OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Silahların insanların dünyasına girişi beslenme ve güvenlik
ihtiyacını karşılamaya yönelik birtakım ilkel aletler yapılmasıyla
adım atmıştır. Bunların avlanma esnasında kullanılmak
için geliştirilmesi ve taşa biçim verilmesiyle beraber bu alanda
önemli bir merhaleye ulaşılmıştır. Barutun keşfinden
sonra ise alev ateş silahlar dönemi başlamış ve savunmanın
bir unsuru olarak kabul edilen tabanca bundan sonra artık
daha tahripkâr ve kitlesel imha gücüne haiz bir nitelik
kazanarak insanoğlunun varlığını tehdit eder hâle gelmiştir.
Nitekim iki büyük dünya savaşının sonunda insanlığın
uğradığı korkulu kayıplar, dünyadaki kaynakların paylaşımından
ötürü ortaya çıkan rekabet ortamının doğurduğu
çatışmalarda rakibe üstünlük sağlamak suretiyle kullanılan
yüksek teknoloji ürünü silahların, insanlığın karşı karşıya
kaldığı çok büyük felaket ve kıyımların ana unsuru hâline
geldiğini göstermiştir. Bunun sonucunda insanlık silahsızlanmanın
özendirildiği ve kitle imha silahı olarak ifade
edilen yıkıcı tabanca türlerinin yasaklandığı bir sürece girmek
zorunda kalmıştır. Ancak tüm bu olanlara karşın, kaynakların
paylaşımındaki hırs ve kural tanımazlığın devam
etmesi devletleri bir içtenlik ve birbirlerinin hukukuna
hürmet gösterme imtihanı ile karşı karşıya bırakmıştır.
Bugün üstünde Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulu bulunmuş olduğu
toprakları da içerisine alan geniş bir coğrafyada daha
önce yargı devam etmiş olan ve zamanı boyunca cenk hukukuna
saygılı olmasıyla tanınan Osmanlı Devleti, kuruluşundan
itibaren daima devrinin en ileri tabanca teknolojisine
sahip olma çabası içinde bulunmuştur. Ancak müdafaa
sanayii olarak adlandırılan daha kuvvetli silah ve mühimmatın
üretim ve kullanması hususundaki üstün pozisyonunu
geçen zaman arasında muhtelif sebeplerle kaybetmeye adım atmıştır.
Bunun üstüne XVIII. Yüzyıldan itibaren bu açığın
kapatılması amacıyla dışa bağımlı olmadan gerekli imalatı
1 İngiltere'den talep edilen barutun gecikmesi üzerine Sultan I. Abdülhamid'in kendisine mevzu ile alakalı sunulan telhise verdiği yanıt. Bk. Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı Hümâyun (HAT), 14/553, (29 Zilhicce 1203 / 20 Eylül
1789, tahminî tarih (tt)).
Yapabilmek ve mevcut üretim imkânlarını modernize etmek
için gayret sarf edilmeye başlanmıştır. XIX. Yüzyılın
başlarından itibaren devlet hukuki, idari ve toplumsal anlamda
topyekûn bir yenileşme dönemine girmiş ve bu devrin
en önemli kısmını, geri kalmışlığın başta gelen sebeplerinden
biri olarak görülen ordunun yine teşkilatlandırılması
hususu oluşturmuştur. Orduda yapılan bu yenileşme,
onun organizasyon biçiminden kullandığı tabanca, cephane
ve üniformasına kadar bütün alanları kapsayacak biçimde
ele alınmıştır. Ancak Osmanlı Devleti'nin, Birinci
Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması sonucunda yapılan mütareke
sonrasında, galip devletler tarafından yapılan tek
taraflı yorumlarla ordusu dağıtılmış, silahlarına el konularak
meşru müdafaa hakkından mahrum edilmek istenmiştir.
Fakat Türk milleti tüm bu negatif şartlara rağmen
tarihten ve vatan bildiği topraklarından ebediyen atılmak
istendiği bu zamanda bir ölüm, beka savaşı vererek istiklalini
muhafaza etmiştir.
Bu mücadelenin nihayetinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti
hem benimsemiş olduğu "Yurtta barış, cihanda sulh."
ilkesine sadık kalmış bununla beraber bağımsızlığına ve jeopolitik
konumu gereğince tarihten ve internasyonal antlaşmalardan
kaynaklanan haklarına halel getirecek müdahaleleri önleme
kabiliyetine sahip bir devlet olmaya çalışmıştır.
Silahlanma mevzusu, internasyonal ilişkilerde sonuç almak
için dış ilişkiler tarafınca kullanılan en mühim araçlardan
birisi olmuş ve ara sıra uluslararası balans siyasetinin temel
unsurlarından birisi olarak kullanılmıştır. Bu vaziyet her
ne kadar, yerli silah ve cephane üretiminin zaman içinde
ortadan kalkması gibi negatif sonuçlara yol açsa da, dışa
bağımlılığın ortadan kaldırılabilmesi için yerli ve millî imkânlarla
üretim yapılması gerektiği düşüncesinin güçlenmesine
ve yeniden hayata geçirilmesine de vesile olmuştur.
"Sefer demek barut anlama gelir." (Sultan I. Abdülhamid)1
26
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Nitekim Birinci Dünya Savaşı'ndan ilkin İngiltere'ye
sipariş edilen Sultan Osmân-ı Evvel ve Reşâdiye gemilerine
savaşın başlaması bahane edilerek teslim aşamasında
el konulması, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve terörle savaşım
sürecinde çeşitli bahaneler ileri sürülerek Türkiye'ye
açıktan ve gizli saklı olarak silah ambargoları konulması Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin gereksinim duyan silahların yerli kaynaklardan
millî üretim ile karşılanması fikrinin kuvvetlenmesine
ve peyderpey uygulamaya konulmasına vesile olmuştur.
Bugün ülkemizin gururu ve dostlarımızın güven deposu
hâline gelen Türk müdafaa sanayiinin tarihî gelişim
süreçlerine resmî arşiv belgeleriyle fer tutmak üzere Devlet
Arşivleri Başkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığının
ortak projesi olarak Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Belgelerle
Savunma Sanayii isminde elinizdeki bu çalışma hazırlanmıştır.
Konunun ve piyasaya sürülen belgelerin okuyucular tarafınca
daha iyi değerlendirilebilmesi için Türk müdafaa sanayiinin
zamanı ile alakalı genel bilgilerin kitapta yer alan başlıklar
esas alınarak özet hâlinde burada zikredilmesi yerinde
olacaktır.
I- Geleneksel Silahlar
A- Ok ve Yay
Bir hedefe, onu etkisiz hâle getirmek yada başka bir
maksatla atılan ve ucuna delici etki meydana getirmesi
için temren denilen metalden yapılma sivri uç takılan ince,
uzun çoğu zaman ağaçtan meydana getirilen silaha ok; tek parça veya
birleşik parçalardan oluşan oldukca sağlam bir çubuğun, bu oku
güçlü ve süratli halde uzağa fırlatmak için, ortada yer
alan kabzasının iki tarafından bakışımlı halde eğilerek iki
ucu arasına kiriş gerilmek suretiyle meydana getirilen ok fırlatma aletine
ise yay (kavs, kemân) denilmektedir.
