gerçekleşen İstanbul Kuşatması'nda Osmanlı askerlerinin

top kullanmaları ve Osmanlı yakıcı silahları hakkındaki

dönemin Bizans tarihçisi olan L. Chalkokondyles'in (ö.

1470) eserinde bilgi vermesi dikkat çekicidir. Aynı biçimde

Jean de Wavrin de Haçlıların Tuna Nehri Üzerindeki Seferleri

- 1455 adlı eserinde Sultan II. Murad'ın İstanbul Boğazı'ndan

geçerken gemilerini engellemiş olan Bizans ve Burgundiya

gemilerini topa tuttuğunu zikretmiştir.1

Halil İnalcık'ın Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i

Arvanid adlı çalışmasında Topçu İsmail diye bir ismin geçmesi

topçuluğun Sultan I. Mehmed (Çelebi) (1413-1421)

döneminde var olduğuna, yine Sultan II. Murad zamanına

ilişik 1431 tarihli bir timar icmal defterinde Görice'deki bir

timarla ilgili olarak "Merhum Bayezid-i Hundgâr zamanında

Topçu Ömer yermiş." gibi bir kaydın bulunması da bu

görevin Sultan Yıldırım Bayezid devrinde kısaca I. Mehmed'den

önce de var olduğuna2 ve topçuluğun Yıldırım

Bayezid zamanından itibaren kurumsal bir vasıf kazandığına

işaret etmektedir. Bu vaziyet Top Arabacıları Ocağının

da II. Murad zamanında XV. Yüzyılın ikinci yarısında

kurulmuş olmasını olası kılmaktadır.3

Osmanlılar İstanbul'dan önceki başkentleri olan Bursa

ve Edirne'de de top dökümhaneleri kurmuş ve İstanbul'un

fethi için topa ihtiyaç duyulması Osmanlı topçuluğunun

1 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, 2. Baskı, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2011), s. 30-31.

2 İdris Bostan, "XVI. Yüzyıl Başlarında Tophâne-i Âmire ve Top Döküm Faaliyetleri", Halil İnalcık Armağanı I, (Ankara: Doğu-Batı Yayınları, 2009),

s. 251.

3 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 148-149; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları: Cebeci, Topçu, Top Arabacıları,

Humbaracı, Lağımcı Ocakları ve Kapukulu Süvarileri, C. II, 3. Basım, (Ankara: Türk Tarih Kurumu (TTK) Yayınları, 1988), s. 36.

4 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 87.

5 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 32-33.

6 Bostan, "Tophâne-i Âmire", s. 253-254.

7 Tahsin Öz, "İstanbul'da Fatih Tophanesi", Atatürk Konferansları, C. II, 1964-1968, (Ankara: TTK yay., 1970), s. 135.

Gelişmesine vesile olmuştur. Fetih hazırlıkları esnasında

Edirne Top Dökümhanesinde Topçubaşı Sarıca ve Macar

top ustası Urban'ın da içinde bulunmuş olduğu ustalara muhtelif

çaplarda altmış kadar top döktürülmüştür. Bu toplardan

bazıları 240, 300 ve 360 kilo ağırlığında gülleler atabilmekteydi

ve Sarıca, yaklaşık 16.200 kilogram çeken büyük bir top

dökmüştü. Gábor Ágoston İstanbul'daki Askerî Müze'de

sergilenen ve uzunluğu 424 santimetre ve ağırlığı 15 metrik ton

olan bu topun 195-285 kg gülleler atabilen tunç topa benzediğini

düşünmektedir.4 Osmanlılar meydan savaşlarında

daha çok sahra topu kullanmayı ve bunlardan da minik ve

orta çaplı olanları, özellikle XVI. Yüzyılda 10-27 kilogram gülle

atan topları tercih etmişlerdir. Savaşlara götürülen hafif

tipteki bu sahra topları içinden de büyük, orta ve küçük

boyutlarda şâhî toplarının dökümü yapılmıştır.5

Merkezin dışında Rumeli'deki kalelerde bulunan topçu

ustaları arasında Hristiyan topçular da yer verilmiştir. Osmanlılar'ın

ilk devre topçularının Hristiyanlardan oluştuğu,

Müslümanların ise alev ateş silahlara rağbet etmediği ve

top dökümünde Hristiyan dökümcü ustalardan faydalanıldığı

iddia edilmişse de Rumeli'deki kalelerde vazife icra eden

topçuları gösteren İvranya, Hersek ve Semendire kalelerinin

sırayla 1473, 1477 ve 1488 tarihindeki arşiv kayıtlarında

Müslüman topçuların da zikredilmesi ve bunların Topçu

Ocağı mensupları olduklarının anlaşılması laf mevzusu iddiayı

çürütmektedir.6

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, temelleri Fatih Sultan

Mehmed zamanında atılan Tophanenin II. Bayezid döneminde

genişlediğini, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)

devrinde ise yapıların bütünüyle yıkılarak yerine yeni ve

büyük bir Tophane binası inşa edildiğini kaydeder.7 Yangın

ve depremlerden etkilenen Tophâne-i Âmire, 1742 yılında

yapılan tamirat ile bugünkü hâlini almıştır. Osmanlı

ordu ve donanmasının sefer ve sulh zamanlarındaki top,

gülle, humbara vb. Tabanca ve cephane ihtiyacı, inşa edilmiş olduğu

günden itibaren burada meydana getirilen imalatla karşılanmıştır.

Burada ek olarak kalelerin ihtiyacı olan top ve gülleler de

imal edilmiş; gerektiğinde kalelerin teknik eleman ihtiyacı

da Tophaneden topçu ustaları gönderilerek giderilmiştir.

Burada imalatın yanı sıra, yapım edilen topların denenmesi

30

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

ve topçu askerlerin eğitimi için bir de talimhane inşa edilmiştir.

1

Osmanlı Devleti, doğuda ve batıda giriştiği deniz ve

kara savaşlarında ordusu ve donanması için fazlaca sayıda topa

ihtiyaç duymuştur. Bu yüzden, en mühim top dökümhanesi

olan Tophâne-i Âmirenin haricinde ülkenin çeşitli yerlerinde

de top dökümhaneleri kurulmuştur. Belgrad, Baç, Budin,

İşkodra, Pravişte, Tımışvar, Mısır, Basra, Erzurum ve Van

bunlardan bazılarıdır. Top dökümü için lüzumlu olan demir,

bakır ve kalay benzer biçimde madenler Anadolu ve Rumeli'den

tedarik edilmiş; topların gülleleri ise genel anlamda madenlerin

bulunmuş olduğu mahallerde yapılıp top dökülen tophanelere

gönderilmiştir. XVI. Yüzyılda Anadolu'da Erzurum ve Van

şehirlerinde de top dökümü yapılmıştır. Kiğı ve Çatha'dan

(Gümüşhane) Erzurum'a nakledilen madenlerden gülle ve

fındık dökülmüştür. Sultan IV. Murad (1623-1640) 1635

tarihinde Revan Seferi hazırlıkları için Erzurum'daki Çifte

Minareli Medrese'yi tophaneye dönüştürerek 40 adet balyemez

topu döktürmüştür. Erzurum'da işlenen güherçile

Oltu'daki Baruthaneye nakledilerek barut ihtiyacı karşılanmıştır.

Güherçile madenlerinde askerî sınıf istihdam edilirken

bölgede imal edilen hafifçe silahlar ise silahçı esnafı

tarafından yapılmıştır.2

Tophanelerde güllelerin yanı sıra barut da yapım edilmiş,

gönderilen güherçileler işlenerek barut hâline getirilmiştir.

Tophanede top dışında, havan toplarının gülleleri olan

humbaraların imal edilmiş olduğu imalathaneler de bulunmaktadır.

Topların, hareket kabiliyeti sağlanarak istenilen yere

nakledilebilmesi ve rahatlıkla kullanılabilmesi için Tophâne-

i Âmirede kundak ve top arabaları da yapılma, bunların

imali için Sapanca ve İzmit'ten kereste getirilmiş, demir

dingilleri ise demir madeni bulunan Samakov ve Kiğı şeklinde

yerlerde yapılmıştır.

Yavuz Sultan Selim (1512-1520) zamanında Çaldıran

Seferi (1514) hazırlıkları çerçevesinde Tophâne-i Âmirede

dökülen topların muhasebe kayıtlarının yer almış olduğu deftere

nazaran dört ay arasında bakır ve kalay kullanılarak 116 tane

darbzen ve 72 tane prankı eşeysel top dökülmüştür. Çaldıran'dan

sonrasında da Mısır Seferi hazırlıkları başlamış ve bunun

için de farklı çap ve ebatta toplar dökülmüştür.3

1 BOA, A.DVNS.MHM.D, 10/125, (28 Receb 979 / 16 Aralık 1571).

2 Ersoy Zengin, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Erzurum'da Silah Üretim Tarihine Bakış ve Erzurum Silah Tamirhanesi: Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı",

100. Yılı Münasebetiyle I. Dünya Savaşı'nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, 2014, yay. Haz. Merve Uğur, (Ankara: Mustafa Kemal Atatürk Araştırma

Merkezi Yayınları, 2015), s. 251-254.

3 BOA, Kamil Kepeci, defter (KK.D), 4726, s. 50-52, (5 (?) Şaban 923 – 29 Zilhicce 925 / 23 Ağustos 1517 – 22 Aralık 1519); Bostan, "Tophâne-i Âmire",

s. 259-263.

4 Gábor Ágoston, "Top", DİA, 2012, LIX, s. 240-242.

5 haz. Kemal Gurulkan vd., Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı'da İstihbarat, (İstanbul: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yayını, 2017),

s. 48; Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar", s. 105.

Tophanede 1514-1515 tarihlerinde 348 topçu, 372

top arabacısı bulunmakta iken bu yüzyılın sonuna doğru

2.827 topçu, 700 top arabacısı mevcuduna ulaşılmıştır. Sefer

zamanlarında sayılar değişim gösterse de kalelerde de

mühim sayıda topçu bulunmaktaydı.

Avrupa'da ve Osmanlı'da görülen ilk toplar dövme

demirden yapılma ve ayrılabilen barut haznesi bulunan

arkadan dolma toplardır. Osmanlı'nın sefer ve muhasara

alanlarında şayka, balyemez ve bacaluşka, kale-kûb isminde

değişik ebatta ve ağırlıkta dökülmüş toplarda yuvarlak denilen

gülleler kullanılmıştır. Seferlerde kullanılan toplar

çoğu zaman orta ve küçük çaplı olanlardır. Bunlar arasında

kolunburna, darbzen ve şâhî topları yer verilmiştir. Osmanlı

kaynaklarında şâhî kelimesi herhangi bir topun daha büyük

modelini anlatım etmek için kullanıldığı benzer biçimde oldukça hafif

ve uzun toplar için de kullanılmıştır. Saçma, eynek/enik,

prankı, misket ve şakaloz isimleri verilen ve çoğu zaman dökme

demirden imal edilen minik toplar ise kalelerde, Karadeniz

ve İnce Donanma gemilerinde kullanılmıştır.4

Safevî Hükümdarı Şah İsmail (1501-1524) Çaldıran Savaşı'nda

(1514) Osmanlı yakıcı silahlarının etkinliğini ayrım

edince, bu ateş gücü teknolojisini elde etmeye çalışmıştır.

Nitekim Yavuz Sultan Selim'in Tebriz Seferi'nde bir Osmanlı

topunun Aras Nehri'ne düştüğünü haber alan Şah

İsmail'in topu otomobili ile beraber sudan çıkarttırarak bu

topa benzer elli top imal ettirdiğini ve ordusu için imal edilen

tüfekleri İran ordusunda kullanabilen olmadığından bu

tüfekleri de Osmanlı ordusundan Şah İsmail tarafına geçen

yirmi yeniçerinin kullandığını yakalanan bir İranlı casusun

itiraflarından öğrenmekteyiz.5

Safevî Hükümdarı Şah I. Tahmasb (1524-1576) 1528'de

Horasan'da meydana gelen harpte, kendi kuvvetlerinden

üç kat fazla olan Özbek kuvvetlerini ancak ordusundaki

Rumî tüfekçiler ve toplar sayesinde yenebilmiştir. Osmanlı

Sultanı II. Bayezid, Portekizliler'in Hint Okyanusu'nda müessir

olmaya başladığı 1511 senesinde Portekizliler'e karşı yardımcı

olmak suretiyle Memlükler'e 300 tüfek, 30.000 ok, 40.000

kantar barut ve malzeme göndermiştir. Esasen Osmanlılar

Memlükler'in dışında Müslüman Etiyopya Sultanı Ahmed

el-Mücahid'e, Batı Hindistan'da Gucerat Sultanlığı'na,

31

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Sumatra'da bulunan Açe Sultanlığı'na, Babürlüler'e, Özbekler'e

ve Türkistan hanlıklarına da ateşli tabanca, top, tüfek

ve bunların imalinde mahir ustalar göndererek İslam dünyasını

desteklemişler ve bu yardımlar vesilesiyle Osmanlı

ateşli silahları Uzak Doğu'ya yayılmıştır.1

XVI. Yüzyılın sonlarında Habsburglar ile başlamış olan

"Uzun Türk Savaşları (1593-1606)" döneminde, Estergon'un

Osmanlı topçuları tarafından ateş dibine alınması

ve ertesi yıl Eğri Kuşatması'nda ise topçu bataryalarından

birine komuta eden Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed

Paşa'nın Habsburglar'ın ateş tekniklerini çözümleme ederek kullanımı,

dönemin Osmanlı Tarihçisi İbrahim Peçevî tarafınca

dikkate değer görülmüştür. Muhasara savaşlarında

üstün olan Osmanlı kuvvetlerinin ateş gücünün tesirini

azaltmak üzere yıldız gibi inşa edilen tabya kalelerden

Varad (1660) ve Ersekujvar (1663) Osmanlı topçu ateşine

dayanamamış ve ele geçirilmiştir. Fransız Askerî Mühendis

Sebastien Le Prestre de Vauban (1633-1707) meşhur

paralel siperlerini tanım ederken Osmanlıların Kandiye Kalesi

önlerindeki tahkimatını öykünmek etmiştir.2

Görülüyor ki Osmanlı askerî yapısı, yenilikçi uygulamaları

hemen yansılamak ettiği gibi top ateşi üstünlüğünü de

uzun vakit devam ettirmiş; savaşlarda kullandığı yeni teknikler

de Batı'da yazılan bazı kitaplarda yer almıştır.

C- Tüfekhâne-i Âmire

Osmanlı kaynaklarında tüfek/tüfeng benzer biçimde adlandırılan

bu yakıcı silahın topun yanında kullanımı da erken

tarihlere kadar gitmektedir. İlk kullanım zamanı net olarak

belirlenemeyen arkebüz isminde ilk fitilli tüfeklerin Avrupa'da

ilk ortaya çıkışları için 1380'li tarihler verilirken Osmanlı

kaynaklarından Solakzade Tarihi'nde Yıldırım Bayezid

ile Timur (ö. 1405) içinde gerçekleşen Ankara Savaşı

(1402) için Sırbistan'dan Osmanlı ordusuna gönderilen

destek kuvvetlerin tüfenk-endaz piyade olduğu belirtilmiştir.

Sultan II. Murad'ın II. Kosova Savaşı'nda (1448),

fitilli ve tetiksiz ateşleme mekanizmasına haiz bulunan

ve tüfeğin ilkel hâli olan arkebüz denilen topa benzer bir

silahı kullandığı kesinleşmiştir. Balkan kalelerinde yeniçerilerden

oluşan bir tüfekçi grubun varlığının 1455'e kadar

indirilmesi, tüfek ve ateşli silahların Osmanlı ordusunda

1 Selim Serkan Ükten, "Osmanlı Ateşli Silah Teknolojisinin İslam Dünyasına İntikali ve Osmanlı Devleti'nin Türkistan Hanlıklarına Yaptığı Askerî

Yardımlar (XVI-XIX. Asırlar)", Türk Tarihine Dair Yazılar - II, ed. Alpaslan Demir-Tuba Kalkan-Eralp Erdoğan, (Ankara: Gece Kitaplığı, 2017),

s. 297-300.

2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 149-151.

3 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 34-36.

4 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 37-39.

5 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 40-43.

Teşkilatlanmış bir yapı arasında erken dönemlerden itibaren

kullanıldığını göstermektedir. Kalelerdeki asker ve mühimmatı

gösteren defterler incelendiğinde top ve tüfeklerin

kalelerin en mühim silahlarından olduğu görülmektedir.

3

Osmanlı sultanlarının en elit askerleri olan yeniçerilerin

önemli bir bölümü tüfekçilerden oluşmuştur. Bu

birlikler Fatih Sultan Mehmed periyodu ve hemen sonra meydana getirilen

savaşlarda, özellikle 1473'te olup biten Otlukbeli

Savaşı'nda Akkoyunlu ordusuna karşı faal rol oynamışlardır.

Bunlar Sultan II. Bayezid döneminde yapılan Modon-

Koron kuşatmalarında ve Çukurova'da Memlükler'e

karşı meydana getirilen savaşlarda da aynı biçimde etkili olmuşlardır.

Tüfekli yeniçerilerin sayısı savaşlarda gösterdikleri yararlıklar

göz önünde tutularak sürekli artmış ve 7.000 yeniçeri

askeri içinde en az 4.000 kadarı tüfekli askerlerden

oluşturulmuştur.4

Osmanlı saray teşkilatı içinde de tüfek imal ve onarım

eden ustalardan meydana gelen bir tüfengciyan cemaati

vardı. Osmanlı ordusunun XVI. Yüzyılın ilk yarısında

Rodos Kuşatması'na götürdüğü cephane içinde oldukca

sayıda ok ve gösterim yanı sıra 1.000 metris tüfeği ile ayağı

ve omuza dayalı ateşlenebilecek 4.005 tüfek ile bunlara ait

mermiler; 1526 tarihli Mohaç Meydan Muharebesi'ne götürülenler

içinde da 4.000 düzgüsel tüfek, 60 tane de uzun

tüfek bulunmaktaydı. 5 karış boyundaki tüfekler ile 4 karış

boyundaki kısa tüfekler 5 dirhem fındık atabilmekteydi.