Tarih öncesi devirlerden itibaren avcılıkta ve savaşlarda
kullanılan ok ve yay Eski Mezopotamya ve Anadolu'da
güç sembolü olarak görülen aletlerdendir. Atıcılıkla
alakalı birtakım kaynaklarda ok ve yayın kullanması ilk insan
Hz. Adem'e kadar dayandırılmakta ve onun, ektiği tohumlara
musallat olan kargalarla mücadelede aciz kaldığında
Allah'a yakardığı, bunun üstüne melek Cebrâil'in
1 Nebi Bozkurt "Ok", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), 2007, XXXIII, s. 333-335.
2 Haz. Hasan Şahintürk vd., Osmanlı Arşiv Belgelerinde Türk Okçuluğu, (İstanbul: T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ve Okçular Vakfı
ortak yayını, 2019), s. 25.
3 Gökhan Altundal, 16-18. Yüzyıllar Arasında Osmanlıda Ok Yapımı ve Atış Teknikleri, (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, 2020, s. 20.
4 Filiz Gündüz "Okmeydanı", DİA, 2007, XXXIII, s. 339.
5 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler (MAD.D), no. 6547, s. 122-123, (5 Receb 1078 / 21 Aralık 1667).
6 BOA, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, defter, (TSMA.D), no. 2924, v. 6a-7b, (tt: 29 Zilhicce 1010 / 20 Haziran 1602).
Kendisine ok ve yay getirerek kullanmayı öğrettiği ve peşinden
"nuş âb" yada "nuşşa abba" (kargayı bu okla kov) söylediği
kaydedilerek Arapçadaki nüşşâb (ok) kelimesinin bu
biçimde ortaya çıkmış olduğu rivayet edilmektedir.
Türk-İslam devletlerinde mühim bir büyüme yayınlayan
okçuluk, onların devamı niteliğindeki Selçuklular ve Osmanlılar
vasıtasıyla Anadolu'ya taşınmıştır. Osmanlı Devleti'nde
yakıcı silahların etkin biçimde kullanılmaya başladığı
zamana kadar ok ve yay cenk araçları içerisindeki yerini
korumuştur.1 Osmanlıların okçuluğa getirdiği bir yenilik
ise, meydan muharebelerinde ve kale kuşatmalarında "tîr-i
bârân" olarak adlandırılan "ok yağmuru" stratejisidir ki,
ordunun zafere ulaşmasında önemli bir tesir oluşturmuştur.
2 Okçuların her an muharebeye hazır olmaları için talim meydana getirilen
bölgeler ok meydanı olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı
sultanları okçularına talim yaptırmaya özel gayret göstermişlerdir.
Bursa'da Atıcılar Meydanı'nda ve Yıldırım Bayezid'in
(1389-1402) inşa ettiği külliye içinde ok talimleri
yapıldığı, ayrıca Gelibolu, Şam, Maraş, Sofya, Üsküp benzer biçimde
devrin muhtelif şehirlerinde de ok atışları için meydanlar
hazırlandığı bilinmektedir.3 İstanbul'un fethinden sonra
Fatih Sultan Mehmed (1444-1446, 1451-1481), okçuların
talim yapması için Kasımpaşa sırtlarındaki araziyi okçulara
tahsis etmiştir. Bu arazide II. Bayezid (1481-1512) zamanında
kurulan tekke ile Ok Meydanı genişlemiş ve Okçular
Tekkesi adıyla anılacak büyük bir tesise dönüşmüştür.4
Okçuların talim yapması kadar ok ve gösterim imali de
önemli bir husustur. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde İstanbul
Bayezid'de Okçular Çarşısı'nda ok ustalarının, Edirnekapı,
Üsküdar, Galata ve Vezneciler'de ise yay ustalarının
iki yüz civarında dükkânı bulunduğunu söylemektedir.
Başkentin haricinde bilhassa Gelibolu ile Babadağı'nda ok
ve temren üretilmekteydi.5 Ok ve yay, Cebeci Ocağı tarafınca
tedarik edilir, tîrger (ok meydana getiren) ve kemânger (yay
yapanlar) denilen ustalar usta-çırak usulüyle yetiştirilir ve
gereken ok ve yayların yapımı ile iştigal ederlerdi.6
B- Kılıç ve Kılıçhâne-i Âmire (Dımışkîhane)
Ok ve yay benzer biçimde geleneksel silahlar grubuna giren öteki
mühim bir cenk cihazı de kılıçtır. Kılıç, ordularda yakıcı
27
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
silahlarla donatılan birliklerin oluşturulmasından ilkin
bilhassa meydan savaşlarında kullanılan en önemli silahlardandır.
Ancak kılıç bir tabanca olmanın haricinde, eskiden
beri kahramanlık, istiklal ve gücün sembolü olarak
görülüp geleneksel olarak hükümdarlık alametlerinden sayıldığından
teşrifat ve tören bakımından ayrı bir ehemmiyeti
sahiptir. Nitekim Osmanlı padişahları tahta çıkmadan
(cülûs) ilkin bu merasimin mühim bir parçası olmak
üzere taklîd-i seyf diye adlandırılan kılıç kuşanma merasimi
ve kılıç alayı düzenlenerek önemli bir geleneksel ayin yerine
getirilirdi.
Osmanlı kılıçları çoğu zaman klasik Türk kılıçları şeklinde
eğri ve yılankavidir. Osmanlı Devleti'nde kılıç yapım edilen
bölgelere kılıçhane veya Şam'ın kılıç ustalarının şöhretinden
dolayı Dımışkîhane denilmiştir.1 Kılıçlar devlete ilişik kılıçhanelerde
yapıldığı gibi kılıççı esnafının dükkânlarında
da kaliteli halde imal edilir, kılıç ustaları da usta-çırak
usulüyle yetiştirilirdi.2 Sefer tarihi kılıççı esnafı da ordu
ile birlikte orducu olarak ihraç olunduğu esnada kılıççıların
yanına kuyumcu ve bıçakçı esnafı da yamak olarak göreve getirilmiştir.
3 Ateşli tabanca kullanımının yaygınlaşmasına
paralel olarak kılıç imalatı da azalmaya ve kılıç ustaları yetişmemeye
başlamıştır. Ancak XIX. Yüzyılın başlarına kadar
kalelerde var olan kılıçların tamir ve bakımı için merkezden
kılıç ustaları gönderilmesine devam edilmiştir.4
Bu yüzyıldan itibaren artık savaş silahlarından sayılmayan
kılıç ordudaki subayların merasim kıyafetlerinin bir parçası
olmuş ve bu nedenle Kılıçhâne-i Âmiredeki üretimleri devam etmiştir.