Osmanlı Devleti tüfek imalinde gelişmelerin arkasında kalmadığı

şeklinde kendine has bir tetik mekanizması da geliştirmiştir.

Venedik kaynaklarına bakılırsa bu tüfeklerin yılankavi

bir mekanizması olup ateşleme sistemine fitil doldurularak

barutun ateşlenmesi sağlanmaktaydı. Bunların şöhreti,

nakliyat kolaylığı ve etkili kullanım şeklinde özelliklerinden ötürü

Safevîler'e, Hindistan'daki Müslüman devletlere hatta

Çin'e kadar uzanmıştır.5

Safevî Hükümdarı Şah İsmail Çaldıran Savaşı'ndan

sonrasında İran ordusunda, Osmanlı ordusundaki tüfekli yeniçeri

donanmasına benzer bir birlik oluşturmuştur. Bu oluşum

İran'ın yanı sıra Ruslar tarafından da fazlaca dikkatle takip

edilmiştir. Özellikle IV. İvan dönemi (1530-1584) askerî

örgütlenmelerinde Osmanlı ordu teşkilatı öykünmek edilmek

32

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

istenmiş ve yeniçerilere benzeyen tüfekli askerler ihdas

edilmiştir. 1560'larda Rusya Çarlığı'ndaki tüfekli askerlerin

sayısı 12 bine varmış olup bunların yeniçerilere olan

benzerliği pek oldukca tarihçiler yanında bizzat Büyük Petro

(1682-1721) tarafınca da vurgulanmıştır.1

Yeniçeriler XVII. Yüzyıl boyunca savaşlarda fitilli tüfekler

kullanmışlarsa da XVI. Yüzyılın sonlarından itibaren

çakmaklı tüfek üretimine de geçilmiş2 ve Fatih Sultan

Mehmed döneminden itibaren yeniçeri birlikleri tüfekle

donatılmaya başlanmıştı. Yeniçerilerin Çaldıran, Mercidabık

ve Ridaniye savaşlarında yaylım ateşini andıran

seri ateş gücüyle çok müessir olduklarına dair kaynaklarda

yer alan bilgiler, onların daha önce ok kullanırken uyguladıkları

atış taktiklerini yeni silahları olan tüfeğe de uyarladıklarını

göstermektedir. Ârifî Çelebi’nin (öl.1561-62)

Süleymanname isminde eserinde Mohaç Meydan Muharebesi'ni

tasvir eden bir minyatürde topların arkasına sıralanmış yeniçerilerin

düzeni görülmekte ve ateş eden sıra diz çökerek

tüfeklerini doldururken arkadaki sıra ayakta tüfeği omuza

dayamak suretiyle nişan alırken gösterilmiştir. Yeniçerilerin

savaşlardaki bu düzeni aynı biçimde sürmüştür.

XVI. Yüzyılın ilk yarısında Safevîler ile yapılan savaşlara

müşahit olarak katılan bir İspanyol'un benzer ifadeleri de

yeniçerilerin yaylım ateşini müessir biçimde kullandıklarını

ortaya koymaktadır. Aynı taktiğin Batı'da ancak 1620'lerde

İsveç Kralı tarafından kullanılması bu taktiğin Osmanlı

ordusunda Batı'daki uygulamalardan daha ilkin kullanıldığını

göstermektedir.3

XVI. Yüzyılda tüfek kullanımının yaygınlaşması üstüne

yakıcı silahların Anadolu'da reaya eline geçip asilerin

ve eşkıyanın da tüfek kullanmaya başlaması ciddi

asayiş problemlerine neden olmuş ve bu süreç reayanın tüfek

taşımasının yasaklanmasıyla neticelenmiştir.4 Devlete

ilişkin (mirî) üretim mekânlarının (kârhane) haricinde özel

imalathanelerde de izinsiz olarak tüfek imali yapılmaya

başlanmış ve bazı yeniçeriler Cebehaneden aldıkları tüfeklerin

yanında hususi imalat yerlerinden tedarik ettikleri

tabancaları da taşımışlar; hatta bazı dönemler mirî tüfek

yerine özel imal edilmiş tüfekleri tercih eder olmuşlardır.

1568'de İstanbul'da bulunan tüfek üreticilerinin (rençber)

kendi dükkânlarında tüfek imal etmeleri ve bir şekilde ele

1 Konstantin Mihail Konstantinovic, Yeniçeriler ve Bir Yeniçerinin Hatıratı, çev. Ve yay. Haz. Kemal Beydilli, (İstanbul: Pınar Yayınları, 2019), s. 147.

2 Gábor Ágoston, "Tüfek", DİA, 2012, LIX, s. 460.

3 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 55-59.

4 Mücteba İlgürel, "Osmanlı İmparatorluğunda Ateşli Silahların Yayılışı", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 32 (1979), s. 302-303.

5 BOA, A.DVNS.MHM.D, 7/1889 (16 Safer 976 /10 Ağustos 1568).

6 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 162.

7 BOA, C.AS, 1031/45252 (23 Rebiülevvel 1212 / 15 Eylül 1797).

Geçirdikleri mirî tüfeklerin damgalarını silerek satmaları

üstüne, tüfeklerin ancak Tüfekhâne-i Âmirede yapılması

ve tüfek yapım edenlerin de bunu Tüfekhanede yapmaları

konusunda İstanbul Kadısı'na buyruk yazılmıştır.5

Özel imalathanelerde üretilen tüfeklerin mirî kârhanelerde

yapılanlara gore daha kaliteli olması mirî tüfeklerin

kalitesinden şikâyet edilmesine neden olmakla beraber bu

tüfeklerin menzillerinin Hristiyan tüfeklerine göre daha

uzun ve tesir gücünün daha yüksek olduğu birtakım Batılı yazarlarca

anlatım edilmiştir. Teknoloji tarihçileri bu görüşü

teyit etmiş ve bu durumu Osmanlı tüfek ustalarının Türk

tüfeklerinde Şam kılıçlarında olduğu şeklinde spiral tarzda dürdükleri

yassı çelik levhalar kullanmalarına bağlamışlardır.

XVII ve XVIII. Yüzyıllarda tüfek teknolojisindeki gelişmelere

bağlı olarak tüfekler de çeşitlenmiştir. XIX. Yüzyıla

gelindiğinde yeni tip mekanizmalı tüfeklerden olan kapsüllü

ve iğneli tüfekler buluş edilmiş ve üzerinden oldukça fazla bir

zaman geçmeden bunlar Osmanlı askerleri tarafınca da

kullanılmaya ve Tüfekhâne-i Âmirede de üretilmeye başlanmıştır.

6

İstanbul'un fethinden sonra girişilen imar faaliyetleri

içinde devletin ihtiyacı olan önemli askerî binaların yapımı

da bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed top dökümü

için Tophane, kılıç imali için Dımışkîhane ve tüfek yapımı

için de İstanbul surları haricinde Unkapanı ve Cibali kapıları

içinde Tüfekhane inşa ettirmiştir. Tüfekhâne-i Âmirenin

inşası ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamamlanmış

ve ondan sonra değişik tarihlerde çıkan yangınlarda fazlaca

kere yanmış ve onarım görmüştür. Sultan III. Mustafa (1757-

1774) zamanında yanan Tüfekhane o tarihte tekrar inşa

edilmiş ancak Sultan III. Selim (1789-1807) zamanında 1797

yılında Zindan Kapısı dışında çıkan bir yangında neredeyse

tamamen yanarak büyük zarar görmüş ve tüfekçi esnafı

tüfek imalatını oldukca zor şartlar altında sürdürmek zorunda

kalmıştır. Çalışanların iki kere müracaat etmeleri sonucunda

da Tüfekhanenin tamir ve inşasına başlanmıştır.7

Tüfekhâne-i Âmirenin dışında Nizâm-ı Cedîd ıslahatları

kapsamında Levent Çiftliği'nde Bostanî Tüfekçi Ocağı

kurularak burada Avrupa ordularında kullanılan çakmaklı

33

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

ve süngülü tüfek imali için atölyeler inşa edilmiştir.1 Ancak

1807-1808 yıllarında meydana gelen Kabakçı Mustafa

İsyanı ve Alemdar Vak'ası'nda Levent Çiftliği'nin harap

olmasıyla bu ıslahat girişimi sonuçsuz kalmıştır. Yangın

nedeniyle harap olan Tüfekhanenin Dolmabahçe'de yine

inşa edilmesinden sonra Avrupa tabanca fabrikaları

standardında yeni bir tüfekhane inşa edilene kadar Ermeni

ustabaşı Bağdasar'ın idaresinde 500 kişilik bir ekip Tüfekhanede

yoğun bir şekilde tüfek ve süngü imalatına devam

etmiştir. Hatta Bağdasar'ın geliştirdiği minik buğu makinesi

yardımıyla tüfek süngüsü alanında makineleşmeye geçilerek

geleneksel teknolojiden yeni teknolojiye başarılı bir

adım atılmıştır.2

1826 yılında Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonrasında

Osmanlı ordusu Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye

adı altında yine yapılandırılmış ve bunların mühimmatının

kaliteli olmasına itina gösterilmiştir. Sultan II.

Mahmud döneminde (1808-1839) süvari askerleri için

Prizren'deki silah ustalarına her bir çifti kırk buçuk kuruştan

2.000 tane piştov yaptırılmıştır. Tüfekhanede gereksinim

duyulan ustalar, en iyi tabanca ustalarının büyüdüğü Kalkandelen,

Ohri, Debre, Elbasan ve Tiran'dan getirtilmiştir.3

Avrupa'daki seri silah üretim teknolojisini yakalamak

amacıyla Avrupalı uzmanların teknik destekleri ile Avrupa

standardında yeni bir Tüfekhâne-i Âmire inşasına

karar verilmiş ve gerekli olan makinelerin İngiltere'den

getirtilmesi için, fabrikanın yapımını üstelenen Mr. Black

isminde İngiliz tüccarla bir antak kalma yapılmıştır. 1830 yılında

kurulmasına karar verilen Tüfekhâne-i Âmire buhar makineleri

ile imalata sadece 1838'de başlamıştır. Bu arada

inşaatı devam eden yapınak için sipariş edilen makinelerin

bir kısmıyla (yukarıda da kısaca değinildiği üzere) 1833'te

Dolmabahçe'de bir Tüfekhane açılmış ve geleneksel yöntemlerle

imalat adım atmıştır. Tüfekhanede farklı tarzlarda

tüfek imali yapılması, bunlarda kullanılacak fişeklerin de

farklı olmasını gerektirdiğinden, önceleri bunlar ithalat

1 BOA, Ali Emîrî, Sultan Selim III (AE.SSLM.III), 400/23091 (2 Cemâziyelevvel 1215 / 21 Eylül 1800). Levent Çiftliği Kışlasındaki talimli askerin

filinta tüfek, kebir palaska ve bir doğru kılıç haricinde piştov ve bıçak taşımaları yasaklanmaktadır.

2 Serdal Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak: Osmanlı Tüfek İmalatında Avrupalı Uzmanların Rolü", Osmanlı Araştırmaları, 52 (2018), s.

269-277; Mahmud Raif Efendi ve Nizâm-ı Cedîd’e Dair Eseri, haz. Kemal Beydilli-İlhan Şahin, (Ankara: TTK yay., 2001), s. 81. "…Levend Çiftliği nâm

mahal bu asâkire tahsîs ile kışlalar ve i’mâl-i envâ-i sanâyi-i harbiyye içün müte’addid mahaller ve ocaklar ve câmi ve hammâm ve büyût ve dekâkîn ve mâlezimât-ı

sâire ile ma‘mûr … işbu asâkir-i cedîde kadîm olan Bostâniyân-ı Hâssa Ocağına mülhak olarak Bostanî Tüfengcisi Ocağı nâmıyla tesmiye …".

3 Said Olgun, "19. Yüzyılın İkinci Yarısında Kalkandelen'de Silah Üretimi", Osmanlı Dönemi Balkan Şehirleri –C. 2, (Ankara: Gece Kitaplığı, 2017),

s. 623-624.

4 Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak", s. 285-288.

5 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları – C. II, s. 8.

6 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi 1700-1900, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001), s. 9-10.

7 Semavi Eyice, "Baruthâne", DİA, 1992, V, s. 94.

8 Yunus İnce, "Osmanlı Devletinde Barutun ve Ateşli Silahların Kullanımının Yaygınlaşması", Prof. Dr. Nejat Göyünç Armağanı, (Konya: Selçuk

Üniversitesi Matbaası, 2013), s. 503-504.

Ile karşılanmış ise de hemen sonra Baruthane arasında bir Fişekhane

kurulmuştur. Tüfek imalatında istihdam edilmek

üzere Londra'dan getirilen tüfek ustaları aracılığıyla çakmaklı

misket tüfekleri kaval tüfeklerine dönüştürülmüştür.

Ayrıca İskoçya tipi 1842 model kaval tüfeği ve 1826

model Delvigne ağızdan dolma şeşhaneli tüfekler de yapım

edilmeye başlanmıştır.4

D- Baruthâne-i Âmire

Osmanlı ordusunda top ve tüfek kullanımının artmasına

paralel olarak barut imali de aynı derecede önem kazandı.

İlk zamanlarda barutun imalinden ve gerektiğinde

alakalı bölgelere ulaştırılmasından Cebeci Ocağı içindeki

barutçular bölüğü sorumluydu.5 Barutçular bölüğündeki

imalatın yanı sıra Tophâne-i Âmirede ve ona bağlı kârhanelerde

de gülle ve barut yapım edilmiştir. Barut, Cebeci

Ocağı dışında kale ve kışlalarda kolay bir karışımla yapıldığından

bu karışımın en önemli unsuru olan güherçilenin

temini daha da mühim hâle gelmiştir. Ateşli silahların yaygınlaşması

ve devletin sınırlarının hızla genişlemesi, ordunun

ihtiyaçlarının askerî birliklere yakın yerlerden tedarik

edilmesini gerektirmiştir. Barut imali için de eyalet ve

sancak merkezleri ile müstahkem kalelerde baruthaneler

kurulmuştur.6 Baruthaneler, ham maddelerin dibek, havan

yada çarhlarla ezilerek toz hâline getirilmiş olduğu çarhhane, güherçilenin

yıkanıp eritildiği havuzlar, kurutulmuş olduğu sergi,

ham maddelerin kaynatıldığı soba, eritildiği kalhane, ezildiği

silindirhane ve elendiği kalburhane benzer biçimde bölümlerden

oluşmaktaydı.7

Dere kenarında kurulan baruthanelerde su gücü kullanılmakta

iken, suyun olmadığı yerlerde hayvan gücüne

dayalı üretim gerçekleştirilmiştir. Top ve tüfeğin tesir gücü

güherçile, kükürt ve odun kömürünün belli oranlarda karışımından

meydana gelen barutun yanmasıyla açığa çıkan

3.000 katlık bir genleşmeye bağlı olduğu için,8 bunu

34

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

sağlayacak olan barutun en iyi kalitede üretilmesi her zaman

siyasi ve askerî otoritelerin üzerinde durdukları bir

mesele olmuştur. Bu yüzden baruthaneler barutun en

önemli bileşeni olan güherçilenin bolca bulunduğu yerlerde

kurulmuştur. Mısır, Havran, Lübnan, Filistin, Basra, Anadolu'da

Konya, Kayseri, Eskiil, Aksaray, Karapınar, Kilisehisar,

Akşehir, Karahisar, Aydın, Niğde, Malatya, Larende,

İçel ve Van, Rumeli'de ise Selanik, Filibe, Manastır, Üsküp,

Tımışvar ve Mora bol güherçile bulunan yerlerdendir.1

Barutun diğer bileşeni kükürt ise çok fazla bulunmamakla

beraber Ölüdeniz (Ürdün) civarı, Van ve Hakkâri yörelerinden

temin edilmiş ve bir bölümü ise İran ve Venedik'ten

ithal edilmiş; bir diğer bileşen olan odun kömürü de İmparatorluğun

orman zengini olan yerlerinde söğüt ağacından

imal edilmiştir.2 İran'dan ithal edilen kara kükürt Erciş Kârhanesinde

işlenerek İstanbul'a gönderilmekteydi. Hakkâri

kükürt madeninden çıkarılan ve test edilen numunesinin,

İran kükürdünden daha kaliteli olduğu görülmüştür.3

Sultan Yıldırım Bayezid döneminde Gelibolu Tersanesi'nde

donanmanın barut ihtiyacını karşılamak üzere bir

Baruthane kurulmuştur. İstanbul'un ilk Baruthanesi ise

fetihten derhal sonrasında Atmeydanı civarındaki Güngörmez

Tekkesi'nde faaliyete geçmiş ancak 1489'da düşen yıldırım

neticesinde çıkan yangında infilak etmiştir. Bu Baruthanenin

yanmasından sonra Kâğıthane'de yeni bir Baruthane

inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeni

Baruthane ahşaptan kâgire dönüştürülmüş ve Cebeci Ocağından

buraya barutçubaşı, barutçu kethüdası ve barutçu

neferleri gönderilerek barut imali gerçekleştirilmiştir. İçinde

yüze yakın tunç havan (dibek) bulunan ve çarkları su gücü

ile hareket ettirilen Baruthanede yılda 300 kantar barut imal

edilmiştir. Bu Baruthane Sultan İbrahim süreci (1640-

1648) sonlarına kadar etkinlik göstermiştir.4 Sultan IV.