5 Kılıççı esnafı ise demirden bazı edevat yapmaktaki
maharetlerinden ötürü Tophâne-i Âmire tarafından
kendilerine sipariş edilen birtakım silahların imalinde görev
alarak varlıklarını devam ettirmişlerdir.6
***
Ordularda tüfek kullanımı yaygınlaşıncaya kadar ok,
yay ve kılıcın önemi de devam etmiştir. Bu dönemde savaşlarda
bu silahların yanı sıra mızrak, hançer, yatağan,
gürz ve gaddare denilen öteki geleneksel silahlar kullanıldığı
şeklinde hasım darbelerinden korunmak için zırh, miğfer/
tolga, kolçak, dizçek ve kalkan benzer biçimde koruyucu teçhizat
1 Nebi Bozkurt, "Kılıç", DİA, 2002, XV, s. 407.
2 BOA, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı (TSMA.E), 752/17, (13 Cemaziyelahir 1008 / 31 Aralık 1599).
3 BOA, Bâb-ı Âsafî, Divân-ı Hümâyun Sicilleri, Mühimme Defterleri (A.DVNS.MHM.D) 52/846 (18 Rebiülevvel 992 / 30 Mart 1584).
4 BOA, Cevdet Askerî (C.AS), 543/22731 (8 Muharrem 1219 / 19 Nisan 1804). Anabolu Kalesi'ndeki iki bin kılıcın tamiri için İstanbul'dan kılıç ustası
talep edilmektedir.
5 BOA, C.AS, 438/18235 (12 Zilhicce 1261 / 12 Aralık 1845).
6 BOA, İrâde, Şûrâ-yı Devlet (İ.ŞD, 21/887 (2 Rebiülevvel 1288 / 22 Mayıs 1871).
7 BOA, A.DVNS.MHM.D, 2/2026, 2027 (15 Rebiülahir 964 / 15 Şubat 1557); BOA, TSMA.D, 2924, v. 6a-7b, (tt: 29 Zilhicce 1010 / 20 Haziran 1602).
8 Gábor Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar ve Askerî Devrim Tartışmaları, çev. Ve yay. Haz. Kahraman Şakul, (Türkiye İş Bankası Yayınları: İstanbul,
2017), s. 102-103.
Da kullanılmıştır. Osmanlı Devleti'nde laf mevzusu tabanca ve
teçhizatın imal ve bakımı Cebehane Ocağındaki ustalar tarafından
yapılmıştır.7
II- Ateşli Silahlar
A- Barutun Savaş Sanayiinde Kullanılmasının
Osmanlı Devleti'ne Etkisi
Barut ve matbaanın icadı Orta Çağ'ın en büyük olaylarındandır.
Marshall G. S. Hodgson ile William H. Mc-
Neill tarafınca ortaya atılan "Barut İmparatorlukları" kuramına
gore; yakıcı silahlar, imparatorlukların kurulması
üstünde özellikle barut imparatorlukları denilen yapının
oluşumunda oldukça etkili olmuştur. Yine bu kurama gore;
barutun kullanıldığı silahların yaygınlaşması ve müessir olması
nedeniyle 1500 – 1800 yılları arasındaki devrin ismi
"Barut Çağı"dır ve Moskova Knezliği, Osmanlılar, Safevîler
ve Babürlüler'de merkezî idareler topçuluğu tekellerine
almayı başararak topu büyük memleketleri fethedip ülkelerine
katmakta kullanmışlar; buna karşın Batı Avrupa'da
hiçbir hükümdar yeni tabanca teknolojisini ve modern istihkâm
şeklini kendi tekeline alamamıştır. Bu durumun Avrupa
lehine değişmesi sadece Avrupa'da rekabetçi bir ortamın
ve buna bağlı olarak tabanca teknolojisi, teşkilat, talim,
ikmal ve tedarik bakımından devamlı iyileşmelerin ortaya
çıkmasından sonrasında gerçekleşebilmiştir.8
Michael Roberts'in 1956'da ileri sürdüğü "Avrupa
Askerî Devrimi (1560 – 1660)" tezi ise devrimsel nitelikte
olduğu ifade edilen dört temel ögeye dayanmaktadır:
1- Ok ve tüfeğin kalkan ve mızrağa yol vermesi neticesinde
okçu ve tüfekçilerin ateş gücü karşısında feodal beylerin
yenilmesi, 2- Ordu sayısında gözle görülür büyüme, 3- Büyüyen
orduları etkin şekilde muharebeye sokmak için tasarlanmış
daha ihtiraslı ve karışık stratejilerin uygulamalı, 4- Kalabalıklaşan
ordular ve sürekli savaşlar.
Geoffrey Parker'in, özünü barutlu silahlar ve askerî
teknolojinin oluşturduğu "Askerî Devrim (1500 – 1800)"
28
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
tezine nazaran ise; top ve top ateşine dayanıklı kaleler, askerî
devrimin en önemli unsurları olup bunlar feodal beylere
karşı mutlakiyetçi devletlerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmış
ve hızlandırmış, üstün ateş gücü ve okyanus gemiciliği
teknolojisinin askerî dengeyi Avrupa lehine değiştirmesi
neticesinde de Avrupa dışındaki medeniyetler üzerinde
Avrupa üstünlüğü oluşmuştur.1
Osmanlı silah teknolojisi ve sanayii ile alakalı yakın zamanlara
kadar monografik emek harcamalar yapılmaması veya
yapılanların da eksik olması sebebiyle bu konuda sıklıkla
Batı-merkezci ve oryantalist görüşler tekrarlanmıştır.
Avrupa tarihçileri kıta dışındaki imparatorlukların, yakıcı
silahları kullanmaya heveskâr olmadıklarını yada Avrupa'nın
teknolojik ilerlemelerini uygulama etmekte ağır davrandıklarını
söylerken Kenneth M. Setton ve Eric L. Jones
benzer biçimde yazarlar ise İslamî medeniyetlerin Batı askerî teknolojisine
ayak uyduramamalarının nedeni ile alakalı, İslam'ın
aşırı tutuculuğu, askerî despotizm yada kültürel ve teknolojik
tutuculuk gibi gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Ancak
bunu yaparken İslamî medeniyetlerin Çin menşeli barutun
Avrupa'ya aktarılmasındaki büyük etkisini göz ardı etmişlerdir.
Zira Müslüman süvarilerin hafifçe alev ateş silahları
kullanmaktaki isteksizliklerinin süvarilerin sosyal statüleri,
askerî gelenekler, dövüş seçimi ve ilk ateşli silahların atlı
savaşçılar için kifayetsiz kalışı benzer biçimde nedenlerden kaynaklandığı
ve İslamiyet'le ilgisinin bulunmadığı; Avrupa'daki bazı
feodal şövalyelerin de aynı nedenlerle yakıcı silahlara karşı
benzer tasarruf takındıkları tanınmaktadır. Safevî askerlerinin
mertlik algısı, İran'ın fiziki yapısı, ateşli tabanca ve mühimmat
için ham madde eksikliği ve topların savaş alanlarına
nakil sorunları gibi etkenler de yakıcı silahların tatbikinin
gecikmesinde dinden daha önemli nedenler arasındadır.
Tarihî kanıtlar İslam devletlerinin, düşmanlarının silah
ve taktiklerine kolaylıkla uyum sağladıklarını ve benzer
silahları kullandıklarını göstermektedir. Nitekim 1444
tarihindeki Varna Savaşı'nda Macarların Osmanlı kuvvetleri
karşısında uyguladıkları "wagenburg (arabalarla oluşturulan
müdafaa sistemi)" isimli müdafaa hattı savaşı usulünü
Osmanlı'nın daha da geliştirip kendi ordularında uygulaması
onların düşmanlarının silah ve taktiklerine kolaylıkla
ahenk sağladıklarına iyi bir örnektir.