Mehmed (1648-1687) devrinin sonlarında kalyon inşaatına

başlanmasıyla birlikte barut ihtiyacının artıp Gelibolu ve

Selanik baruthanelerinin bu ihtiyacı karşılayamaması üstüne

Şehremini semtinde yeni bir Baruthane kurulmuştur.

1 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi, s. 24.

2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 206-211.

3 BOA, A.DVNS.MHM.D, 12/832 (22 Rebiülevvel 979 / 14 Ağustos 1571).

4 Eyice, "Baruthâne", s. 95; Muzaffer Erdoğan, "Arşiv Vesikalarına Göre İstanbul Baruthaneleri", İstanbul Enstitüsü Dergisi, II (1956), s. 120.

5 Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri", s. 121.

6 BOA, MAD.D, 7647, s. 84-85 (21 Rebiülevvel 1110 / 27 Eylül 1698); Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri", s. 122.

7 Mübahat S. Kütükoğlu, "Baruthâne-i Âmire", DİA, 1992, V, s. 96.

8 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 186.

9 BOA, Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe, İstanbul Baruthânesi Kalemi (D.BŞM.BRİ), 2/70 (14 Receb 1173 / 2 Mart 1760); Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri",

s. 126-127.

10 Zafer Gölen, "Baruthâne-i Âmirede Barut Kalitesini Etkileyen Faktörler", XVII. Türk Tarih Kongresi, Ankara: 15-17 Eylül 2014, Kongreye Sunulan

Bildiriler IV. Cilt-I. Kısım Osmanlı Tarihi, (Ankara: TTK Yay., 2018), s. 110-111.

Ancak bu Baruthane de uzun ömürlü olmamış; 1698 yılında

deposunda olup biten infilakta Baruthane harap

olmuş, çıkan yangında birçok ev ve cami ziyan olmuş, 7

baruthane personeli da vefat etmiştir.5

Şehir içerisindeki baruthanelerin yanması ve bununla birlikte

birçok emniyet riski taşımasından dolayı yeni baruthanenin

şehir dışında kurulmasına karar verilmiştir.6 Baruthâne-i

Âmire, İstanbul Baruthanesi yada Bakırköy Baruthanesi

olarak zikredilecek olan bu yeni Baruthane nakliye kolaylığı

ve arazisi içinde su bulunması sebebiyle Bakırköy'de

İskender Çelebi Bahçesi'nde 1700 yılında inşa edilmiştir.7

1725'teki yangından sonra faaliyeti duran Baruthane 1727'de

yine inşa edilerek üretime sürmüştür.

XVIII. Yüzyılda İngiltere ve Avrupa'da %75 güherçile,

%12,5 odun kömürü ve %12,5 kükürt karıştırılarak kara

barut üretilmekteydi. Osmanlı baruthanelerinde ise bu

oranlar %76 güherçile, %14 kömür ve %10 kükürt şeklindeydi.

8 Bu hâliyle Avrupa baruthanelerinin kullandığı

oranlara yakın olmasına rağmen yine de üretilen barutun

kalitesi istenilen seviyede değildi. Bunun en başta gelen

nedeni ise Anadolu'da üretilen kaliteli güherçilenin devlete

verilmek yerine kaçakçılara ve yabancılara satılıp baruthanelere

iyi işlenmiş güherçile gelmemesi veya devlete

teslim edilen güherçileye toprak karıştırılması idi. Barut,

ihracı yasak maddeler içinde olmasına karşın Karaman

eyaletinde bulunan bazı güherçile madenlerinde barut dibekleri

ihdas edilerek barut imal edilmiş ve bunlar kaçak

yollardan satılmıştır. Kaçak barut imaline izin verilmemesi

konusunda mahalli yöneticiler sürekli uyarılmasına karşın

bundan bir sonuç alınamamıştır.9 Mesela 1764 yılında Mudanya

İskelesi üstünden merkeze gönderilecek güherçile

bizzat devlet görevlileri tarafından Fransızlar'a satılmıştır.

Bu kaçakçılık faaliyetleri, ordunun baruta şiddetle ihtiyaç

duyduğu 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında dahi

artarak devam etmiştir. Kaçakçılığın önlenmesine yönelik

çıkarılan emirler ise nötr kalmıştır.10

35

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

İyi kalitede barut üretilememesi savaşlarda alınan fena

sonuçların yegâne sebebi olarak görüldüğünden Sultan III.

Selim döneminde (1789-1807) baruthanelerde İngiliz ve

Felemenk perdahtı barut imali için denemelere başlanmış

ve Baruthâne-i Âmireye yeni çarklar eklenerek istenilen

sonuca ulaşılmıştır.1 1787-1792 Osmanlı-Rus savaşlarında

baruthanelerin ihtiyaca yanıt verememesi ve barut kalitesinin

düşüklüğü sebebiyle İstanbul, Gelibolu ve Selanik

baruthaneleri birleştirilerek Baruthane Nazırlığı ihdas

edilmiştir. İstanbul'da Küçükçekmece Gölü kuzeyinde dönemin

en yeni ve en uygar baruthanesi olan Azatlı Baruthanesi

kurulmuştur. Azatlı Baruthanesinin açılmasıyla

Gelibolu ve Selanik baruthaneleri kapatılmıştır.2 Barut

ustası Arakil Efendi, Azatlı Baruthanesinde İngiltere ve

Felemenk perdahtından daha kaliteli barut elde edebilmek

için yüz tokmaklı bir barut çarkı buluş etmiş ve meydana getirilen

tecrübeler sonucunda bu çark ile imal edilen barutun istenilen

düzeye yaklaştığı görülmüştür.3 Baruthaneler 1835

senesinde Mühimmât-ı Harbiyye Nezaretine bağlanmış ve

Tanzimat'tan sonra da yeni bölümler ilave edildikten sonra Tophane

Müşirliği emrine verilmiştir.

1835'te barut imalatındaki gelişimleri yerinde görmek

suretiyle Avrupa'ya gönderilen Barutçubaşı Ohannes,4 bu seyahati

esnasında bilhassa İngiltere'deki barut imal eden

endüstri kuruluşlarını ve demir fabrikalarını incelemiş ve

Baruthâne-i Âmirenin modernizasyonuna başlamıştır. Bir

Demir Fabrikası kurulması için lüzumlu izinlerin alınmasından

sonrasında Fabrikanın inşası için bir İngiliz Fabrikatör ile

Londra'da kontrat imzalanmıştır. Yapımı 1839'da başlayıp

1845'te nihayetlenen bu Demir Fabrikasının üretim faaliyetleri

içinde en dikkat çekici olanı, sac levha kullanılarak inşa edilen

ilk vapur olan zırhlı Eser-i Cedid adlı gemidir.5

Teknolojik gelişmeler neticesinde Avrupa'da dumansız

barut kullanılmaya başlayınca Osmanlı Devleti'nde de

dumansız barut yapım edilmeye başlanmıştır. Her ne kadar

bu barutun Mauser tüfeklerinde denemesi yapılıp başarı

elde edilmişse de üretim ehil olmadığından Avrupa

tarzında bir dumansız barut fabrikası kurulması için İzzet

1 Kütükoğlu, "Baruthâne-i Âmire", s. 96.

2 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi, s. 26-28.

3 BOA, HAT, 205/10701 (tt 29 Zilhicce 1211 / 25 Haziran 1797); BOA, HAT, 200/10158 (tt 29 Zilhicce 1211 / 25 Haziran 1797).

4 Barutçubaşı Ohannes'in adı birtakım belgelerde Ovannes gibi de yazılmıştır. Bkz. BOA, C.AS, 409/16922 (29 Rebiülevvel 1254 / 22 Haziran 1838);

BOA, İrâde, Mesâil-i Mühimme (İ.MSM), 24/611 (6 Rebiülevvel 1259 / 6 Nisan 1843).

5 Engin Kırlı, "Küçük Demir Fabrikası", Osmanlı İstanbulu, IV. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, Bildiriler, (İstanbul: İstanbul 29 Mayıs

Üniversitesi Yayınları, 2016), s.734-744.

6 BOA, Yıldız, Mütenevvi Maruzat (Y.MTV), 89/129 (21 Recep 1311 / 28 Ocak 1894).

7 Birol Çetin, "II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Harp Sanayii Dumansız Barut Fabrikası", Devr-i Hamid, Sultan II. Abdülhamid, haz. Mehmet Metin

Hülagü vd., (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011), s. 388-395.

8 Ahmet Halaçoğlu, "Humbaracı", DİA, 1998, XIII, s. 349.

Paşa Avrupa'ya gönderilmiş ve onun girişimleri neticesinde

1892 senesinde Baruthâne-i Âmire arasında yeni bir tesis

kurulmuştur. 1894 senesinde ise Baruthâne-i Âmirede imal

edilen dumansız barut edevatının Zeytinburnu Fabrika-i

Hümâyununa götürülerek Almanya barut kalitesinin üstünde

barut imal edilmesi üstüne Zeytinburnu Fabrika-i

Hümâyunu arasında bir baruthane inşa edilmesi için müsaade

istenilmiştir.6 Baruthane, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'na

kadar faaliyetine süre gelmiş ve Ruslar'ın Yeşilköy'ü

işgali sırasında harap olmuştur. Mütareke Dönemi'nde

İstanbul'un işgali sırasında Fransızlar'ın eline geçen Baruthanede

ticari ürünler üretilmiş, Millî Mücadele sırasında

gizlice barut imal edilerek sevk edilmiştir. Cumhuriyet

Dönemi'nde Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğüne bağlanan

Dumansız Barut Fabrikası Ankara'ya nakledilmiş ve

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesinde Kırıkkale

ve Elmadağ'da kurulan barut fabrikalarının temelini

oluşturmuştur.7

E- Humbarahane

Humbara, askerî terim olarak demirden yapılma ve

içerisine patlayıcı madde doldurulan yuvarlak bir mermidir.

Belgelerde kumbara gibi de geçen humbaranın el ile

atılanına "humbara-i dest", havan topu ile atılanına ise "humbara-

i kebir" adı verilmiştir.8 Atış açısı bakımından toptan

değişik olan havan, kale ve mevki kuşatmalarında, görülmeyen

hedeflerin vurulmasında kullanılmıştır. XIV. Yüzyılda

Avrupa'da ortaya çıkan sadece Fatih Sultan Mehmed'in

İstanbul Kuşatması'nda fonksiyonel olarak kullanılan ve

geliştirilen bir silahtır. Osmanlılar tarafından "hevâyî top"

olarak adlandırılan havan İstanbul Kuşatması'nda Haliç'te

bulunan Bizans gemilerini batırmak için kullanılmıştır.

Bizzat Fatih Sultan Mehmed'in tarifi ile topçu ustaların

yaptığı bu yeni havan topu gülleleri dik yollu olarak yükseğe

çıkıp gemilerin üzerine düşerek onları batırmıştır. Osmanlılar

hemen sonra bu güllelerden ayrı olarak, içlerinde

şarapnel nevinden muhtelif malzemelerin bulunduğu humbaraları

da, meydana getirecekleri parça tesirinden istifade

36

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

etmek için havan topu ile atmak suretiyle kale kuşatmalarında

kullanmışlardır. Nitekim 1690 tarihindeki bir belgede

bu humbara atar havanların imali ile ilgili detaylı bilgiler

yer verilmiştir. Buna gore; laf konusu tarihte Sahib-i

Ayar Mustafa Ağa tarafınca İstanbul'da İtalyan Fabrisi

oğlu Stefano isimli müste’men tüccara, her birine 11 vakiyye

bakır, 1,5 vakiyye kalay, 5 vakiyye demir ile ecza, demirbozan,

zincifre (civa), kireç, kiremit, horasan harcı vs. Malzemeler

sarf edilerek tanesi 3.720,5 akçeye mal olan 100 tane

humbara havanı döktürülmüştür.1

Humbaracılar önceleri Topçu ve Cebeci ocaklarına bağlı

olarak vazife yapmışlardır. 1575 senesinde Topçu Ocağından

Mustafa Ağa tunç ve kurşun işlemedeki ustalığından ötürü

yılda 400 adet humbara dökümü için bir kârhane inşa edip

bölüğündeki on bir nefer ve üç şakirt ile humbara dökmek

ve tüfekler için fitil otu imal etmekle göreve getirilmiştir.2

1667'de ise Topçular Ocağında Dökmeciler Bölüğü teşkil

edilmiş ve Ocakta büyük ve minik demir humbara döküm

işini yapan ustaya dökmecibaşılık unvanı verilmiştir.3 Nitekim

1687 tarihli bir ulufe defterinde Cemâat-i Rihteciyân-ı

Humbara ismi altında yirmi bir adet humbara dökücüsünün

kaydı bulunmaktadır.4

Humbaracı Ocağını canlandırmak ve Avrupa usulünde

ıslah etmek düşüncesine sahip olan Sadrazam Topal

Osman Paşa (sd. 1731-1732), Osmanlı Devleti'ne iltica ve

ihtida edip Ahmed ismini alan Bonneval Kontu Fransız

Claude-Aleksandre'a (Humbaracı Ahmed Paşa) (ö. 1747)

bu ıslah işini havale etmiş; o da tekrar Fransa'dan çayır

edilen ve sonradan Müslüman olarak Osmanlı hizmetine

giren subaylarla birlikte Üsküdar Ayazma Sarayı'nda bir

kârhane inşa ettirmiştir.5 Burada onun tarafından yüz tane

humbara havanı yapım edilmiş ve bu havanların her birine

beş yüz tane olmak üzere Tersâne-i Âmiredeki mirî kârhanede

toplam elli bin tane el humbarası dökülmüştür.6

Ayrıca Tophâne-i Âmirede top, gülle ve barut imali haricinde

humbara imalatı da yapılmıştır. 1735'te Humbaracı

Ocağı Nizamnamesi hazırlanarak teşkilatı tamamlanmıştır.

Hendesehane olarak da anılan Humbarahane geometri,

1 BOA, İbnülemin, Askerî (İE.AS), 27/2414 (28 Ramazan 1101 / 5 Temmuz 1690).

2 BOA, A.DVNS.MHM.D, 34/129 (21 Muharrem 986 / 30 Mart 1578); Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları C. II, s. 117.

3 BOA, İE.AS, 17/1665 (18 Rebiülevvel 1078 / 7 Eylül 1667).

4 Halaçoğlu, "Humbaracı", s. 349.

5 Mustafa Kaçar, "Osmanlı İmparatorluğunda Askerî Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı", Osmanlı Bilimi Araştırmaları, I (1995), s. 210-212.

6 BOA, C.AS, 1029/45137 (19 Cemâziyelevvel 1147 / 17 Ekim 1734).

7 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, C. II, s. 3.

8 İsmail Hakkı Uzunçarşılı "Cebeci", İslam Ansiklopedisi, (İA.) 1979, C. III, s. 36.

9 Yasemin Kılıçarslan "Cebeci", DİA, 1993, VII, s. 183.

10 BOA, AE.SSLM. III, 3/106 (10 Zilkade 1211 / 7 Mayıs 1797).

Matematik ve pratik mühendislik derslerinin verildiği askerî

bir okul hâline gelmiştir. Daha sonraları Ocak ihmal

edilmiş ve ıslah fikri gerçekleştirilememişse de bu girişim

yüzyılın sonunda kurulacak olan mühendishaneler için bir

başlangıç olmuştur.

F- Cebehâne-i Âmire

Cebe, Moğolcada "silah ve zırh" anlamına gelmektedir.

Cebeciler kapıkulu ocaklarının piyade bölümüne mensup

olup yeniçeri askerlerine lazım olan ok, yay, tüfek,

kılıç, kazma, kürek, barut, fitil, kurşun, zırh ve tolga gibi

tabanca, cephane, teçhizat vs. Aletlerin tedarik edilmesi,

muhafazası ve savaş tarihi cepheye götürülmesiyle görevliydiler.

Savaştan sonrasında da cebeci ortalarının bir bölümü

yeniçerilerden geri toplanan silahların tamir ve bakımını

gerçekleştirirken7, bir kısmı da tüfekçi ustası vazifesi

görmüşlerdir.8 Cebeci Ocağı da Yeniçeri Ocağı benzer biçimde orta

ve bölüklere ayrılmıştır. Bu bölükler içinde nakkâşân,

tîrgerân, tûğî, tüfengî, burguî, perdahtî, kundakçı ve saykalî

gibi adlar altında teşkilatlanmış 66 bölük ve 7 toplum

bulunmaktaydı.9 Cebeci Ocağı, Yeniçeri Ocağı ile beraber

yahut ondan hemen sonra kurulmuştur. Cebeci Ocağının

kışlası İstanbul'da Ayasofya Camii'nin karşında olup Ocağın

en büyük zabiti Cebecibaşı idi. Cebeciler kış aylarında

haftada bir, yaz aylarında ise haftada iki gün tüfek talimi

yaparlardı. Yeniçerilerin sefer mühimmatını hazırlamakla

mükellef olan cebecilerin yapım edeceği malzemenin temini

için lüzumlu olan tutar, "cephane akçesi" adıyla devlet

hazinesinden karşılanırdı. Taşradaki kale cebehanelerine

cephane gönderilmesi de yeniden taşralardaki cebecibaşı

vekillerinin arzları üzerine merkezden görevlendirilen

mübaşirler tarafından yerine getirilirdi.

Cebehâne-i Âmire, yeniçerilerin gereksinim duyan harp

malzemesini karşılamanın yanı sıra barış zamanında askerlerin

eğitimlerinde kullanılan cephanesi da tedarik

etmekte idi. Topçu ve süvarilerin Tophane Meydanı,

Dolmabahçe ve Kâğıthane şeklinde yerlerde bitirdikleri tahsil

ve denemelerde,10 Tophâne-i Âmirede dökümü meydana getirilen

37

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

topların denenmesinde1 ve özel günlerde yapılan şenliklerde2

kullanılacak olan barut da yeniden Cebehaneden karşılanırdı.

Cebeci Ocağının mevcudu Yeniçeri Ocağına paralel

olarak azalmış yada çoğalmıştır. Kanuni Sultan Süleyman

devrinde sayıları 700 kadar olan cebecilerin sayısı savaşların

artması ve uzamasına bağlı olarak artmış, XVI. Yüzyılın

sonlarında 4.000'e, XVII. Yüzyılın ilk yarısında 7.000'e

kadar çıkmıştır. 1822 tarihli bir belgede Cebehâne-i Âmire

Kışlası arasında bulunan Fişekhane ile kurşun dökülen Dökümhanenin

tamirinin gündeme gelmesi üzerine Hassa

Mimarbaşı tarafından yapılan bulgu neticesinde; Fişekhanenin

tavanının, kurşun eritilen Dökümhane ocağının ve

diğer tamir edilmesi ihtiyaç duyulan bölümlerinin 2.078,5 kuruş

masrafla onarılabileceği bildirilmiştir.3

Ocak, 1826 yılında Yeniçeri Ocağının lağvından derhal

sonrasında kapatılmışsa da kısa süre sonrasında yine kurulmuş ve

hazırlanan bir kanunname ile yeniden teşkilatlandırılmıştır.

Bu kanunnameye bakılırsa cebeci neferleri her gün "kuru

talim"le meşgul olacak, pazartesi ve perşembe günleri ise

Sultanahmed Meydanı'nda yakıcı silahlar ile talim yapacaklardı.

4

III- Donanma ve Tersâne-i Âmire

Tersâne-i Âmire, Yıldırım Bayezid devrinde, önce Gelibolu'da,

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden

sonra ise Haliç'te esaslı bir teşkilata kavuşturulan Osmanlı

Bahriye teşkilatının denizcilik üssüdür. Gemi inşa edilen

bu bölgelere farklı adlar verilmekle birlikte 1527 tarihinden

sonrasında Galata'daki vapur inşa üssüne "tershane" adı

verilmiştir. Sınırların sahillere ulaşmasıyla beraber vapur

ihtiyacını karşılamak suretiyle Anadolu beyliklerinden ve Bizans

İmparatorluğu'ndan Osmanlı Devleti'ne intikal eden

İzmit, Gemlik, Edincik, Gelibolu ve İstanbul'daki Kadırga

1 BOA, C.AS, 1181/52683 (3 Rebiülevvel 1191 / 11 Nisan 1777).

2 BOA, Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe, Tersâne-i Âmire Eminliği Kalemi (D.BŞM.TRE), 262/27 (1 Zilhicce 1153 / 17 Şubat 1741). Sultan I. Mahmud'un

Tersâne-i Âmireyi ziyareti esnasında Divanhane önünde top atışı yapılması için beş kantar barut verilmesi hususunda Cebecibaşı'ya emir

verilmektedir.

3 BOA, C.AS, 810/34412 (23 Cemâziyelevvel 1237 / 15 Şubat 1822).

4 Kılıçarslan "Cebeci", s. 183.

5 İdris Bostan, "Tersâne-i Âmire", DİA, 2011, XL, s. 513.

6 İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire Teşkilatı, 2. Baskı, (Ankara: TTK yay., 2003, s. 15.

7 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 513.

8 Tahir Sevinç, "Osmanlı Devleti İdaresinde Birecik'te Gemi İnşaası ve Birecik Tersanesinin Önemi (17. Ve 18. Yüzyıllar)", İslam Tarihi ve Medeniyetinde

Şanlıurfa "Osmanlı Belge ve Kaynaklarında Urfa IV", (Şanlıurfa: Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, 2018), s.56-74.

9 İdris Bostan, "Tuna Nehri ve Batı Karadeniz'deki Osmanlı Tersaneleri ve Bulgaristan'dan Sağlanan Mühimmat", Balkanlar'da İslam Medeniyeti

Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Sofya, 21-23 Nisan 2000, (İstanbul: İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), 2002), s. 264.

10 Şerafettin Turan "Barbaros Hayreddin Paşa", DİA, 1992, V, s. 67.

Limanları ile Selçuklu tersanelerinden olan Sinop ve Alanya

tersaneleri kullanılmıştır.5

İstanbul'un fethiyle beraber Galata'da yeni bir tersane

inşa edilmiştir. Ancak Gelibolu Tersanesi XVI. Yüzyılın ilk

çeyreğine kadar önemini muhafaza etmiş ve Gelibolu sancağı

da Kapudân-ı Deryâlığın merkezi hâline gelmiştir.6

Galata / İstanbul Tersanesi Fatih Sultan Mehmed'in

Aynalıkavak semtinde yaptırmış olduğu birkaç göz yer

iken 1514'te Yavuz Sultan Selim zamanında 100 gözlü ve

200 kadırga kapasiteli olarak Tersâne-i Âmire inşa edilmiş;

1516'ya gelindiğinde ise burası Kâğıthane'ye kadar uzanan

ve mahzen, iplikhane, demirhane, lengehane, cami, çeşme,

hastane ve zindanı bulunan 500 gözlü büyük bir tesise dönüşmüştür.

İstanbul Tersanesi haricinde Karadeniz ve Akdeniz

sahillerinde, Süveyş ve Basra kıyılarında, Tuna, Fırat

ve Sakarya nehirleri kıyılarında da tersaneler ve gemi inşa

tezgâhları kurulmuştur.7 Nitekim bunlardan önde gelen ve

XVI. Yüzyılın ilk yarısından itibaren vapur inşa faaliyetleri

yürütülen Birecik Tersanesi, Osmanlı Devleti'nin doğu seferleri

esnasında önemli bir konuma gelmiş, burada Bağdat

ve Basra taraflarına meydana getirilen seferler için cephane ve zahire

sevkiyatında kullanılan gemiler inşa edilmiş olduğu benzer biçimde fırkate,

kalyata (nitelik), piyade kayığı ve Tuna açık kayıkları

da yapılmıştır.8 Macaristan'ın fethinden sonra Tuna Nehri

üzerinde bir Kapudanlık ihdas olunmuş ve nehir üzerinde

bulunan birçok iskelede vapur inşa edilmiştir. Rusçuk'ta

kurulan dere tersanesinde ise9 İnce Donanma'nın gemileri

yapılmıştır.

Osmanlı denizciliği Barbaros Hayreddin Paşa (ö. 1546)

zamanında gücünün zirvesine ulaşmış ve onun mektebinde

yetişen yetenekli denizciler ve teşkilatlı tersane sayesinde

büyük zaferler kazanılmıştır.10

XVII. Yüzyıla kadar Tersâne-i Âmirede kadırga, mavna,

baştarda, kalyata, pergende, fırkate, karamürsel, şayka,

38

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

üzeri aleni, çekeleve, kayık, kancabaş gibi adlarla inşa edilen

kürekli gemilerdir. Bunlardan kadırga deniz savaşlarında

en oldukça kullanılan gemi tipi olmakla birlikte Barbaros Hayreddin

Paşa, Venedik usulüne göre inşa edilen kadırgalarda

bazı değişiklikler yaparak Türk tipi kadırgayı meydana

getirmiştir. Savaşa giden bir kadırgada timarlı sipahilerin

yanı sıra yeniçeri, cebeci ve topçular da bulunuyordu. Kadırganın

kürekleri arasındaki boşluklarda ikisi tüfekli, birisi

oklu olmak suretiyle üç asker yer alıyordu. Kadırga zamanla

önemini kaybetmiş ve yerini kalyon almıştır.1 Önceleri nakliye

işlerinde kullanılan kalyon gemileri Girit Kuşatması

(1645-1669) esnasında cenk gemisi olarak donanmaya iştirak etmiştir.

İki yada üç ambarlı ve yelkenli olmalarıyla kadırgalardan

ayrılan kalyonların yelken bezleri Gelibolu, Ege

bölgesi, Mısır ve Kıbrıs'tan, keresteleri ise Bolu, Samsun ve

Sinop havalisinden tedarik edilmiştir.2 Kalyon tipi gemiler

arasında ateş gemisi, şalope, brik, uşkuna, şehtiye, agribar,

korvet, barça ve fırkateyn de bulunmaktadır. Kalyonların

en mühim silahı toptur. Normal büyüklükte 34-38 metre

arası boyunda olan bir kalyonda 56 top bulunmakta idi.

Top sayısı XVIII. Yüzyıl başlarında üç ambarlı kalyonlarda

112 ve 130'a kadar çıkmıştır. Topların yuvarlakları ise

önemli bir demir cevheri merkezi olan Pravişte madeninde

kurulan Yuvarlak Dökümhanesi ve Kasımpaşa Dökümhanesinde

yapım edilmiştir.

Çeşme Vak'ası'ndan (1770) sonra, eğitimli denizciler

yetiştirilmesi için Baron de Tott'un (1733-1793) girişimleri

ile Tersâne-i Âmirede Mühendishane açılmıştır. Küçük

Hüseyin Paşa'nın (1792-1803) Kapudân-ı Deryâlığı sırasında

Avrupa'dan getirtilen uzmanlar ile Tersanede Büyük

Havuz inşa edilerek daha dayanıklı kalyon ve fırkateynler

inşa edilmeye başlanmıştır. 1827 Navarin baskınından

sonra Osmanlı gemiciliği yeni bir döneme geçiş yapmış ve

1830 yılından itibaren yelkenli gemilerin yerini buharlı gemiler

almaya adım atmıştır. 1837'de Eser-i Hayr isimli ilk Osmanlı

buharlı gemisi Aynalıkavak'ta Amerikalı uzmanların

tasarladığı biçimde inşa edilmiştir.3

Kırım Savaşı'ndan (1853-1856) sonrasında donanmadan

yoksun bir kuvvetin Osmanlı Devleti'ni koruyamayacağı

anlaşılınca donanmanın buharlı ve zırhlı gemiler ile

güçlendirilmesi gündeme gelmiş ve sonrasında Sultan

Abdülaziz (1861-1876) döneminde dış ülkelere verilen

siparişler ve İstanbul, İzmit, Gemlik ve Mudanya

1 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 514.

2 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz: Deniz Organizasyonu, Teşkilat, Gemiler, 2. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları, 2010), s. 142-147.

3 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 514-515.

4 https://www.Dzkk.Tsk.Tr/ArsivAskeriTarih/icerik/deniz-kuvvetleri-komutanligi-tarihcesi (Erişim Tarihi: 23.05.2021.)

5 BOA, Sadâret Mektubî, Mühimme Kalemi (A.MKT.MHM), 453/30 (29 Safer 1290 / 28 Nisan 1873).

6 Levent Düzcü, "Osmanlı Bahriye Teşkilâtında Reform Çabaları (1876-1922)", Gazi Akademik Bakış, C. 3, S. 5, (2009), s. 2-3.

Tersanelerindeki üretim neticesinde 25'i zırhlı olmak üzere

100'ü aşkın gemiden4 oluşan yeni bir Osmanlı birliği

vücuda getirilmiştir.

Osmanlı bahriyesinde Yakın Çağ'da olup biten ilk

önemli teşkilat düzenlemelerinden biri Bahriye Meclisinin

kurulmasıdır. İlki geçici olarak 1840'ta, ikincisi ise devamlı

olacak bir biçimde 1845'te kurulan Bahriye Meclisi, üst

düzey bahriye amiral ve subaylarından müteşekkildi. Meclis

1873 yılında Bahriye, Nizam, Levazım ve İmalat isimleri

altında dört daireye ayrılmıştır.5 1867'de Donanma ve

Tersanenin yönetimsel ve mali işlerinin yürütülmesi için Bahriye

Nezareti kurulmuştur. Sultan II. Abdülhamid (1876-1909)

devri ise torpido bot ve denizaltı şeklinde deniz teknolojileri

ile Osmanlı denizciliğinde meydana gelen değişimin ivme

kazandığı bir devre olmuştur.6

IV- Modern Silah Sanayi Tesisleri

A- Modern Silah Sanayi Tesislerinin Kurulması

II. Viyana Kuşatması'ndan Karlofça Antlaşması'na kadar

(1683-1699) geçen sürede Osmanlı Devleti'nin almış olduğu

yenilgiler ve hemen sonra ortaya çıkan büyük toprak kayıpları

Osmanlı askerî sisteminin sorgulanmasına niçin olmuş

ve bunun neticesinde askerî alanda Avrupa'nın ulaştığı

tekniğe ulaşmak amacıyla Avrupalı uzmanlardan faydalanma

yoluna gidilmeye başlanmıştır. Bunun ilk örneği

Osmanlı Devleti'ne iltica ve ihtida edip Ahmed adını alan

Bonneval Kontu Fransız Claude-Aleksandre (Humbaracı

Ahmed Paşa) tarafınca Humbaracı Ocağının yeniden

tanzim edilmesidir. Ancak bu ıslahat girişimi uzun ömürlü

olmamıştır. Aynı şekilde 1768-1774 yılları içinde cereyan

eden Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlı toplarının müessir

olamaması, Tophane ve Topçu Ocağının ıslahını gündeme

getirmiştir. Fransız Mühendis Baron de Tott'un teknik

alandaki hizmeti ile 1772'de Topçu Mektebi kurulmuşsa da

faaliyetini ancak bir sene sürdürebilmiş; sonrasında 1773'te

Haliç'te Riyâziye Mektebi kurularak yabancı hocaların burada

ders vermesi sağlanmıştır. 1774'te teşkil edilen Sürat

Topçuları ise savaşların gidişatı üzerinde önemli bir tesir

meydana getirememiştir. Sultan I. Abdülhamid (1774-

1789) döneminde askerî alandaki ıslahatlara önem verilerek

1776'da Tersane Mühendishanesi, 1784'te Fransızlar

39

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

tarafınca İstihkâm Okulu açılmış; Lağımcı ve Humbaracı

ocaklarının düzenlenmesi için yeni kanunlar çıkarılmıştır.

İlk kere Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa (sd.D. 1689 -

1691) tarafından Osmanlı İmparatorluğu'nun iç düzeni

manasında kullanılan Nizâm-ı Cedîd terimi hemen sonra,

Sultan III. Selim'in Osmanlı Devleti'ni Avrupa'nın ilim,

sanat, tarım, ticaret ve uygarlık alanlarındaki ilerlemelerine

ortak etmek suretiyle giriştiği yenilik hareketleri için

kullanılmıştır.1 III. Selim'de ıslahat fikrinin yeşermesinde

babası III. Mustafa'nın ıslahat girişimleri etkili olmuş; bu

fikrin yerleşmesinde ise 1791 senesinde Avusturya ve Rusya

cephelerinde savaşan Osmanlı ordusunun, Avusturya'nın

çekilmesi üzerine Rusya kuvvetlerine karşı zafer kazanma

ümidinin yeşerdiği bir sırada, ordu ricalinin barış yanlısı

tavır takınması sebep olmuştur. III. Selim bu vakayla beraber

askerî alanda her bakımdan tekrar yapılanmanın zaruretini

kavramıştır.2 Yönetim, mevcut asker ocaklarının düzenlenmesi,

Avrupa usulünde talimli ve disiplinli yeni bir

ordunun kurulması (Nizâm-ı Cedîd ordusu) ve harp teknik

müesseselerinin düzenlenmesi için harekete geçmiştir.

3 Avrupa tarzında kurulan yeni ordunun Akka'da Fransız

ordusuna karşı zafer kazanması, yapılan ıslahatların işe

yaradığını göstermiştir. Bu ıslahat hareketleri neticesinde

özellikle askerî malzeme imalatının geliştirilmesine çaba

edilmiş, sadece III. Selim'in saltanatının son yıllarında ortaya

çıkan eşkıyalık hareketleri ve iç karışıklıklar yüzünden

büyük ümitlerle başlanan bu ıslahat hareketleri başarısızlıkla

sonuçlanmıştır.4

Sultan II. Mahmud (1808-1839) devrine gelindiğinde

ise Yeniçeri Ocağı, uğranılan askerî başarısızlıkların

müsebbibi ve askerî ıslahatların gerçekleşmesi önündeki

en büyük mani olarak görülerek kaldırılmış ve Osmanlı

ordusu Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adı altında

yine teşkilatlandırılmıştır. Yeni kurulan bu ordunun

silah ve mühimmat ihtiyacının karşılanması için yapılan

ilk ve en mühim girişimlerden biri Tophâne-i Âmirenin

yine yapılandırılması olmuştur. III. Selim zamanında

kurulan Topçubaşılık müessesesi 1834-35 yılında kaldırılarak

yerine Tophâne-i Âmire Müşiriyeti kurulmuş ve

Topçu, Humbaracı ve Lağımcı ocakları da birleştirilerek

bu Müşiriyete bağlanmıştır. 1837 yılında da, askerî alanda

yapılacak ıslahat ve düzenlemelerin görüşülüp karara

1 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri (1789-1856), C. V, 7. Baskı, (Ankara: TTK yay., 1999), s. 61.

2 Kemal Beydilli, "Selim III", DİA, 2009, XXXVI, s. 421.

3 Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, s. 64.

4 Uğur Ünal, III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid, (Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001, s. 100-108.

5 Serdal Soyluer, Osmanlı Silah Sanayii'nde Modernleşme Çabaları (1839-1876), (Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, s. 18.