Bu vaziyet özellikle top dökümünde Osmanlı'nın Batı'nın
iyi bir takip edeni ve taklitçisi olduğu ve bunun da
kusurlu yapıldığı iddialarını da beraberinde getirmiştir.
Bunların en bilineni ise Osmanlı minik top dökemediği
1 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 32-33.
2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 83.
3 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 202.
Için toplarının büyük döküldüğü iddiasıdır. Ancak askerî
tarih araştırmalarına ömrünü adamış olan Macar Tarihçi
Gabor Agoston bu iddiayı çürütmüştür. Ona nazaran; Osmanlı
arşiv kaynaklarına dayalı olarak teknoloji zamanı üzerine
yapılacak mukayeseli bir bakış Avrupalı uzmanların
Osmanlı silah sanayii ve teknolojisine katkılarının çok da
abartılmaması gerektiğini gösterecektir. Esasen Avrupa'da
yeni teknoloji edinmenin başlıca yolu yabancı uzman istihdamı
olduğu için Osmanlılar da bu yolu takip ederek Erken
Modern Çağ'da teknoloji transferinin gereğini yerine
getirmişlerdir. Zaten Osmanlı'nın kendine has konumu,
İmparatorluk içinde önemli maden bölgelerinden gelen
madenciler, Müslüman demirciler, zanaatkârlar, yabancı
top dökücüleri ve mühendislerin bilgileri ile İstanbul'da
top dökümü için uygun ortam oluşmuştur. Tophâne-i
Âmire muhasebe defterleri ile devletin Irak, Macaristan,
Balkanlar hatta Girit'te bulunan kalelerinde yapılan top
döküm kayıtları Osmanlı toplarının Avrupalı hasımlarının
toplarına benzer nitelikte olduğunu göstermektedir.
XVII. Yüzyılın sonlarında Habsburglar'a karşı girişilen
ve II. Viyana Kuşatması (1683) ile süregelen Büyük Türk Savaşları'nda
(1683-1699) Osmanlı Devleti'nin yenilmesindeki
en mühim etkili, "Avrupa Askerî Devrimi"nde ortaya çıkan
teknolojik ve taktik üstünlüklerden çok, Habsburglar'ın asker
ve kaynak devşirme konusundaki gelişmiş yetenekleri
ve Osmanlı'ya karşı ittifaklar oluşturabilme becerileridir.
Zira Osmanlı ordusu çok geçmeden 1711'de Ruslar'ı yenmiş,
1715-1717 tarihleri içinde Venedikliler'den Mora'yı,
1736-1739 savaşlarında ise Habsburglar'dan Belgrad'ı geri
almış; bu aralıkta hem Habsburg hem de Rusya'ya karşı bir
dizi zafer kazanmıştır.2
XVIII. Yüzyılın ortalarına kadar Avrupa devletlerine
karşı üstünlüğünü bariz bir halde korumuş olan Osmanlı
Devleti'nin bu tarihten sonraki askerî başarısızlıklarının
sebebi, geleneksel Batı-merkezci tarih yazımının öne sürdüğü
şeklinde, Osmanlı askerî teknolojisinin geriliğinde, tabanca
ve mühimmat tedarikinin zorluğunda değil, cenk malzemelerinin
ve lüzumlu kaynakları seferber etmekte kullanılan
sistemin daha az verimli olmasında aranmalıdır. Yani teknolojik
değil, kurumsal bir geri kalmışlık söz mevzusudur.3
B- Türk Topçuluğu ve Tophâne-i Âmire
Çinlilerin yanıcı ve patlayıcı özelliğini keşfettikleri
barutun ticaret yöntemiyle sınırları aşmasından sonrasında ateşli
29
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
silahlar evvela Avrasya bölgesinde görülmeye başlanmıştır.
1230 tarihinde Moğollar barut esaslı silahları biliyorlardı
ve XIII. Yüzyıl ortalarında bunu İran, Irak, Suriye
ve Anadolu'ya taşıdılar. Batı'da ise 1326 tarihindeki Floransa
resmî belgelerinde demir gülle atan pirinç toplara ilişik
kayıtlara rastlanmıştır ve bunlar kısa bir süre sonra bütün
Batı'ya yayılmıştır.
Ateşli silahların Osmanlı Devleti'ne Balkanlar yöntemiyle
geldiği hakkındaki bazı yazarların fikir birliği ettiğini ifade
eden Feridun M. Emecen; Osmanlılar'da en erken top kullanımının
Sultan Yıldırım Bayezid'in İstanbul Kuşatması'nda
(1392-1402) gerçekleştiğini ve Sultan II. Murad'ın
1422 İstanbul ve 1430 Selanik kuşatmalarında Osmanlı ordusunda
topun kullanıldığına dair artık kuşku kalmadığını
yazmaktadır. II. Murad (1421-1444, 1446-1451) döneminde
gerçekleşen İstanbul Kuşatması'nda Osmanlı askerlerinin
top kullanmaları ve Osmanlı yakıcı silahları hakkındaki
dönemin Bizans tarihçisi olan L. Chalkokondyles'in (ö.
1470) eserinde bilgi vermesi dikkat çekicidir. Aynı biçimde
Jean de Wavrin de Haçlıların Tuna Nehri Üzerindeki Seferleri
- 1455 adlı eserinde Sultan II. Murad'ın İstanbul Boğazı'ndan
geçerken gemilerini engellemiş olan Bizans ve Burgundiya
gemilerini topa tuttuğunu zikretmiştir.1
Halil İnalcık'ın Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i
Arvanid adlı çalışmasında Topçu İsmail diye bir ismin geçmesi
topçuluğun Sultan I. Mehmed (Çelebi) (1413-1421)
döneminde var olduğuna, yine Sultan II. Murad zamanına
ilişik 1431 tarihli bir timar icmal defterinde Görice'deki bir
timarla ilgili olarak "Merhum Bayezid-i Hundgâr zamanında
Topçu Ömer yermiş." gibi bir kaydın bulunması da bu
görevin Sultan Yıldırım Bayezid devrinde kısaca I. Mehmed'den
önce de var olduğuna2 ve topçuluğun Yıldırım
Bayezid zamanından itibaren kurumsal bir vasıf kazandığına
işaret etmektedir. Bu vaziyet Top Arabacıları Ocağının
da II. Murad zamanında XV. Yüzyılın ikinci yarısında
kurulmuş olmasını olası kılmaktadır.3
Osmanlılar İstanbul'dan önceki başkentleri olan Bursa
ve Edirne'de de top dökümhaneleri kurmuş ve İstanbul'un
fethi için topa ihtiyaç duyulması Osmanlı topçuluğunun
1 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, 2. Baskı, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2011), s. 30-31.
2 İdris Bostan, "XVI. Yüzyıl Başlarında Tophâne-i Âmire ve Top Döküm Faaliyetleri", Halil İnalcık Armağanı I, (Ankara: Doğu-Batı Yayınları, 2009),
s. 251.
3 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 148-149; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları: Cebeci, Topçu, Top Arabacıları,
Humbaracı, Lağımcı Ocakları ve Kapukulu Süvarileri, C. II, 3. Basım, (Ankara: Türk Tarih Kurumu (TTK) Yayınları, 1988), s. 36.