6 Mehmet Yıldırım, "İstanbul'da Bir Ağır Sanayi Yatırımı: Zeytinburnu Demir Fabrikası", Antik Çağ'dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, İktisat,

Ulaşım ve Haberleşme – C. VI, (İBB Kültür A.Ş. Yay., İstanbul, 2015), s. 219-225.

Bağlanması için Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî adıyla bir danışma

meclisi teşkil edilmiştir.5

XVIII. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da buhar gücünün

imalat sektöründe kullanılmaya başlaması seri üretimi

ortaya çıkarmış ve buharlı makinelerin silah sanayiinde kullanılmaya

başlaması insan ve hayvan gücüne dayalı işlerin

hızlanmasını ve üretimin artmasını elde etmiştir. Osmanlı

idarecileri de bu gelişmelerden uzak kalmamak için buharlı

makine ithali mevzusunda hevesli olmuşlardır. Bunun üzerine

Tophanede top namlusu delmeye mahsus olan ve hayvan

gücü ile çalışan burgu tertibatını buhar gücüyle çalıştırmak

üzere 1838 yılında İngiltere'den buharlı makine (gemi) ithal

edilmiş ve top imalinin Tophâne-i Âmireden Zeytinburnu

Fabrikasına kaymasıyla birlikte artık Tophanede ikinci dereceden

işler yapılmaya başlanmıştır.

B- Zeytinburnu Silah Fabrikaları

II. Mahmud döneminde bilhassa 1826 yılından itibaren

yoğun bir şekilde süregelen fabrika kurma girişimleri esnasında

Avrupa ülkelerinden birçok buharlı makine ve parça

ithal edilmiştir. Bu makinelerin yedek parçalarının ülke

içinde üretilmesi ve dışa bağımlılıktan kurtulmak için İstanbul'da

bir Demir Fabrikası kurulması gündeme gelmiş;

Baruthâne-i Âmirede kurulan küçük demir fabrikasından

daha yeni ve daha büyük bir fabrika kurulması için Barutçubaşı

Ohannes Dadyan önayak olmuş ve İngiliz Fabrikatör

Ferrin'e ihale edilen Fabrikanın inşa çalışmalarına 1842'de

başlanmıştır. Fabrikanın kuruluşu için lüzumlu teknik elemanlar,

alet edevat, vapur çark ve kazanları Londra'dan

satın alınmıştır. Dökümhane, demirhane ve izabe fırınlarından

oluşan bu Fabrikanın yakıt ihtiyacını karşılamak

için Ereğli'den maden kömürü, Silivri'den meşe kömürü

getirtilmiştir. 1846'da üretime başlandığında demir boru,

çelik ray, pulluk şeklinde demir aletlerin yanı sıra tüfek çakmakları,

mızrak başları, top, kılıç ve süngü gibi savaş aletlerinin

üretimi de gerçekleştirilmiştir. 1848'de Tophâne-i Âmireye

devredilen Fabrikada daha fazlaca askerî mühimmat imalatına

ağırlık verilmiştir. Tophanedeki top imalatının da bu Fabrikada

yapılmaya başlamasıyla önemi iyice artan Fabrikanın

ürettiği 4 top, 3 obüs, 50 süvari ve piyade tüfeği 1863 senesinde

meydana getirilen İstanbul Uluslararası Sergisi'nde sergilenmiştir.6

40

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Öte yandan Avrupa'daki silah sanayiinin durumu ile alakalı

bilgi edinmek için gönderilen görevlilerin verdikleri

raporlar doğrultusunda da imalatın yönü belirlenmiştir.

Nitekim 1847'de İngiltere'ye gönderilen Mirliva Halil Paşa'nın

incelemeleri neticesinde Belçika'dan kapsüllü kaval

ve şeşhaneli tüfeklerin imaline ve dönüşümüne mahsus

makine, tezgâh ve teçhizat ile usta ve teknisyenler getirtilmiştir.

Daha sonra, bu yeni makineler ile yeni sistem bir

tüfekhanenin Zeytinburnu sahasında yapılmasına karar

verilmiş ve 1848'de süregelen süreç ancak 1857'de tamamlanabilmiştir.

1

1860'larda çelik namlulu, kuyruktan dolar tüfek üretiminin,

demir namlulu, ağızdan dolar tüfek üretiminin

önüne geçmesi üzerine birçok orduda ağızdan dolar tüfeklerin

kuyruktan dolar tüfeğe çevrilmesi için emek harcamalar

başlamıştır. Nitekim İngiliz ordusu, elindeki ağızdan dolar

eski Enfield tüfeklerini Amerikalı J. Snider tarafından geliştirilen

kuyruktan dolar Snider sistemine dönüştürmüş;

tasarruflu olmaya çaba eden diğer devletler de eski tüfekleri

elden çıkarmak yerine aynı yönteme başvurmuşlardır.

Böylece ağızdan dolar tüfeklere kuyruk aksamı eklenmesi

bu dönüşümde ergonomik ve etken bir metot olarak kullanılmıştır.

Bu sırada madenî fişekler terk edilerek konik

mermi kullanımına geçilmiştir. Bu gelişmeler karşısında

Osmanlı Devleti de, Avrupalı devletlerin yaptığı benzer biçimde elinde

bulunan tüfekleri yeni sistem tüfeklere dönüştürmüş ve

bir taraftan da mahalli üretimi modernize etmeye ve üretimi,

gelişen teknolojiye adapte etmeye çalışmıştır.2 Bu tarihten

Birinci Dünya Savaşı'na kadar geçen süreçte Zeytinburnu

Tüfekhanesinde Enfield, Snider, Springfield, Martini Henry

ve Mauser tipi tüfeklerin dönüşümü ve imali yapılmıştır.

Zeytinburnu Demir Fabrikası zaman içinde top, tüfek ve fişek

imalatı meydana getiren fabrikaları da bünyesine katarak büyük

bir endüstri üretim merkezi hâline gelmiştir. Kırım Savaşı'ndan

(1853-1856) sonrasında Tophanedeki top döküm faaliyetleri

kaldırılarak Zeytinburnu Demir Fabrikasında Avrupa

1 Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak", s. 288.

2 Metin Ünver, "Teknolojik Gelişmeler Işığında Osmanlı-Amerikan Silah Ticaretinin İlk Dönemi", Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 32 ,S. 54 (2012),

s. 196-197.

3 "1839-1841 yılları içinde Erzurum'da Vali olarak vazife icra eden Hafız Mehmed Paşa'nın, döktürmüş olduğu şeşhane isimli topta yiv kullanımı

önemli bir yenilik olup Kırım Savaşı (1854-1856) esnasında Erzurum'da bulunan müttefik orduları mühendislerinin dikkatinden kaçmamıştır. Bunlar

arasında bulunan Fransız mühendisler, Avrupa'ya döndüklerinde Paşa'nın döktüğü toptan esinlenerek icat ettikleri yivli tabancaların üzerlerine Hafız

Paşa ismini kazımışlardır." Bk. Zengin, "Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı", s. 253.

4 Soyluer, Osmanlı Silah Sanayii, s. 88.

5 Ersoy Zengin, Tophâne-i Âmireden İ‘mâlât-ı Harbiyeye Osmanlı Devleti'nde Harp Sanayii (1861-1923), (Doktora Tezi), Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Üniversitesi, 2015, s. 321.

6 BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO), 3678/275843 (6 Zilhicce 1327 / 19 Aralık 1909).

7 Ersoy Zengin, "II. Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) İ‘mâlât-ı Harbiye Fabrikalarında Silah ve Mühimmat Üretimi", Munzur Üniversitesi Sosyal

Bilimler Dergisi, C. 5, S. 9, (2015), s. 85-87.

Usulü top dökümü yapılmaya başlanmıştır. Burada dökülen

topların namlularının delinmesi, yiv açılması ve perdahlanması

ise Tophâne-i Âmirede yapılmıştır. 1855'te İngiltere'den

yiv makineleri satın alınmış ve tunç toplara yiv

açılarak şeşhaneliye3 dönüştürülmüştür. Bu tunç toplar zamanla

demir yivli toplar gibi dökülmeye başlanmıştır.4

Tophâne-i Âmire Meclisinin iş yükünün zamanla artmasından

dolayı top, barut ve mühimmat fabrikalarındaki

imalatın teorik ve pratik olarak daha kaliteli olması ve bazı

ıslahat ve icatların görüşme edilebilmesi amacıyla 1858

tarihinde İmalat Meclisi kurulmuştur. Bu Meclisin silah ve

cephane üretiminde nitelik ve sürekliliğin sağlanmasına

çalışmak, savaş sanayiinde yeni buluşlar ve son hızla gelişen teknolojinin

takip edilmesi şeklinde görevlerinin yanı sıra Tophâne-i Âmireye

bağlı Samakovcuk (Demirköy), Samakov ve Pravişte

dökümhanelerinde imalat ve Konya, Kayseri ve Hezargrad

güherçile fabrikalarının ıslahı için çalışmalar yapmak şeklinde

görevleri de vardı.5

XIX. çağ süresince devletin tabanca ihtiyacını karşılayan

Tophane Müşiriyeti 18 Aralık 1909 tarihinden itibaren

İ‘mâlât-ı Harbiye İdaresi adını almıştır.6 Zeytinburnu

Fabrikası, Karaağaç Tapa Fabrikası, Tophane Fabrikası,

Bakırköy'deki barut fabrikaları da yeni kurulan bu idareye

bağlanmıştır. 1909 yılından itibaren gayrimüslimlerin de

askere alınmalarının mecbur hâle gelmesiyle beraber ordunun

tüfeğe olan ihtiyacının artacağı göz önüne alınarak

200 bine yakın Mauser tüfeği ithaline karar verilmiş ve bu

silahların üç sene zarfında alınması planlanmış; ancak bunlara

ödenecek meblağın aslına bakarsan sıkıntıda olan Hazineyi zora

düşüreceği düşünülerek 1878 yılında alınan Martini tüfeklerin

Mauser tüfeklere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır.

1911 senesinde fabrikaların tamiratına ayrılan bütçe ile Tüfek

Fabrikası tezgâhları yenilenmiş, Dumansız Barut Fabrikasında

asitle üretim için yeni aletler alınmış, Siyah Barut

Fabrikası modernize edilmiş, tapa, mermi ve top fabrikalarına

yeni aletler alınmış ve yeni siparişler verilmiştir.7

41

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Zeytinburnu Fabrikalarından

fişek ve tapa fabrikaları fünye imalatıyla meşgul olmuş,

1916'da Ruslar'dan ganimet olarak ele geçirilen silahlara

fişek yapılmış, Karaağaç Fişek Fabrikasının bazı kısımları

genişletilmiş, mastar imalathanesi kurulmuş, ecza tahlil ve

işleme yerleri açılmış, ayrıca tapalarda kullanılan barut ve

ham maddenin denemelerini yapmak suretiyle Fabrika dâhilinde

"Hikmet (Fizik) ve Kimya Laboratuvarı" tesis edilerek

1917'de Almanya'dan tezgâhlar getirtilmiştir. İ‘mâlât-ı Harbiye

Fabrikalarının dışında Tersane Dökümhanesi, Kılıç Ali

Paşa Camii'nin arkasındaki Karloti, Şişli'de Dapey ve İstinye

imalathanelerinde dökülen mermi taslakları Şişli Tramvay

Tamirhanesi ile Tersanenin eski ve yeni tamirhanelerinde

torna edilip, Zeytinburnu fabrikalarında noksanları tamamlandıktan

sonra cepheye gönderilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda

kullanılan bombalar kısmen İstanbul'daki bu dökümhanelerde

kısmen de müteahhitler vesilesiyle Galata ve

Süleymaniye'deki dökümcü esnafına döktürtülmüştür.1

C- Mütareke Sonrası Silah İmalatı

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi'yle

Osmanlı Devleti ordularını terhis etmiş, tabanca

fabrikalarındaki tabanca üretimlerini durdurmuştu. Fabrikalar

artık tabanca ve cephane üret(e)meyecek bunun yerine pulluk,

buharlı ve elektrikli tarım aletleri, soba, madenî boru,

otomobil aksamı, kâğıt malzeme, matkap, mengene, ispirto ve

eter gibi ticari ürünler üreteceklerdi. Böylece yüzyıllar boyunca

orduya silah üreten tesisler asli görevlerinden uzaklaştırılarak

birer ticari müesseseye dönüştürülmüştü.

İstanbul'daki İ‘mâlât-ı Harbiye Umum Müdürlüğü emrindeki

tesislerin ticari bir nitelik alıp bilhassa de 16 Mart

1920 tarihinde İstanbul'un işgale maruz kalması yüzünden

askerî imalatın zorlaşması üstüne ve harp malzemelerinin

tek elden idaresi ve düzenli bir halde yürütülmesi düşüncesiyle

10 Ocak 1921'de Ankara'da yeni bir İ‘mâlât-ı Harbiye

Umum Müdürlüğü teşkil edildi. İstanbul'dan Anadolu'ya

getirilebilen tezgâhlar ve ustalar marifetiyle Ankara,

Keskin ve Eskişehir'de küçük çapta tabanca yapınak ve tamirhaneleri

kuruldu.2

Bu arada Erzurum'da Kazım Karabekir Paşa'nın emri

ve Nuri (Killigil) Paşa'nın gayretiyle Kars'ta Ruslar'dan

1 Zengin, "Silah ve Mühimmat Üretimi", s. 91-96.

2 "http://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/index.Php?Title=İ‘mâlât-ı_Harbiye_Umum_Müdürlüğü&oldid= 3052" (Erişim Tarihi: 30.05.2021.)

3 Zengin, "Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı", s. 258-262.

4 Hüsnü Özlü, "Türkiye'de Savunma Sanayi Gelişim Tarihi İçinde Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun Kuruluş Dönemi Faaliyetlerinin Analizi",

Savunma Bilimleri Dergisi, 18, S. 1 (2019), s. 181-182.

5 https://m5dergi.Com/kapak/osmanlidan-gunumuze-müdafaa-sanayii/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021.)

kalan tezgâhlar Erzurum'a getirtilmiş ve Firdevsoğlu Kışlasında

İş Ocağı adıyla bir tamirhane kurulmuştu. Bu tamirhanede

İngiliz fişekleri Türk tüfeklerine uygun hâle

getirilmeye çalışılmış ve atıl kalan makineler onarım edilerek

burası büyük bir imalathaneye dönüştürülmüştür. Ayrıca

Firdevsoğlu Silah Tamirhanesi'nde bir de Çırak Mektebi

açılmış ve burada Kazım Karabekir Paşa'nın komutası

altındaki 29. Alay tarafınca toplanan 200 kadar yetim

çocuğa eğitim verilmiştir. Mektep, lağvedildiği 1923 yılına

kadar ordunun her türlü ihtiyacını karşıladığı şeklinde bir kısım

cenk aletlerini de imal eder duruma gelmiştir. İş Ocağı

1923 yılında Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğüne bağlanarak

Silah Tamirhanesi ismiyle anılmaya başlanmıştır.3

1921 yılında Ankara'da kurulan Silah Tamirhanesi'nden

sonra Kırıkkale'de 1923'te Fişek Fabrikası, 1925'te

Topçu Mühimmat Fabrikası, 1937'de Nitroselüloz Barut

Fabrikası, 1930'da Ankara'da Kapsül ve İmla Fabrikası,

1929'da İstanbul Silahtarağa'da Av ve Revolver Fişekleri

Fabrikası, Ankara Elmadağ'da Barut Fabrikası, Çorlu

ve Çanakkale'de silah tamirhaneleri, İzmir'de Halkapınar

Silah Fabrikası, Konya ve Kayseri güherçile kalhaneleri

kurularak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan tabanca

ve mühimmat büyük miktarda yerli üretim ile karşılanmaya

çalışılmıştır. 1940'lı yılların ortasına kadar Türkiye'ye

Amerikan yardımları başlamadan önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin

silah ve cephane ihtiyacını büyük seviyede

karşılayan askerî fabrikalarda bu yardımlarla birlikte tabanca

ve cephane üretimi de durma noktasına gelmiş ve sivil

ihtiyaca yönelik üretime geçilmiştir.4

D- Özel Sektör Faaliyetleri

Türk savunma sanayiinin ilk hususi sektör fabrikası

Zümrezade Şakir Bey tarafınca Haliç'in Karaağaç mevkiinde

açılan Şakir Zümre Fabrikasıdır. 1925'te üretime

süregelen bu Fabrika uzun yıllar Türk ordusunun silah ve

cephane ihtiyacını karşılamıştır. Fabrikada ordunun ihtiyacı

olan silah ve cephaneler, top tapaları, tahsil bombaları,

işaret ve tenvir fişekleri ve bu fişekleri ateşlemeye

yarayan silahlar ile el bombasından top kamasına,

çeşitli çaplarda kara mayınlarından yangın bombalarına

kadar hemen derhal her çeşit cephane Türk teknisyen ve

ustalar tarafından yapım edilmiştir.5 Zümrezade Şakir Bey,

42

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Fabrikayı genişletmesi ve üretimini arttırması için desteklenerek

Fabrikanın yanında atıl hâlde bulunan Karaağaç

Tapa Fabrikası, Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamında kendisine

satılmıştır.1

Zümrezade Şakir Bey'den sonrasında sivil endüstri fabrikası

kuranlardan bir öteki müteşebbis ise Nuri Killigil Paşa'dır.

Çocukluğundan beri silahlara ilgisi olan Nuri Paşa, emekli

olduktan sonrasında 1933 yılında Zeytinburnu Demir Eşya

Fabrikasını kurmuş ve burada soba, döküm, seramik şeklinde

eşyaların yanı sıra silah ve mühimmat imalatı da yapmaya

adım atmıştır. Fabrikaya Yavuz Zırhlısı için top tapası, top,

havan ve uçaksavar mermisi siparişleri verilmiştir. 1938'de

Heinkel uçaklarının bombaları, Donanmada bulunan

uçaksavarların tapa ve izli mermileri Nuri Paşa'nın Fabrikasından

satın alınmıştır. 1941'de Millî Savunma Bakanlığı

tarafından Nuri Paşa'nın adıyla anılan tabancadan 10.000

adet sipariş verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nın devam etmiş olduğu

günlerde 7,5/30 santimetre'lik Krup sahra toplarına ilişkin 60.000

şarapnelin mermiye çevrilmesi işini Nuri Killigil Fabrikası

üstlenmiştir. Nuri Paşa 1946'da Zeytinburnu'nda bulunan

Fabrikasını Sütlüce'ye taşımıştır. Her iki fabrikada imal

edilen silah ve mühimmat Mısır, Suriye ve Pakistan'a satılarak

silah ihracatı dahi gerçekleştirilmiştir.2

E- Türk Havacılığı ve Uçak Sanayiini Geliştirme

Teşebbüsleri

Uçağın mucidi Batı dünyasından çıkmış olsa da uçuş denemelerinin

zamanı fazlaca eskilere uzanmaktadır ve Türk-İslam

dünyasından da, uçuş denemeleri yapan ve bunu

meydana getiren bilim adamları çıkmıştır. Nitekim 1002

yıllarında vücuduna bağladığı kanatlar ile Nişabur Camii

üstünden uçuş icra eden Türk asıllı İmam Cevherî dünyanın

malum "ilk Türk hava şehidi"dir. IX. Yüzyılda Endülüs'ün

merkezi olan Kurtuba'da İbn Fernas'ın kanat takarak uçmaya

emek harcaması, 1156 senesinde İstanbul'da meydana getirilen bir şenlikte

Siraceddin adlı bir Müslüman yada Türk'ün kanat

takarak Hipodrom'da yüksek bir kuleden atlaması, Evliya

1 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-18-1-2-49-77-13(17 Kasım 1934).

2 Nejdet Karaköse, Askeri, Siyasi ve Silah Sanayicisi Kişiliği ile Nuri Paşa (Killigil), (Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap

Tarihi Enstitüsü, 2010, s. 315-323; BCA, 30-10-49-319-2, (21 Kasım 1942).

3 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini, C. II, 2. Kitap, haz. Zekeriya Kurşun-Seyit Ali

Kahraman-Yücel Dağlı, 2. Baskı, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006), s. 359.

4 Yavuz Kansu-Sermet Şensöz-Yılmaz Öztuna, En Eski Çağlardan 1. Dünya Savaşına Kadar-Havacılık Tarihinde Türkler - I, (Ankara: Hava Kuvvetleri

Basım ve Neşriyat Müdürlüğü, 1971), s. 18-40.

5 Deniz Kurt-Erdal Korkmaz, "Yeni Arşiv Belgeleri Işığında Türk Askerî Havacılığının Doğuşu (1911-1912)", Savunma Bilimleri Dergisi, C. 17, S. 2

(2018), s. 212.

6 Kurt-Korkmaz, "Türk Askerî Havacılığının Doğuşu (1911-1912)", s. 213-217.

Çelebi Seyahatnamesi'nde ismi zikredilen Hezarfen Ahmed

Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a kadar uçması ve

Lagarî Hasan Çelebi'nin füze benzeri bir araçla havaya

yükselmesi3 kültürümüzde uçmaya dair yer alan güzel örneklerdir.

4

XX. Yüzyılın başında uçağın buluş edilip derhal peşinden

askerî amaçla kullanılması, harp alanlarında yeni bir tabanca

enerjisini ortaya çıkarmıştır. 1909 yılında Fransız Pilot Louis

Bleriot'un gerçekleştirdiği başarıya ulaşmış uçuşlar Avrupa'da tayyare

üretimi ve kullanımının artmasında etkili olmuştur.

Osmanlı topluluğu da 1909 yılında meydana getirilen gösteri uçuşları

yardımıyla balon ve uçak ile tanışmış ve tayyare gösterisi sonrası

hazırlanan raporda havacılığın ileride büyük gelişme göstereceği,

direnç gücü yüksek uçakların yapılması ile insanların

güvenle havada dolaşabilecekleri ve yakın zamanda

uçakların savaş meydanlarında da kullanılacaklarının belirtilmesi

devletin hava araçlarına ilgi duymasına yol açmıştır.

Nitekim 1910 senesinde Edirne Kalesi'nde kullanılmak suretiyle

sabit balon tedariki gündeme gelmiş; bu amaçla Fransa ve

Almanya balon fabrikalarını gezerek balon satın alınması

için bir kurul oluşturulmuş sadece mali sıkıntılardan ötürü

satın alma işi gerçekleşememiştir.5

1910 senesinde Fransa'da düzenlenen tatbikatta balon ve

uçakların kullanılmasından sonra Avrupa'daki birçok devletin

yanı sıra Osmanlı'ya komşu devletlerin de askerî tayyarecilik

teşkilatlarını kurmaya başladıkları görülmektedir.

5 Şubat 1911'de Paris ve Berlin'deki askerî ataşelerden pilotluk

hakkında malumat istenmiş; Fransa ve Almanya'ya iki

pilot adayı gönderilmesi kararlaştırılmış; bu faaliyetlerin

icrası ve tayyarecilik işlerinin yürütülmesi için de Kıtaât-ı

Fenniye Müfettişliği tarafından Mart 1912'de bir komisyon

kurulmuştur. Bu komisyon Osmanlı ordusunda Türk

askerî havacılık tarihinin ilk teşkilatı olarak kabul edilmektedir.

6 17 Şubat 1912'de Harbiye Nazırı Mahmud Şevket

Paşa tarafından Osmanlı ordusunun gereksinim duyan tayyare

teşkilatının kurulması için en önce pilot yetiştirilmesi,

tayyare parkı, imalat ve tamirhanelerini içeren bir Tayyare

43

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

Mektebi açılması ve 15 tayyare katılımı için karşılık ayrılması

girişiminde bulunulmuştur.1 Fakat mali durumun

uygun olmaması yüzünden istenilen ödenek verilememiş;

mektep açmak yerine uçakların Avrupa'dan satın katılımı

ve onları yönetim edecek zabitlerin de Avrupa'da tahsil

görmesi yönünde görüş bildirilmiştir.2 Ancak Mahmud

Şevket Paşa'nın gayretleri ile Fransa'ya, hemen sonra da

İngiltere'ye uçak siparişleri verilmiş; Tayyare Mektebi de

Yeşilköy'de kurulmuştur. Ayrıca pilot eğitimi alması için

Yüzbaşı Mehmed Fesa (Evrensev) Bey ile Yusuf Kenan

Bey Fransa'ya öğrenime gönderilmiş; tahsil uçuşlarının gerçekleştirilmesi

için Avrupa'nın farklı ülkelerinden Bleriot,

REP, Bristol ve Harlan tipi uçaklar satın alınarak Türk askerî

havacılığının temeli atılmıştır.3 Birinci Dünya Savaşı

(1914-1918) başlamadan önce Tayyare Mektebi Müdüriyeti

için Almanya'dan bir zabit ile mukavele imzalandığı

benzer biçimde Fransa'dan da uçak işlerinde uzman bir zabit istihdamı

gündeme gelmiştir.4 Nisan 1914'te Amerikalı John Dale

Cooper tarafından bir deniz tayyaresi getirilmiş ve Donanma

Cemiyeti namına şov düzenlenmiştir. Gösteriden

sonrasında bu uçak satın alınarak Deniz Hava Kuvvetlerinin ilk

tahsil uçağı olmuş ve Yeşilköy Deniz Tayyare Mektebinde

kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı'na elinde işe fayda

6 uçakla giren Osmanlı ordusu bunları genelde keşif amacıyla

kullanmıştır.5 Uçakların bulgu özelliğinden Millî Mücadele

Dönemi'nde de faydalanılmış ve Yunan askerlerinin

yönleri tespit edilerek zaferlerin kazanılmasına mühim

katkılar sağlanmıştır.

1925 senesinde Türkiye'de havacılık sanayiini kurmak,

havacılığın askerî, ekonomik, sosyal ve siyasi önemini

anlatmak, askerî ve sivil havacılığın gelişmesini sağlamak,

bütün bunlar için lüzumlu vasıta ve gereci hazırlamak, personeli

yetiştirmek ve uçan bir Türk gençliği yetiştirmek için

Türk Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) kurulmuştur.

Cemiyet Almanya, Fransa ve İtalya havacılık sanayilerinin

incelenmesinden sonra6 tayyare Mektebi kurmak için

1 BOA, BEO, 4013/300907-2, (28 Safer 1330 / 17 Şubat 1912): "... Ahvâl ve esbâb-ı ma‘rûza îcâbınca ordu-yı hümâyunun bu ihtiyâc-ı mühimmenin te’mîn-i

îfâsı için bizde dahi bir Tayyâre Mektebinin te’sîs ve küşâdı zarurî olup te’sîsât-ı mukteziyenin vücuda getirilmesi için on beş bin ve ilk sene zarfında mektebe ve

ordu-yı hümâyuna muktezî on beş kadar tayyâre için dahi yirmi bin liranın sarfı ve masârıf-ı dâime-i seneviyyesine mukâbil de beş bin lira tesviyesi lâzım geleceği

anlaşılmışdır. Ne masârıf-ı âdiye ne de masârıf-ı fevkalâde büdcelerinde bunun için karşılık mevcûd olmadığına ve mektebin küşâdıyla zâbitân ve îcâbı kadar minik

zâbitânın ahlak ve ta‘lîm etdirilerek bir ân evvelde yetişdirilmesi lâzımeden bulunduğuna …".

2 BOA, BEO, 4013/300907-1, (19 Rebiülevvel 1330 / 8 Mart 1912).

3 Kansu vd., Havacılık Tarihinde Türkler - I, s. 124-128.

4 BOA, Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV), 185/36, (26 Rebiülevvel 1332 / 22 Şubat 1914).

5 Kansu ve ötekiler, Havacılık Tarihinde Türkler - I, s. 161-171.

6 Bu araştırma gezisine Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Tayyareci Hasan İskender Bey, Cemiyetin Fen Şubesi Müdürü Şâkir Hâzım ve Baştayyareci Vecihi

beyler katılmıştır. Bk. BCA, 30-18-1-1-14-42-3-1, (28 Haziran 1341 / 28 Haziran 1925).

7 https://m5dergi.Com/kapak/osmanlidan-gunumuze-savunma-sanayii/ (Erişim Tarihi: 30.5.2021).

8 BCA, 030-0-18-01-02-27-25-020, (20 Nisan 1932).

9 https://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/malumat/turk-hava-kurumu/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021).

Eğitim uçakları almış ve Yeşilköy'de bir Makinist Mektebi

kurulması için de sözleşmeler imzalanmıştır. Cemiyet 1928-

30 yılları arasında 150 adet tayyare satın almıştır.

1926'da havacılık sektöründe önemli gelişmeler yaşanmış;

Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ)

kurulmuş ve Alman şirketi Junkers'in ortak olduğu Kayseri'deki

Uçak Fabrikası da 1928 tarihinde üretime adım atmıştır.

TOMTAŞ kuruluşundan 1939 yılına kadar 15 tane

Alman Junkers, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı ve 15

adet Alman bağlantı uçağı da dâhil olmak suretiyle toplam 112

tane uçağın üretimini gerçekleştirmiştir.7

1926'da yüksek uçak mühendisliği tahsili için Avrupa'ya

talebe gönderilmiştir.8 1932'de Fransa'da öğrenim

bulan Uçak Mühendisi Selahattin (Reşit Alan) Bey motor

ve pervanesi Amerika'dan getirilen ve diğer parçaları Kayseri

ve Eskişehir fabrikalarında üretilen MMV-1 isimli bir

uçak yapmıştır. Atatürk 1935 yılında "Türk Kuşu" isminde

uçucu bir ünite kurulmasını ve Vecihi Bey'den faydalanılmasını

istemiştir. Yeni kurulan bu kurum beş yıllık çalışmanın

neticesinde planörcülük, motorlu tayyarecilik, paraşütçülük

ve modelcilik alanında çalışmalar yürütmüştür.

Türk Hava Kurumunun 1939'da kurmaya başladığı Etimesgut

Uçak Fabrikası da mühim yatırımlar arasında yer

almıştır. Fabrikada 16 tip planör ve uçak örneksiz projelerle

tasarlanarak yerli olarak üretilmiştir. Yine bu çerçevede

1948 senesinde THK Gazi Uçak Motor Fabrikası kurulmuş

ve İngiliz menşeli De Havilland tayyare üreticisi lisansı altında

yerli imkânlarla uçak motorları üretilmiştir. Ne var ki

yanlış kararlar ve politikalar neticesinde her iki fabrika da

1952 senesinde Makine ve Kimya Endüstrisine (MKE) devredilmiş;

uçak ve motor üretimleri durdurulmuş ve fabrikalar

da kapatılmıştır.9

Devlet eliyle yürütülen tayyare endüstrisini geliştirme

çabalarının yanı sıra hususi sektörde de tayyare yapımı konusunda

girişimler olmuştur. Vecihi Hürkuş sivil havacılık

44

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

alanındaki emekleri ile Türk havacılık tarihine ismini

yazdırmıştır. Yeşilköy Tayyare Mektebinden mezun olarak

tayyareci olan Vecihi Hürkuş ilk uçuşunu 1916 senesinde

gerçekleştirmiş; 1923'te Yunan güçlerinden ganimet olarak

kalan tayyare parçalarından yapmaya başladığı ve "Vecihi

K VI" adını verdiği uçağı 1925'te tamamlamıştır. 1932'de

de ilk sivil havacılık okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Mektebini

kurmuştur. Vecihi Sivil Tayyare Mektebi, sadece

motorlarını Avrupa'dan getirerek tekrar imal ettikleri

üç uçaktan oluşan küçük bir filoya haiz olmuştur. Vecihi

Hürkuş 1933'te, "Nuri Bey" ismini verdiği ve iki yolcu taşıyabilen,

kapalı kabinli hafifçe yolcu uçağını Nuri Demirağ'ın

desteği ile üretmiştir.1

Havacılık sanayiine yatırım yapan diğer bir isim de Nuri

Demirağ'dır. 1936'da Beşiktaş Nuri Demirağ Uçak Atölyesi

ve Divriği Büyük Gök Okulunun temellerini atan Demirağ,

1940 yılında da Yeşilköy Gök Okulunu açmıştır. 1936'da ilk

tek motorlu uçak olan Nu.D-36'yı, 1938'de ise çift motorlu

ve altı benlik uçak olan Nu.D-38'i üretmiştir. Nuri Demirağ,

İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde bir uçak

mühendisliği bölümünün açılması için de öncülük etmiştir.

Demirağ'ın İstanbul Beşiktaş ve Yeşilköy'de kurduğu Uçak

Fabrikaları Hava Kuvvetlerine ait tayyare, motor ve kara nakil

araçlarının tamiri ve yedek parçalarının imal işini de

üstlenmiştir. İlk yerli paraşütlerin üretimini de meydana getiren

Nuri Demirağ, Türk Hava Kurumunun sipariş ettiği 24

uçağı almaması üzerine Fabrikasını 1950'li yıllarda kapatmak

zorunda kalmıştır.2 Bu konum sivil ve askerî havacılık

sanayii bakımından Türkiye'yi dışa bağımlı hâle getirmiştir.

V- Silah Eğitimi ve Deneme Çalışmaları

A- Avrupa Tarzı Askerî Okullar Açılması

1770 tarihindeki Çeşme Vak'ası'ndan sonra Donanmanın

tekrar yapılandırılması teşebbüslerinden kalıcı bir netice

alınamaması üzerine Avrupa seçimi öğrenim görmüş yeni

1 https://tayyarecivecihi.Com/vecihi-hurkus/kronoloji/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021);

https://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/bilgi/vecihi-hurkus-1895-1969/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021).

2 http://www.Nuridemirag.Com/hayathikayesi.Html (Erişim Tarihi: 30.05.2021); BCA, 30-18-1-2_99-67-13, (1 Ağustos 1942).

3 Kemal Beydilli, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun", DİA, 2006, XXXI, s. 514.

4 Şinasi Acar-Atilla Bir-Mustafa Kaçar, "Osmanlı'da Sivil Mühendis Yetiştirmek Üzere Açılan Hendese-i Mülkiye Mektebi", Osmanlı Bilimi Araştırmaları,

C. XVII, S. 2 (2016), s. 6.

5 Kaçar, "Askerî Sahada Yenileşme", s. 213-222; Beydilli, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun", s. 516.

6 Alaettin Avcı, Türkiye'de Askerî Yüksek Okullar Tarihçesi (Cumhuriyet Devrine Kadar), (Ankara: Milli Savunma Bakanlığı Araştırma ve Geliştirme

Başkanlığı, 1963), s. 11.

7 BOA, HAT, 196/9783-A, B, (25 Şaban 1208 / 28 Mart 1794); BOA, Cevdet, Maârif (C.MF), 17/836, (14 Zilhicce Şaban 1208 / 13 Temmuz 1794).

8 BOA, HAT, 273/16007 (15 Şaban 1211 / 13 Şubat 1797). Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyunda humbaracı ve lağımcı askerlerin hendese bilimsel suretiyle

humbara atmak, lağım kazmak, metris almak, kale, tabya ve köprü yapmak şeklinde usullerin tahsili için lüzumlu yazma, çizelge, harita ve hendese şekillerini

ihtiva eden kitapların Tabhanede basılması için Mühendishane Hocası Müderris Abdurrahman Efendi'ye izin verilmiştir.