4 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 87.
5 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 32-33.
6 Bostan, "Tophâne-i Âmire", s. 253-254.
7 Tahsin Öz, "İstanbul'da Fatih Tophanesi", Atatürk Konferansları, C. II, 1964-1968, (Ankara: TTK yay., 1970), s. 135.
Gelişmesine vesile olmuştur. Fetih hazırlıkları esnasında
Edirne Top Dökümhanesinde Topçubaşı Sarıca ve Macar
top ustası Urban'ın da içinde bulunmuş olduğu ustalara muhtelif
çaplarda altmış kadar top döktürülmüştür. Bu toplardan
bazıları 240, 300 ve 360 kilo ağırlığında gülleler atabilmekteydi
ve Sarıca, yaklaşık 16.200 kilogram çeken büyük bir top
dökmüştü. Gábor Ágoston İstanbul'daki Askerî Müze'de
sergilenen ve uzunluğu 424 santimetre ve ağırlığı 15 metrik ton
olan bu topun 195-285 kg gülleler atabilen tunç topa benzediğini
düşünmektedir.4 Osmanlılar meydan savaşlarında
daha çok sahra topu kullanmayı ve bunlardan da minik ve
orta çaplı olanları, özellikle XVI. Yüzyılda 10-27 kilogram gülle
atan topları tercih etmişlerdir. Savaşlara götürülen hafif
tipteki bu sahra topları içinden de büyük, orta ve küçük
boyutlarda şâhî toplarının dökümü yapılmıştır.5
Merkezin dışında Rumeli'deki kalelerde bulunan topçu
ustaları arasında Hristiyan topçular da yer verilmiştir. Osmanlılar'ın
ilk devre topçularının Hristiyanlardan oluştuğu,
Müslümanların ise alev ateş silahlara rağbet etmediği ve
top dökümünde Hristiyan dökümcü ustalardan faydalanıldığı
iddia edilmişse de Rumeli'deki kalelerde vazife icra eden
topçuları gösteren İvranya, Hersek ve Semendire kalelerinin
sırayla 1473, 1477 ve 1488 tarihindeki arşiv kayıtlarında
Müslüman topçuların da zikredilmesi ve bunların Topçu
Ocağı mensupları olduklarının anlaşılması laf mevzusu iddiayı
çürütmektedir.6
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, temelleri Fatih Sultan
Mehmed zamanında atılan Tophanenin II. Bayezid döneminde
genişlediğini, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)
devrinde ise yapıların bütünüyle yıkılarak yerine yeni ve
büyük bir Tophane binası inşa edildiğini kaydeder.7 Yangın
ve depremlerden etkilenen Tophâne-i Âmire, 1742 yılında
yapılan tamirat ile bugünkü hâlini almıştır. Osmanlı
ordu ve donanmasının sefer ve sulh zamanlarındaki top,
gülle, humbara vb. Tabanca ve cephane ihtiyacı, inşa edilmiş olduğu
günden itibaren burada meydana getirilen imalatla karşılanmıştır.
Burada ek olarak kalelerin ihtiyacı olan top ve gülleler de
imal edilmiş; gerektiğinde kalelerin teknik eleman ihtiyacı
da Tophaneden topçu ustaları gönderilerek giderilmiştir.
Burada imalatın yanı sıra, yapım edilen topların denenmesi
30
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
ve topçu askerlerin eğitimi için bir de talimhane inşa edilmiştir.
1
Osmanlı Devleti, doğuda ve batıda giriştiği deniz ve
kara savaşlarında ordusu ve donanması için fazlaca sayıda topa
ihtiyaç duymuştur. Bu yüzden, en mühim top dökümhanesi
olan Tophâne-i Âmirenin haricinde ülkenin çeşitli yerlerinde
de top dökümhaneleri kurulmuştur. Belgrad, Baç, Budin,
İşkodra, Pravişte, Tımışvar, Mısır, Basra, Erzurum ve Van
bunlardan bazılarıdır. Top dökümü için lüzumlu olan demir,
bakır ve kalay benzer biçimde madenler Anadolu ve Rumeli'den
tedarik edilmiş; topların gülleleri ise genel anlamda madenlerin
bulunmuş olduğu mahallerde yapılıp top dökülen tophanelere
gönderilmiştir. XVI. Yüzyılda Anadolu'da Erzurum ve Van
şehirlerinde de top dökümü yapılmıştır. Kiğı ve Çatha'dan
(Gümüşhane) Erzurum'a nakledilen madenlerden gülle ve
fındık dökülmüştür. Sultan IV. Murad (1623-1640) 1635
tarihinde Revan Seferi hazırlıkları için Erzurum'daki Çifte
Minareli Medrese'yi tophaneye dönüştürerek 40 adet balyemez
topu döktürmüştür. Erzurum'da işlenen güherçile
Oltu'daki Baruthaneye nakledilerek barut ihtiyacı karşılanmıştır.
Güherçile madenlerinde askerî sınıf istihdam edilirken
bölgede imal edilen hafifçe silahlar ise silahçı esnafı
tarafından yapılmıştır.2
Tophanelerde güllelerin yanı sıra barut da yapım edilmiş,
gönderilen güherçileler işlenerek barut hâline getirilmiştir.
Tophanede top dışında, havan toplarının gülleleri olan
humbaraların imal edilmiş olduğu imalathaneler de bulunmaktadır.
Topların, hareket kabiliyeti sağlanarak istenilen yere
nakledilebilmesi ve rahatlıkla kullanılabilmesi için Tophâne-
i Âmirede kundak ve top arabaları da yapılma, bunların
imali için Sapanca ve İzmit'ten kereste getirilmiş, demir
dingilleri ise demir madeni bulunan Samakov ve Kiğı şeklinde
yerlerde yapılmıştır.
Yavuz Sultan Selim (1512-1520) zamanında Çaldıran
Seferi (1514) hazırlıkları çerçevesinde Tophâne-i Âmirede
dökülen topların muhasebe kayıtlarının yer almış olduğu deftere
nazaran dört ay arasında bakır ve kalay kullanılarak 116 tane
darbzen ve 72 tane prankı eşeysel top dökülmüştür. Çaldıran'dan
sonrasında da Mısır Seferi hazırlıkları başlamış ve bunun
için de farklı çap ve ebatta toplar dökülmüştür.3
1 BOA, A.DVNS.MHM.D, 10/125, (28 Receb 979 / 16 Aralık 1571).
2 Ersoy Zengin, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Erzurum'da Silah Üretim Tarihine Bakış ve Erzurum Silah Tamirhanesi: Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı",
100. Yılı Münasebetiyle I. Dünya Savaşı'nda Kafkas (Doğu) Cephesi Uluslararası Sempozyumu, 2014, yay. Haz. Merve Uğur, (Ankara: Mustafa Kemal Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, 2015), s. 251-254.
3 BOA, Kamil Kepeci, defter (KK.D), 4726, s. 50-52, (5 (?) Şaban 923 – 29 Zilhicce 925 / 23 Ağustos 1517 – 22 Aralık 1519); Bostan, "Tophâne-i Âmire",
s. 259-263.