Kadrolara ihtiyaç duyulmaya başlanmış ve yeni bir okulun

açılması zorunlu görünmüştür.3 Kaptan-ı Derya Cezayirli

Gazi Hasan Paşa matematik ve istihkâm eğitimi veren

bir okul açılmasını istemiş, o sıralarda devlet hizmetinde

bulunan Fransız Mühendis Baron de Tott'un nezaretinde

1775 tarihinde Tersanede Hendese Odası açılmıştır. Bu

okul 1781 yılından itibaren Mühendishane olarak adlandırılmış

ve Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyunun da temelini

oluşturmuştur.4

III. Selim zamanında 1792'de Halıcıoğlu'nda Humbarahane

Kışlası inşa edilmiş ve Humbaracı Ocağı Nizamnamesi

ile Ocak yeniden düzenlenmiştir.5 Kara ordusunda

okur-yazar ve hendese bilen topçu subayı yetiştirecek bir

okulun açılması kararından sonra Eyüp'te III. Selim'in Bahariye

Köşkü'nde Mühendishâne-i Sultânî açılmıştır. Burada

öğrencilere daha oldukca temel eğitim mahiyetinde teorik

dersler verilmiştir.6 İleriki tarihlerde okulun ihtiyacı karşılayamamasından

ötürü yeni bir Mühendishane binası yapılması

düşünülerek daha önce Sürat Topçuları Ocağının

kurulduğu Kâğıthane'de bir Mühendishane açılması gündeme

gelmiş sadece buranın uzaklığı sebebiyle öğrencilerin

meşakkat çekeceği anlatım edilerek buradan vazgeçilmiştir.

Öğrencilerin ulaşımı rahat olacağı düşüncesi ile Bahçekapısı'na

yakın Sultanhamamı karşısında Aşir Efendi arsası üzerine

bir Mühendishane inşası hakkında Padişaha bir telhis

sunulmuş ise de, yeni Mühendishanenin Tersâne-i Âmirede

olan Mühendishane şeklinde Humbaracı ve Lağımcı kışlaları

içinde inşa edilmesi ve endüstri-i hendese eğitim ve öğretimi

için de bir hoca ile dört halifenin tahsisi kararlaştırılmıştır.7

Böylece 1793'te başlanan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun

binası 1795 tarihinde tamamlanmıştır.8

B- İmal Edilen Silahların Denenmesi ve Yeni İcatların

Değerlendirilmesi

Tecrübe etmek ya da tecrübe etme yapmak savunma sanayiinin

olmazsa olmaz unsurudur. Zira yapım edilen bir

45

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

silahın yada mühimmatın istenilen evsafta olup olmadığı

bu aşamada ortaya çıkmakta ve bunların, savaş alanına

götürülmeden yada askere teslim edilmeden ilkin tespiti

savaşın neticesi bakımından büyük önem arz etmektedir.

Bu bakımdan Osmanlı Devleti de çağdaşı olduğu diğer

devletler gibi imalini gerçekleştirdiği veya dışarıdan satın

aldığı silah ve mühimmatın denemelerini yapmıştır. Böylece,

imal edilen silah ve malzemenin tecrübesi esnasında

ortaya çıkan aksaklıklardan hareketle imalatın yeniden gözden

geçirilmesi ve tespit edilen eksikliklerin giderilmesi

sağlanmıştır.

Tecrübe mahalleri genelde üretimin yapıldığı yerler

olmuştur. Mesela Tophâne-i Âmirede deneyim ve talimler

Tophane Meydanı yada Talimhane olarak adlandırılan

Tophane binalarından iskeleye kadar olan kısımda icra

edilmiştir. Kâğıthane mevkii de, şehrin dışında yer almasından

dolayı uzun yıllar tecrübe sahası ve talim yeri olarak

kullanılmıştır. 1888 senesinde Mauser tüfeklerinin tecrübesinin

Padişah tarafından izlenmesi için Poligon-ı Hümâyun

Sarayı yapılmıştır. XIX. Yüzyılın sonlarından itibaren

Çobançeşme, Çatalca ve Hadımköy mevkileri de deneyim

sahaları arasına girmiştir.1

Ordunun ihtiyacını karşılamak suretiyle dökümü yapılan

şâhî, sürat vs. Toplar, içlerine gülleler konularak, top dökümünde

görevli topçubaşıların gözetiminde Tophâne-i

Âmire meydanında edinim edilmiştir.2 Padişahlar bu edinim

işine ayrı bir önem verirler ve ara sıra deneyim

mahallerine gelmiş olarak bir nevi teftişte bulunurlardı. Nitekim

Sultan III. Selim Tophanede demir gülle kızdırılacak

ocaklar yapılmasını ve Kız Kulesi ile Sarayburnu arasına

eski bir çektirme gemisi demirlenerek Tophaneden kızgın

gülle atılmak suretiyle tecrübe edilmesini, bu edinim

gününün de kendisine haber verilmesini özellikle emretmişti.

3

Tophane fabrikalarında yeni usul ile yapım edilmeye

başlanmış olan çelik dağ topları, Zeytinburnu Fabrikasında

yapılan sahra topları, kama, pafta ve gaz halka şeklinde

malzemelerin dayanıklılık testleri ile Almanya'dan ithal

edilen dumansız barutun tecrübeleri yapılmıştır. 1900 senesinde

Tophâne-i Âmire fabrikalarında imal edilen obüsün

1 BOA, Hazîne-i Hâssa, İrâdeler (HH.İ), 120/21 (8 Receb 1316 / 22 Kasım 1898).

2 BOA, HAT, 22/1050 (tt 29 Zilhicce 1198 / 13 Kasım 1784).

3 BOA, HAT, 1433/58868 (tt 29 Zilhicce 1206 / 18 Ağustos 1792).

4 BOA, Yıldız, Perakende, Posta Telgraf Nezareti Maruzatı (Y.PRK.PT), 19/110 (7 Muharrem 1318 / 7 Mayıs 1900).

5 BOA, Y.MTV, 232/141 (24 Rebiülahir 1320 / 31 Temmuz 1902).

6 BOA, İrâde, Meclis-i Vâlâ (İ.MVL), 476/21560 (13 Cemâziyelevvel 1279 / 6 Kasım 1862).

7 BOA, İrâde, Dâhiliye (İ.DH), 715/50001 (29 Zilhicce 1292 / 26 Ocak 1876).

8 Zengin, Tophâne-i Âmire, s. 99-102; BOA, C.AS, 534/22364 (29 Şevval 1293 / 17 Kasım 1876).

Dayanıklılık ve ilk atış denemeleri gerçekleştirilirken Baruthanede

imal edilen çubuk barutların Krup ve Erhart

şarapnelleri üzerinde denemeleri yapılarak tesirleri ölçülmüştür.

4

Bir taraftan fabrikaların ürettiği savaş aletleri ve mühimmatın

denemeleri yapılırken öteki taraftan da yeni

inşa edilen fabrikaların üretimi tecrübe konusu olmuştur.

Ayrıca Dumansız Barut Fabrikası ile Zeytinburnu'nda yeni

inşa edilen Fişek Fabrikasının üretim kapasitesinin tecrübe

edilmesi de gündeme gelmiştir.5

Başlangıçta Tophane ve Harbiye fabrikalarındaki

imalatta başıbozuk amelenin istihdam edilmesi sağlam

ve düzgün olmayan mamüller imal edilmesine ve bunların

daha çok para kazanmak için fabrikalardan firar edip özel

fabrikalarda çalışmaya gitmesi de üretimin aksamasına niçin

olmuştur. Bu düzensizliğin ortadan kaldırılması için

imalatta istihdam edilmek üzere 1862 senesinde Harbiye ve

Ambar taburları askerleri ve bunlara eklenecek öteki askerlerden

oluşan İmalat Alayları kurulmuştur.6 1876'da da

fabrikaların imal ettiği silah ve mühimmatı muayene ve

edinim etmek ve imalatta yapılacak ıslahatı tespit edip bildirmekle

sorumlu olmak üzere Tophâne-i Âmire Meclisine

bağlı Tecrübe-i Mamulât-ı Harbiye isminde bir şube teşkil

edilmiştir.7

1876 yılı sonlarına doğru Tophâne-i Âmire Meclisi üç

daireye ayrılarak Harbiye, Muayene ve Tecrübe, Levazım

isimli daireler kurulmuş; üretim ve denetlemeden sorumlu

Muayene ve Tecrübe Dairesi altında da imalat mevzusunda

uzman zabitlerden edinim komisyonları oluşturulmuştur.

Daha sonra da tecrübesi meydana getirilen mühimmat için hazırlanan

raporlar doğrultusunda imalat ve ithalat tekrar değerlendirilmiştir.

8

Savunma sanayii alanında üretim ve tecrübe etme bu şekilde

devam ederken ara sıra yeni icatlar da ortaya çıkmıştır.

Nitekim 1784 yılında Sofya Seraskeri Vezir İsmail

Paşa'nın harp meydanlarında tüfeklerin daha müessir olarak

kullanılması için buluş edildiğini bildirip seri üretimi için

Cebehâne-i Âmireden tüfek namlusu gönderilmesini istediği

bir beygir tarafından çekilen otomobil üstüne monte

46

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

edilmiş tek kundak üstüne yerleştirilmiş oldukça namlulu ve

tek fitilden ateşlenen tüfek buluş edilmiştir.1 Bu icat daha

o yıllarda çoklu ateş gücüne sahip silahların ordularda bulunması

fikrinin bir yansıması ve Osmanlı tabanca sanayii zamanı

için de makineli tüfek (mitralyöz) kullanımını gösterir

mühim bir örnektir.

XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren hafif silah teknolojisinde

ortaya çıkan değişiklik sonrasında seri atışlı iğneli

tüfeklerin yaygınlaşmaya başlamasıyla beraber Osmanlı

Devleti de bir yandan dışarıdan ithal kanalıyla ordusunu

bu yeni buluş tüfeklerle donatmış diğer taraftan da bunları

imal etmek için tezgâh ve makine satın alarak ülke içinde

imal etmeye çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid'in yeni icat

edilen bir makine veya bir buluşu desteklemesi ve ödüllendirmesi

onun zamanında hem içerden hem dışarıdan birçok

mucidin, icadını tanıtmak için Osmanlı makamlarına

başvurduğu bir dönem olmuştur. Tüfek imalinde çalışan

Osmanlı ustaları da tüfeklerde görülen eksiklikleri tespit

ederek bunları kendi usullerince yine imal etmeye çalışmışlardır.

Nitekim Tophâne-i Âmirede tüfekçi ustalarından

Ahmed Usta 1892'de minik Mauser tüfekleri çapına

benzer 105 parçadan oluşan ve kendi icadı olan bir tüfek

imal etmiş sadece öğrenim fişeği ile yapılan tecrübe neticesinde

asker tüfeği olmaya elverişli bulunmayan bu tüfeğe

seri imalat ve kullanım izni verilmemiştir. Buna karşın

Ahmed Usta'nın tüfek imalinde kazandığı maharet takdire

şayan görülerek filinta tabancalarını kendi usullerince imal

eden zanaatkârlar ile beraber Avrupa fabrikalarına gönderilmesi

Tecrübe ve Muayene Komisyonu tarafından öneri

edilmiştir.2

Bu icatlar içinde Müderris Mehmed Şakir Efendi'nin,

derin deniz sularında kullanılacak müdafaa amaçlı torpil3

ve İstihkâm Mirlivası Chayes Paşa'nın karanlık, sisli ve

yağmurlu gecelerde düşman gemilerine karşı liman girişlerini

kontrol altında tutacak alet icatları4 da bulunmaktadır.

Bu mucitlerin en önemlilerinden biri de Dünyada ilk

seri ateşli silahın mucidi sayılan Ahmed Süreyya Emin

Bey'dir (1848-1923). Zira o, topların falyalarının zamanla

genişleyip gaz kaçaklarının ortaya çıkması neticesinde top

güllelerinin süratinin azalmasına ve menzilinin kısalmasına

niçin olan kusuru gidererek XIX. Yüzyılda Osmanlı

topçuluğuna büyük katkı sağlamıştır. Ahmed Süreyya Bey

bu eksikliği gidermek için biri çelik, öteki tunç toplara

1 BOA, TSMA.E, 245/4 (28 Rebiülâhir 1198 / 21 Mart 1784).

2 BOA, Y.MTV, 72/30 (20 Cemâziyelevvel 1310 / 10 Aralık 1892).

3 BOA, Yıldız, Perakende, Başkitabet Dairesi Maruzatı (Y.PRK.BŞK), 48/94 (18 Cemâziyelâhir 1314 / 24 Kasım 1896).

4 BOA, Y.MTV, 175/375 (30 Zilkade 1315 / 22 Nisan 1898).

5 BOA, Y.MTV, 26/27 (29 Mart 1303 / 10 Nisan 1887).

Mahsus olmak suretiyle falyayı kapatarak kuyruktan gaz kaçmasını

engellemiş olan iki yeni gaz halkası ve bir barut haznesi

kapağı buluş etmiş5 ve bu icatlarını Zeytinburnu Fabrika-i

Hümâyununda imal ettirdiği top üzerine yerleştirerek büyük

silah üreticisi devlet ve fabrikaların gerçekleştiremediğini

gerçekleştirmiş; böylece topların seri halde ateşlenmesi

düşüncesinin hayata geçirilmesine önayak olmuştur.

Yayımlanan Belgelerin Muhtevası

Kitapta piyasaya sürülen belgeler 1519 – 1957 dönemine ait

olup Geleneksel Silahlar, Ateşli Silahlar, Donanma ve Silah,

Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu, Eğitim, Öğretim

ve Deneme Çalışmaları ana başlıkları altında beş bölüm

altında toplanmıştır.

Geleneksel Silahlar başlığı altında; tolgacı ve kolçakçı ustaların

Cebeciler zümresine dâhil olması, Şam'da yay, ok

ve hançer imalinin asiler de kullandığı için yasaklanması,

bir kılıç ustasının vasiyeti, sarayda kılıç, bıçak, bozdoğan,

hançer vs. Meydana getiren usta ve şakirtlerin isimleri, ok imali, sefer

için gerekli kılıç, kalkan, gaddare vs. Için meydana getirilen harcamalar,

orduya okçu, yaycı ve kılıççı esnafı gönderilmesi ve ok

verilmesi, süvari ve piyade zabiti kılıcı yapım fiyatının belirlenmesi,

Kılıçhâne-i Âmirenin tamiri ve Padişah'ın kılıçlarını

imal eden ustanın nişanla taltifi ile alakalı belgeler yer

almaktadır.

Ateşli Silahlar ana başlığı altındaki Ateşli Silah Türleri

alt başlığında; Tophâne-i Âmirede dökülen top cinsleri ve

miktarları, İmalat Meclisi kurulması ve talimatnamesi, demirci

ocağı yapılması, baruthane inşası, Tüfekhane binasının

tekrar inşası, Padişah'ın Tophaneyi teftişi, Hasköy

Kârhanesinde top dökülmesi, top ve mühimmat otomobilleri için

demir ve bakır verilmesi; Tüfek Kârhanesi dışında tüfek

imalinin yasaklanması, fitil otu perdahtı ile barut ıslahı

ve humbara imali için  imalathane kurulması, tüfekçilerin

Cebeciler zümresine alınması, Dökmeciler Bölüğü teşkili,

dökücü ve odun yarıcıların ücretleri, Humbara Kârhanesi

inşası, Kâğıthane ve Tophane kârhanelerinde yuvarlak ve

humbara imali, top ve mühimmat nakli, kırık ve işe yaramaz

top ve humbaraların geri dönüştürülmesi, düşman ülkelere

tabanca, cephane ve zahire satış yasağı, Bender Seraskeri'ne

havan kundağı, dâne, tapa verilmesi, havan, pâ-yı

47

OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

hınzır güllesi, zincir, palankete vs. Döktürülmesi; Anabolu

Kalesi'ne kılıççı, çakmakçı ve kundakçı ustaları gönderilmesi,

şeşhaneli ve eğri kılıcın savaş silahı olmaktan çıkarılması,

süvari askerleri için piştov tedariki, tüfek namlusu

delen çarklara koşulan beygirlerin masrafı, tüfek imaline

düzen verilmesi ve imal masrafları, güdümlü mayın ve

bomba atar tüfek icadı; Ateşli Silah Mühimmatı alt başlığında

ise; Tımışvar Baruthanesinde üretilen barut miktarı,

barut çarkı icadı, Avrupa'da barut tahlili, sepet humbaraları

için barut verilmesi, barut perdahçısı gönderilmesi, kaçak

olarak üretilen barutun yapım ve satışının yasaklanması,

güherçile imalathanesi, güherçile toprağı araştırılması,

güherçile saflaştırılması, kükürt tedariki, kezzap ve sülfürik

asidin halka satışının yasaklanması, dumansız barutun

mavzer tüfeklerinde kullanması, top ve mühimmat arabaları

için kereste tedariki, İngiltere perdahtı ayarında kara barut

ve yuvarlak, dâne ve şarapnel tapa imali, Samakovcuk'ta

kârhane inşası, Cebehâne-i Âmiredeki Fişekhane ve Dökümhanenin

onarılması, Baruthanede Demir Fabrikası

kurulması, Zeytinburnu Fabrikasında Haddehane ve Dökümhane

kurulması ile alakalı belgeler yer verilmiştir.