4 Gábor Ágoston, "Top", DİA, 2012, LIX, s. 240-242.
5 haz. Kemal Gurulkan vd., Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı'da İstihbarat, (İstanbul: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü yayını, 2017),
s. 48; Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar", s. 105.
Tophanede 1514-1515 tarihlerinde 348 topçu, 372
top arabacısı bulunmakta iken bu yüzyılın sonuna doğru
2.827 topçu, 700 top arabacısı mevcuduna ulaşılmıştır. Sefer
zamanlarında sayılar değişim gösterse de kalelerde de
mühim sayıda topçu bulunmaktaydı.
Avrupa'da ve Osmanlı'da görülen ilk toplar dövme
demirden yapılma ve ayrılabilen barut haznesi bulunan
arkadan dolma toplardır. Osmanlı'nın sefer ve muhasara
alanlarında şayka, balyemez ve bacaluşka, kale-kûb isminde
değişik ebatta ve ağırlıkta dökülmüş toplarda yuvarlak denilen
gülleler kullanılmıştır. Seferlerde kullanılan toplar
çoğu zaman orta ve küçük çaplı olanlardır. Bunlar arasında
kolunburna, darbzen ve şâhî topları yer verilmiştir. Osmanlı
kaynaklarında şâhî kelimesi herhangi bir topun daha büyük
modelini anlatım etmek için kullanıldığı benzer biçimde oldukça hafif
ve uzun toplar için de kullanılmıştır. Saçma, eynek/enik,
prankı, misket ve şakaloz isimleri verilen ve çoğu zaman dökme
demirden imal edilen minik toplar ise kalelerde, Karadeniz
ve İnce Donanma gemilerinde kullanılmıştır.4
Safevî Hükümdarı Şah İsmail (1501-1524) Çaldıran Savaşı'nda
(1514) Osmanlı yakıcı silahlarının etkinliğini ayrım
edince, bu ateş gücü teknolojisini elde etmeye çalışmıştır.
Nitekim Yavuz Sultan Selim'in Tebriz Seferi'nde bir Osmanlı
topunun Aras Nehri'ne düştüğünü haber alan Şah
İsmail'in topu otomobili ile beraber sudan çıkarttırarak bu
topa benzer elli top imal ettirdiğini ve ordusu için imal edilen
tüfekleri İran ordusunda kullanabilen olmadığından bu
tüfekleri de Osmanlı ordusundan Şah İsmail tarafına geçen
yirmi yeniçerinin kullandığını yakalanan bir İranlı casusun
itiraflarından öğrenmekteyiz.5
Safevî Hükümdarı Şah I. Tahmasb (1524-1576) 1528'de
Horasan'da meydana gelen harpte, kendi kuvvetlerinden
üç kat fazla olan Özbek kuvvetlerini ancak ordusundaki
Rumî tüfekçiler ve toplar sayesinde yenebilmiştir. Osmanlı
Sultanı II. Bayezid, Portekizliler'in Hint Okyanusu'nda müessir
olmaya başladığı 1511 senesinde Portekizliler'e karşı yardımcı
olmak suretiyle Memlükler'e 300 tüfek, 30.000 ok, 40.000
kantar barut ve malzeme göndermiştir. Esasen Osmanlılar
Memlükler'in dışında Müslüman Etiyopya Sultanı Ahmed
el-Mücahid'e, Batı Hindistan'da Gucerat Sultanlığı'na,
31
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Sumatra'da bulunan Açe Sultanlığı'na, Babürlüler'e, Özbekler'e
ve Türkistan hanlıklarına da ateşli tabanca, top, tüfek
ve bunların imalinde mahir ustalar göndererek İslam dünyasını
desteklemişler ve bu yardımlar vesilesiyle Osmanlı
ateşli silahları Uzak Doğu'ya yayılmıştır.1
XVI. Yüzyılın sonlarında Habsburglar ile başlamış olan
"Uzun Türk Savaşları (1593-1606)" döneminde, Estergon'un
Osmanlı topçuları tarafından ateş dibine alınması
ve ertesi yıl Eğri Kuşatması'nda ise topçu bataryalarından
birine komuta eden Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed
Paşa'nın Habsburglar'ın ateş tekniklerini çözümleme ederek kullanımı,
dönemin Osmanlı Tarihçisi İbrahim Peçevî tarafınca
dikkate değer görülmüştür. Muhasara savaşlarında
üstün olan Osmanlı kuvvetlerinin ateş gücünün tesirini
azaltmak üzere yıldız gibi inşa edilen tabya kalelerden
Varad (1660) ve Ersekujvar (1663) Osmanlı topçu ateşine
dayanamamış ve ele geçirilmiştir. Fransız Askerî Mühendis
Sebastien Le Prestre de Vauban (1633-1707) meşhur
paralel siperlerini tanım ederken Osmanlıların Kandiye Kalesi
önlerindeki tahkimatını öykünmek etmiştir.2
Görülüyor ki Osmanlı askerî yapısı, yenilikçi uygulamaları
hemen yansılamak ettiği gibi top ateşi üstünlüğünü de
uzun vakit devam ettirmiş; savaşlarda kullandığı yeni teknikler
de Batı'da yazılan bazı kitaplarda yer almıştır.
C- Tüfekhâne-i Âmire
Osmanlı kaynaklarında tüfek/tüfeng benzer biçimde adlandırılan
bu yakıcı silahın topun yanında kullanımı da erken
tarihlere kadar gitmektedir. İlk kullanım zamanı net olarak
belirlenemeyen arkebüz isminde ilk fitilli tüfeklerin Avrupa'da
ilk ortaya çıkışları için 1380'li tarihler verilirken Osmanlı
kaynaklarından Solakzade Tarihi'nde Yıldırım Bayezid
ile Timur (ö. 1405) içinde gerçekleşen Ankara Savaşı
(1402) için Sırbistan'dan Osmanlı ordusuna gönderilen
destek kuvvetlerin tüfenk-endaz piyade olduğu belirtilmiştir.
Sultan II. Murad'ın II. Kosova Savaşı'nda (1448),
fitilli ve tetiksiz ateşleme mekanizmasına haiz bulunan
ve tüfeğin ilkel hâli olan arkebüz denilen topa benzer bir
silahı kullandığı kesinleşmiştir. Balkan kalelerinde yeniçerilerden
oluşan bir tüfekçi grubun varlığının 1455'e kadar
indirilmesi, tüfek ve ateşli silahların Osmanlı ordusunda
1 Selim Serkan Ükten, "Osmanlı Ateşli Silah Teknolojisinin İslam Dünyasına İntikali ve Osmanlı Devleti'nin Türkistan Hanlıklarına Yaptığı Askerî
Yardımlar (XVI-XIX. Asırlar)", Türk Tarihine Dair Yazılar - II, ed. Alpaslan Demir-Tuba Kalkan-Eralp Erdoğan, (Ankara: Gece Kitaplığı, 2017),
s. 297-300.
2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 149-151.
3 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 34-36.
4 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 37-39.
5 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 40-43.
Teşkilatlanmış bir yapı arasında erken dönemlerden itibaren
kullanıldığını göstermektedir. Kalelerdeki asker ve mühimmatı
gösteren defterler incelendiğinde top ve tüfeklerin
kalelerin en mühim silahlarından olduğu görülmektedir.