Donanma ve Silah ana başlığı altında; mavna, kadırga,

top, at, kalyon, korvet, zırhlı monitör ve kruvazör gemisi

inşası, kayıkların silahlandırılması, marangoz, bıçkıcı ve

kalafatçı tedariki, ağacı ve kerestesi bol yer araştırılması,

kereste ve ham demir nakli, üstü aleni kayıkların hazırlanması,

İnce Donanma gemilerine yatağan ve tüfek verilmesi,

kalyon bodoslamasının kaldırılma ve bir torpil

istimbotunun denize indirilme töreni, Tersanede havuz

inşası, kalyon topları için dökülen yuvarlak ve misketlerin

ücretleri, Hasköy Dökümhanesinde döküm faaliyetleri,

sekiz beygir gücünde makine imali, Bahriye Meclisi İdare

Heyetinin şubelere ayrılması, Fenerbahçe'de kışla, torpido

fabrikası, tayyare hangarı ve iskele için arazi istimlaki ile alakalı

belgeler yer verilmiştir.

Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu ana

başlığı altındaki Zeytinburnu Fabrika-i Hümâyunu alt başlığında;

Zeytinburnu Demir Fabrikasının kurulması için

arazi tespiti, Fabrikanın tamiri, çelik üretimi için fırın yapılması,

top kundağı ve mühimmat otomobili imali için atölye

inşası, Marangozhane ile Mermi Fabrikası kazan ve

makinelerinin taşınması, Zeytinburnu Fişek Fabrikasının

açılışı, üretim kapasitesinin testi, kimyahane kurulması,

Baruthâne-i Âmirede barut imali ve kurutulması, fişek ve

şarapnel imali; Diğer Silah Fabrikaları ve Teçhizat (Devlet/

Özel) alt başlığında; Baruthâne-i Âmirede Dumansız Barut

Fabrikası inşası, Tüfekhâne-i Âmire döşemelerinin

tamiri ve demir verilmesi, Asâkir-i Hâssa Tüfekhanesine

tabanca kundağı, harbi ve süngü verilmesi, İmalat Alayları

kurulması, ordulara işaret tabanca ve fişeği verilmesi, Tophâne-

i Âmireye bağlı fabrikaların bir haftalık üretimi, Top

Fabrikası ve Tüfekhaneye top makinesi, namlu vs. Makine

satın katılımı, askerî üretim meydana getiren fabrikaların İstanbul'dan

taşınması gerektiğine dair bir rapor, Ankara'da fişek

ve tapa fabrikaları açılması, Anadolu'da yeni bir mermi

fabrikası kurulması için yetki verilmesi, Barut ve Mevâdd-ı

İnfilâkiyye İnhisarı Tüzüğü'nün tasdiki, Hikmet ve Kimya

Laboratuvarına araç-gereç alınması, Zümrezade Şakir Bey'e

ait Fabrikanın mayın şarjlarını doldurması ve Fabrikadan

bomba satın katılımı, Nuri Killioğlu Fabrikasından silah

alınması ve uçak bombası yaptırılması, Federal Almanya'ya

satılacak MKE imalatı mühimmatın muayenesi; Uçak, Uçak

Motoru Üretimi ve Tesisleri alt başlığında da Tayyarecilik

Tedkikat Türk Anonim Şirketi Nizamnamesi'nin kabulü,

Türk Kuşu Uçak ve Motor Atölyesinin inşası, Eskişehir'de

uçak hangarı kurulması, Türk Hava Kurumunun tayyare

motoru fabrikası kurma teşebbüsleri, Vecihi Bey'in yapım

ettiği uçak, Mühendis Nureddin Neşet Bey'in görevlendirilmesi,

Nuri Demirağ'ın tayyare endüstrisi kurma çabaları ve

Hava Kuvvetlerinin onarım ve yedek parça işinin kendisine

verilmesi ile alakalı belgeler yer verilmiştir.

Eğitim, Öğretim ve Deneme Çalışmaları ana başlığı altındaki

Savunma Sanayiinde Okullaşma alt başlığında; Tophaneye

çömez oğlanı seçilmesi, mektep binasının tamiri ve

bir de talimhane yapılması, Hendesehane binası inşası,

Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyunun açılması, hendese

kitaplarının basımı, kimya laboratuvarı inşası, Heybeliada'daki

Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ve kışla binalarının

tamamlanması, Askerî Fabrikalar bünyesinde Usta

Mektebi açılması ve çalışanların staja gönderilmesi, askerî

okul, Tıbbiye ve idadilerde öğrencilere sorulacak sorular,

Sanayi Alayı Mektebi diploması, Baruthane kimyagerinin

öğrenim için Almanya'ya gönderilmesi, Tayyare Mektebi

açılması, uçak kullanacak subayların eğitimi, Fransa'dan

tayyare uzmanı getirtilmesi, Türk Tayyare Cemiyeti Başkanı

ile Avrupa'ya gideceklere pasaport verilmesi, Tayyare

Makinist Mektebine elektrik hattı çekilmesi, pilot eğitimi

için Avrupa'ya gönderilecek öğrenciler için hazırlanan

genelge, Hava Mektebi ve Yeşilköy Makinist Mektebinde

yabancı uzman görevlendirilmesi, Vecihi Sivil Tayyare

Mektebi, Uçak Mühendisliği Bölümü açılması; Silah ve

Mühimmatın Denenmesi alt başlığında ise; zırhlı alaylar için

miğfer ve göğüslük hazırlanması, Erzurum ve İstanbul'daki

kale topçularının imtihan edilmesi, kalyon toplarının

denenmesi, tek fitilden kırk namlunun ateşlenebileceği

bir düzenek icadı, Tophâne-i Âmirede dökülen ve onarım

edilen topların deneme atışlarının yapılması, Kâğıthane'de

top, silah, ok ve kılıç talimi, Sarayburnu açıklarına konan



OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ

bir gemiye kızgın gülle atılması, işe yaramaz topların mayalık

olarak kullanılması, Tecrübe ve Muayene-i Mamulat-

ı Harbiye Şubesi kurulması, Ahmed Süreyya'nın toplarla

alakalı icadı, Tüfekçi Ahmed Usta ve Kolağası Ahmed

Efendi'nin tüfek geliştirmesi, Müderris Mehmed Şakir

Efendi'nin torpil icadı, Mirliva Chayes Paşa'nın karanlıkta

gemileri tespite yarayan alet icadı ve imali, Silivrili Tahir'in

siper rolü görecek otomobil icadı, mavzer tüfekleri ve bu tüfekler

için geliştirilen mandal yayının tecrübesi, Çatalca'da

sahra, cebel ve Krup toplarının deneme atışları, asit tahlili,

poligon yapılması, filinta tüfeği için fişek verilmesi ile alakalı

belgeler yer almaktadır.

Kitabın Hazırlanmasında Takip Edilen Usul

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Belgelerle Savunma Sanayii

isimli bu çalışmamızda yukarıda da belirtildiği suretiyle 1519

– 1957 tarihleri arasını kapsayan dönemde Türkiye'deki

müdafaa sanayii faaliyetleri hakkında Devlet Arşivleri Başkanlığının

Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden seçilen

ve beş ana başlık altında toplanan toplam 177 tane belge

kullanılmıştır.

Bunlardan Geleneksel Silahlar başlığı altındaki Birinci

Bölümde 12 belge, Ateşli Silahlar başlığı altındaki İkinci Bölümde

59 belge, Donanma ve Silah başlığı altındaki Üçüncü

Bölümde 18 belge, Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu

başlığı altındaki Dördüncü Bölümde 40 belge, Eğitim,

Öğretim ve Deneme Çalışmaları başlığı altındaki Beşinci

Bölümde ise 48 belge yer almıştır.

Her bölüm kendi içinde kronolojik olarak sıralanmış;

üzerinde ancak hicri veya Rumi tarih bulunanların

tarihleri miladi tarihe de çevrilerek yanlarında ek olarak belirtilmiştir.

Hicri ve Rumi zamanı beraber bulunduran belgelerin

tarihlerinin miladi tarihe çevirisinde hicri tarih esas

alınmıştır.

Çalışmada belgelerin görüntüleri, müstakil konu başlıkları

ile ayrıntılı özetleri ve Osmanlıca alfabe ile yazılmış

olanların tercüme yazıları da verilmiştir.

Belgelerin çeviri yazılarında mütevazi bir gösterim usulü benimsenmiş;

uzun okunması ihtiyaç duyulan vokaller (^), hemze

harfi (’) ve ayn harfi de (‘) işaretleriyle gösterilmiştir. Ancak

bu sonuncuların kullanımı hemze ve ayn harflerinin

belirtilmemesi niteliğinde harf ve ses kaybının meydana

geleceği durumlarla sınırlı tutulmuştur.

Bunlara ilave olarak çeviri yazıda aşağıda belirtilen hususlara

dikkat edilmiştir:

¾ Okunmasında tereddüt hasıl olan kelimelerin

sonlarına soru işareti (?) konulmuştur.

¾ Metnin orijinalindeki boşluklar ( ) şeklinde;

haricî etkenlerden ötürü metnin orijinalinde

meydana gelmiş olan kayıplar ise (…) benzer biçimde

gösterilmiştir.

¾ Silik olmasına rağmen metnin siyak ve sibakına

göre okunan bölümler, harflerin dibine nokta konulmak

üzere belirtilmiştir.

¾ Metnin orijinalinde hatalı yazıldığına kanaat getirilen

kelimelerin, tercüme yazıya yani yazılmış,

belgedeki yazılışları ise dipnotta verilmiştir.

¾ Dua cümleleri –dâme mecdühû– örneğinde olduğu

benzer biçimde italik dizilip iki uzun çizgi arasına alınmıştır.

¾ Kayıtlarda geçen ve lüzumlu görülen birtakım terim,

yer ve kişi isimlerine dipnot vermek suretiyle

açıklama yapılmıştır.

¾ Mühimme defterlerinden seçilen belgelerin referans

detayları verilirken kullanılan ilk sayı defteri,

ikinci rakam ise yargı numarasını göstermektedir.

Çalışmada Arşivimiz dışından da konuya ait görsel malzemeler

kullanılmış ve kitabın sonuna analitik bir indeks

konulmuştur.

Hazırlayanlar

16-17. Yüzyıl Yapımı Zırh Gömlek,

Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı

Savaşta Geleneksel Silahlardan Kılıç, Ok, Tüfek ve Mızrak Kullanan Osmanlı Ordusu,

Şehnâme-i Nâdirî, TSMK, Hazine, no. 1124/39


GELENEKSEL SİLAHLAR

"Cebehâne‑i Âmirede olan tolga esbâblarının işlemesi

hidmetinde olan üstâdlar fevt olup üstâda ziyade ihtiyâc vardır

ve bunlar tolgacılardır. Her vechile hidmetlerine kâdir olup kul

karındaşlarıdır." deyu Cebecibaşı tezkire edip Pâye‑i Serîr‑i

A‘lâya arz olunup Hâssa Cebecilere ilhâk buyuruldu.



Cebehâne‑i Âmiredeki tolgacı ustaların ölmesi üzerine ortaya çıkan usta ihtiyacının karşılanması

için Mustafa ve Yusuf isminde tolgacıların Cebecibaşı'nın tezkiresi üzerine Hassa Cebeciler

zümresine katıldıkları. / Vefat eden Cezayir Beylerbeyi Sinan Paşa'nın adamlarından olup cebecilik

ilminde üstat olan Bosnalı Cafer ve Macar İbrahim adlı kolçakçılar ile Alaman Davud ve

Efrenc Hamza isminde tolgacıların da aynı biçimde Hassa Cebecilere katıldıkları.

15 Şubat 1557

Cebehâne‑i Âmireye Tolgacı ve Kolçakçı Tayini


"Mezbûrlar Cezâyir Beylerbeyisi iken fevt olan Sinan

Paşa'nın kullarından olup cebecilik ilminde üstâdlar oldukların

..." mezbûrlar dahi kezâlik Hâ[ssa] Cebecilere katılmak

emrolundu.




GELENEKSEL SİLAHLAR


Kethüdâsı Mustafa Kethüdâ'ya verildi. Fî 7 Safer, sene 975.

Şâm Beylerbeyisine

Dergâh‑ı Muallâma mektûb gönderip; "Vilâyet‑i

Şâm'da ba‘zı büyük yaylar ve yassı demrenlü oklar ve âkıfe

(?) demekle meşhûr hançerler olup onun gibiler hemân âsî

Araba mahsûs olmağın fîmâ‑ba‘d işlenmesi men‘ olunup ve

çârşûlarda mevcûd olanları olageldiği üzere satın alıp Şâm ve

Haleb'deki kal‘alar için hıfz olunup ve hac yolunda olan kılâ‘a

tevzî‘ olunması münâsibdir." deyu bildirip numûnesin dahi

bu cânibe göndermişsin ve; "Nasrullâh nâm Arab Şeyhi ba‘zı

Urbân ile reâyânın terekelerin yedirip ehl‑i şenâ‘at olmağın

onu tutup Kal‘a‑i Şâm'da habsedip onun yerine Nuaym oğlu

Selâme Şeyh nasb olunup ve Turabay evlâdından Huceyr nâm

âsî [Leccûn] sancağında dâimâ fesâd üzere olmakla ol dahi ele

getirilip habsolunup ve mukaddemâ gönderilen on pâre prankı

kasîr olmağla fındığı uzağa yürümeyip ondan mâ‘adâ yedişer

buçuk karış ellişer dirhem fındık atar prankıya ihtiyâc olup ve

hac yolunda isti‘mâl olunan darbzenler şikest olmak ile ikişer

yüz dirhem fındık atar on pâre darbzen ihtiyâc olduğın" i‘lâm

eylemişsin. Buyurdum ki:

Vardıkda göresin: Kazâyâ arz ve i‘lâm etdiğin benzer biçimde ise

ol âsî Arablara mahsûs olan yaylar ve oklar ve hançerleri

her kande bulunursa satılıgelen bahâları ile alıp Şâm ve

Haleb'deki kal‘alarda hıfz etdirip defter ile dizdârlarına

teslîm etdiresin ki, hacc‑ı şerîf yolunda olan kılâ‘a lâzım

olanı gönderesin.

Şam'da, asi Arapların kullandığı yay, ok ve hançerlerin imalinin yasaklanması ve piyasada mevcut

olanların da satın alınarak Şam ve Halep'teki kale dizdarlarına teslim edilip hac yolundaki

kalelere dağıtılmasına dair Şam Beylerbeyi'ne gönderilen yargı.

7 Ağustos 1567

Şam'da Yay, Ok ve Hançer İmalinin Yasaklanması




GELENEKSEL SİLAHLAR

Sûret‑i defter oldur kim Kılıççı Üstâd Şücâ‘ bin

Abdullah'un vasiyyetin ve il üzerinde alımların beyân eder:

"Ve min‑ba‘d Usta‑i miyângîr İskender bin Abdullah['ı] şühûd‑ı

Müslimîn ile vâsî nasb etdim." Der‑vasiyyet fî‑beyânihî: "Beş

bin akçe üzerime harc oluna ve mezkûr beş bin akçeden bin

akçe ıskât‑ı salât oluna ve alt[ı] yüz akçe üç hatme okuna. Evvel

gece ta‘âmına bin akçe harc oluna ve yedisinde iki hatme dahi

ve ta‘âma altı yüz akçe; kırkında, dokuz yüz akçe ve senesinde

dokuz yüz akçe ve dahi dört bin akçe hac içün Hacı Musa bin

Seydi Ali'ye vasiyyet etdim ki edâ ede ve dahi alım akçelerinden

yirmi bin akçe maslak için vakfetdim ki Müslimîn su içeler

ve dahi pâdişâh kulları beş nefer şâkirdlerim içün beşer yüz

akçe ta‘yîn etdim ve mezkûr şâkirdlerime Yunus'a ve Hasan'a

cemî‘ avadanlığumı vasiyyet etdim. Dükkânda oturalar. Zîrâ

kim mezkûrların hakk‑ı sâbiteleri vardır ve mezkûr yirmi bin

akçenün ribhinden beş akçe ta‘yîn etdim: İki akçe suyuna, bir

akçe rakabesine. İki akçe dahi mezkûr vâsim İskender içün

cihet‑i tevliyet etdim ve dahi kulum Murad'ı mâlumdan âzâd

etdim ve beş yüz akçe vasiyyet etdim. Mezkûr vâsim olan Üstâd

İskender görüp gözedip zabt ede, san‘at öğredip benim çerâğım

ola."

Kılıççı Şücâ‘ bin Abdullah Usta'nın; "İskender bin Abdullah'ı vasiyetini yerine getirmesi için vasi

belirleme ettiğine, ölümünden sonra iskât‑ı salât, yiyecek, hac vs. Için yapılacak harcamalara, alacaklarından

su için vakfettiği meblağa ve ismi geçen vasisini mütevelli olarak atadığına, kölesi Murad'ı

azat ettiğine ve ona verilmesini istediği meblağa, şakirtlerine dükkânında oturmaları karşılığında

verilmesini istediği ücret ile avadanlığına ve vasisinin ismi geçen Murad'a sanat öğretmesi isteğine"

dair vasiyeti.

31 Aralık 1599*

Kılıççı Şücâ‘ bin Abdullah Usta'nın Vasiyeti

* Tarih tahminîdir. Osmanlı Arşivi otomasyon sisteminden alınmıştır.

Şühûdü'l‑hâl

Mevlânâ Muarrif Hacı Sinan bin Hasan / ve Mevlânâ Çerâğ Sahhâf / ve Kapıcı İshak bin Abdullah / ve Hacı

Mustafa bin Ali / Mehmed bin Hacı Ali / Üstâd Mücellid Şemseddin / ve Üstâd Zer‑nişâncı Sinan bin Abdullah

/ ve Derviş Muslihiddin bin Ahmed / ve Kâtib Muslihiddin bin Hâce Ali.

Yorumlar

  1. Kanunsuzluk ile yıkılmış koca bir Osmanlı ihanet ve namertlikle verilmiş koca bir devlet

    YanıtlaSil

Yorum Gönder