3
Osmanlı sultanlarının en elit askerleri olan yeniçerilerin
önemli bir bölümü tüfekçilerden oluşmuştur. Bu
birlikler Fatih Sultan Mehmed periyodu ve hemen sonra meydana getirilen
savaşlarda, özellikle 1473'te olup biten Otlukbeli
Savaşı'nda Akkoyunlu ordusuna karşı faal rol oynamışlardır.
Bunlar Sultan II. Bayezid döneminde yapılan Modon-
Koron kuşatmalarında ve Çukurova'da Memlükler'e
karşı meydana getirilen savaşlarda da aynı biçimde etkili olmuşlardır.
Tüfekli yeniçerilerin sayısı savaşlarda gösterdikleri yararlıklar
göz önünde tutularak sürekli artmış ve 7.000 yeniçeri
askeri içinde en az 4.000 kadarı tüfekli askerlerden
oluşturulmuştur.4
Osmanlı saray teşkilatı içinde de tüfek imal ve onarım
eden ustalardan meydana gelen bir tüfengciyan cemaati
vardı. Osmanlı ordusunun XVI. Yüzyılın ilk yarısında
Rodos Kuşatması'na götürdüğü cephane içinde oldukca
sayıda ok ve gösterim yanı sıra 1.000 metris tüfeği ile ayağı
ve omuza dayalı ateşlenebilecek 4.005 tüfek ile bunlara ait
mermiler; 1526 tarihli Mohaç Meydan Muharebesi'ne götürülenler
içinde da 4.000 düzgüsel tüfek, 60 tane de uzun
tüfek bulunmaktaydı. 5 karış boyundaki tüfekler ile 4 karış
boyundaki kısa tüfekler 5 dirhem fındık atabilmekteydi.
Osmanlı Devleti tüfek imalinde gelişmelerin arkasında kalmadığı
şeklinde kendine has bir tetik mekanizması da geliştirmiştir.
Venedik kaynaklarına bakılırsa bu tüfeklerin yılankavi
bir mekanizması olup ateşleme sistemine fitil doldurularak
barutun ateşlenmesi sağlanmaktaydı. Bunların şöhreti,
nakliyat kolaylığı ve etkili kullanım şeklinde özelliklerinden ötürü
Safevîler'e, Hindistan'daki Müslüman devletlere hatta
Çin'e kadar uzanmıştır.5
Safevî Hükümdarı Şah İsmail Çaldıran Savaşı'ndan
sonrasında İran ordusunda, Osmanlı ordusundaki tüfekli yeniçeri
donanmasına benzer bir birlik oluşturmuştur. Bu oluşum
İran'ın yanı sıra Ruslar tarafından da fazlaca dikkatle takip
edilmiştir. Özellikle IV. İvan dönemi (1530-1584) askerî
örgütlenmelerinde Osmanlı ordu teşkilatı öykünmek edilmek
32
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
istenmiş ve yeniçerilere benzeyen tüfekli askerler ihdas
edilmiştir. 1560'larda Rusya Çarlığı'ndaki tüfekli askerlerin
sayısı 12 bine varmış olup bunların yeniçerilere olan
benzerliği pek oldukca tarihçiler yanında bizzat Büyük Petro
(1682-1721) tarafınca da vurgulanmıştır.1
Yeniçeriler XVII. Yüzyıl boyunca savaşlarda fitilli tüfekler
kullanmışlarsa da XVI. Yüzyılın sonlarından itibaren
çakmaklı tüfek üretimine de geçilmiş2 ve Fatih Sultan
Mehmed döneminden itibaren yeniçeri birlikleri tüfekle
donatılmaya başlanmıştı. Yeniçerilerin Çaldıran, Mercidabık
ve Ridaniye savaşlarında yaylım ateşini andıran
seri ateş gücüyle çok müessir olduklarına dair kaynaklarda
yer alan bilgiler, onların daha önce ok kullanırken uyguladıkları
atış taktiklerini yeni silahları olan tüfeğe de uyarladıklarını
göstermektedir. Ârifî Çelebi’nin (öl.1561-62)
Süleymanname isminde eserinde Mohaç Meydan Muharebesi'ni
tasvir eden bir minyatürde topların arkasına sıralanmış yeniçerilerin
düzeni görülmekte ve ateş eden sıra diz çökerek
tüfeklerini doldururken arkadaki sıra ayakta tüfeği omuza
dayamak suretiyle nişan alırken gösterilmiştir. Yeniçerilerin
savaşlardaki bu düzeni aynı biçimde sürmüştür.
XVI. Yüzyılın ilk yarısında Safevîler ile yapılan savaşlara
müşahit olarak katılan bir İspanyol'un benzer ifadeleri de
yeniçerilerin yaylım ateşini müessir biçimde kullandıklarını
ortaya koymaktadır. Aynı taktiğin Batı'da ancak 1620'lerde
İsveç Kralı tarafından kullanılması bu taktiğin Osmanlı
ordusunda Batı'daki uygulamalardan daha ilkin kullanıldığını
göstermektedir.3
XVI. Yüzyılda tüfek kullanımının yaygınlaşması üstüne
yakıcı silahların Anadolu'da reaya eline geçip asilerin
ve eşkıyanın da tüfek kullanmaya başlaması ciddi
asayiş problemlerine neden olmuş ve bu süreç reayanın tüfek
taşımasının yasaklanmasıyla neticelenmiştir.4 Devlete
ilişkin (mirî) üretim mekânlarının (kârhane) haricinde özel
imalathanelerde de izinsiz olarak tüfek imali yapılmaya
başlanmış ve bazı yeniçeriler Cebehaneden aldıkları tüfeklerin
yanında hususi imalat yerlerinden tedarik ettikleri
tabancaları da taşımışlar; hatta bazı dönemler mirî tüfek
yerine özel imal edilmiş tüfekleri tercih eder olmuşlardır.
1568'de İstanbul'da bulunan tüfek üreticilerinin (rençber)
kendi dükkânlarında tüfek imal etmeleri ve bir şekilde ele
1 Konstantin Mihail Konstantinovic, Yeniçeriler ve Bir Yeniçerinin Hatıratı, çev. Ve yay. Haz. Kemal Beydilli, (İstanbul: Pınar Yayınları, 2019), s. 147.
2 Gábor Ágoston, "Tüfek", DİA, 2012, LIX, s. 460.
3 Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s. 55-59.
4 Mücteba İlgürel, "Osmanlı İmparatorluğunda Ateşli Silahların Yayılışı", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 32 (1979), s. 302-303.
5 BOA, A.DVNS.MHM.D, 7/1889 (16 Safer 976 /10 Ağustos 1568).
6 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 162.
7 BOA, C.AS, 1031/45252 (23 Rebiülevvel 1212 / 15 Eylül 1797).
Geçirdikleri mirî tüfeklerin damgalarını silerek satmaları
üstüne, tüfeklerin ancak Tüfekhâne-i Âmirede yapılması
ve tüfek yapım edenlerin de bunu Tüfekhanede yapmaları
konusunda İstanbul Kadısı'na buyruk yazılmıştır.5
Özel imalathanelerde üretilen tüfeklerin mirî kârhanelerde
yapılanlara gore daha kaliteli olması mirî tüfeklerin
kalitesinden şikâyet edilmesine neden olmakla beraber bu
tüfeklerin menzillerinin Hristiyan tüfeklerine göre daha
uzun ve tesir gücünün daha yüksek olduğu birtakım Batılı yazarlarca
anlatım edilmiştir. Teknoloji tarihçileri bu görüşü
teyit etmiş ve bu durumu Osmanlı tüfek ustalarının Türk
tüfeklerinde Şam kılıçlarında olduğu şeklinde spiral tarzda dürdükleri
yassı çelik levhalar kullanmalarına bağlamışlardır.
XVII ve XVIII. Yüzyıllarda tüfek teknolojisindeki gelişmelere
bağlı olarak tüfekler de çeşitlenmiştir. XIX. Yüzyıla
gelindiğinde yeni tip mekanizmalı tüfeklerden olan kapsüllü
ve iğneli tüfekler buluş edilmiş ve üzerinden oldukça fazla bir
zaman geçmeden bunlar Osmanlı askerleri tarafınca da
kullanılmaya ve Tüfekhâne-i Âmirede de üretilmeye başlanmıştır.
6
İstanbul'un fethinden sonra girişilen imar faaliyetleri
içinde devletin ihtiyacı olan önemli askerî binaların yapımı
da bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed top dökümü
için Tophane, kılıç imali için Dımışkîhane ve tüfek yapımı
için de İstanbul surları haricinde Unkapanı ve Cibali kapıları
içinde Tüfekhane inşa ettirmiştir. Tüfekhâne-i Âmirenin
inşası ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamamlanmış
ve ondan sonra değişik tarihlerde çıkan yangınlarda fazlaca
kere yanmış ve onarım görmüştür. Sultan III. Mustafa (1757-
1774) zamanında yanan Tüfekhane o tarihte tekrar inşa
edilmiş ancak Sultan III. Selim (1789-1807) zamanında 1797
yılında Zindan Kapısı dışında çıkan bir yangında neredeyse
tamamen yanarak büyük zarar görmüş ve tüfekçi esnafı
tüfek imalatını oldukca zor şartlar altında sürdürmek zorunda
kalmıştır. Çalışanların iki kere müracaat etmeleri sonucunda
da Tüfekhanenin tamir ve inşasına başlanmıştır.7
Tüfekhâne-i Âmirenin dışında Nizâm-ı Cedîd ıslahatları
kapsamında Levent Çiftliği'nde Bostanî Tüfekçi Ocağı
kurularak burada Avrupa ordularında kullanılan çakmaklı
33
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
ve süngülü tüfek imali için atölyeler inşa edilmiştir.1 Ancak
1807-1808 yıllarında meydana gelen Kabakçı Mustafa
İsyanı ve Alemdar Vak'ası'nda Levent Çiftliği'nin harap
olmasıyla bu ıslahat girişimi sonuçsuz kalmıştır. Yangın
nedeniyle harap olan Tüfekhanenin Dolmabahçe'de yine
inşa edilmesinden sonra Avrupa tabanca fabrikaları
standardında yeni bir tüfekhane inşa edilene kadar Ermeni
ustabaşı Bağdasar'ın idaresinde 500 kişilik bir ekip Tüfekhanede
yoğun bir şekilde tüfek ve süngü imalatına devam
etmiştir. Hatta Bağdasar'ın geliştirdiği minik buğu makinesi
yardımıyla tüfek süngüsü alanında makineleşmeye geçilerek
geleneksel teknolojiden yeni teknolojiye başarılı bir
adım atılmıştır.2
1826 yılında Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonrasında
Osmanlı ordusu Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye
adı altında yine yapılandırılmış ve bunların mühimmatının
kaliteli olmasına itina gösterilmiştir. Sultan II.
Mahmud döneminde (1808-1839) süvari askerleri için
Prizren'deki silah ustalarına her bir çifti kırk buçuk kuruştan
2.000 tane piştov yaptırılmıştır. Tüfekhanede gereksinim
duyulan ustalar, en iyi tabanca ustalarının büyüdüğü Kalkandelen,
Ohri, Debre, Elbasan ve Tiran'dan getirtilmiştir.3
Avrupa'daki seri silah üretim teknolojisini yakalamak
amacıyla Avrupalı uzmanların teknik destekleri ile Avrupa
standardında yeni bir Tüfekhâne-i Âmire inşasına
karar verilmiş ve gerekli olan makinelerin İngiltere'den
getirtilmesi için, fabrikanın yapımını üstelenen Mr. Black
isminde İngiliz tüccarla bir antak kalma yapılmıştır. 1830 yılında
kurulmasına karar verilen Tüfekhâne-i Âmire buhar makineleri
ile imalata sadece 1838'de başlamıştır. Bu arada
inşaatı devam eden yapınak için sipariş edilen makinelerin
bir kısmıyla (yukarıda da kısaca değinildiği üzere) 1833'te
Dolmabahçe'de bir Tüfekhane açılmış ve geleneksel yöntemlerle
imalat adım atmıştır. Tüfekhanede farklı tarzlarda
tüfek imali yapılması, bunlarda kullanılacak fişeklerin de
farklı olmasını gerektirdiğinden, önceleri bunlar ithalat
1 BOA, Ali Emîrî, Sultan Selim III (AE.SSLM.III), 400/23091 (2 Cemâziyelevvel 1215 / 21 Eylül 1800). Levent Çiftliği Kışlasındaki talimli askerin
filinta tüfek, kebir palaska ve bir doğru kılıç haricinde piştov ve bıçak taşımaları yasaklanmaktadır.
2 Serdal Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak: Osmanlı Tüfek İmalatında Avrupalı Uzmanların Rolü", Osmanlı Araştırmaları, 52 (2018), s.
269-277; Mahmud Raif Efendi ve Nizâm-ı Cedîd’e Dair Eseri, haz. Kemal Beydilli-İlhan Şahin, (Ankara: TTK yay., 2001), s. 81. "…Levend Çiftliği nâm
mahal bu asâkire tahsîs ile kışlalar ve i’mâl-i envâ-i sanâyi-i harbiyye içün müte’addid mahaller ve ocaklar ve câmi ve hammâm ve büyût ve dekâkîn ve mâlezimât-ı
sâire ile ma‘mûr … işbu asâkir-i cedîde kadîm olan Bostâniyân-ı Hâssa Ocağına mülhak olarak Bostanî Tüfengcisi Ocağı nâmıyla tesmiye …".
3 Said Olgun, "19. Yüzyılın İkinci Yarısında Kalkandelen'de Silah Üretimi", Osmanlı Dönemi Balkan Şehirleri –C. 2, (Ankara: Gece Kitaplığı, 2017),
s. 623-624.
4 Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak", s. 285-288.
5 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları – C. II, s. 8.
6 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi 1700-1900, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001), s. 9-10.
7 Semavi Eyice, "Baruthâne", DİA, 1992, V, s. 94.
8 Yunus İnce, "Osmanlı Devletinde Barutun ve Ateşli Silahların Kullanımının Yaygınlaşması", Prof. Dr. Nejat Göyünç Armağanı, (Konya: Selçuk
Üniversitesi Matbaası, 2013), s. 503-504.
Ile karşılanmış ise de hemen sonra Baruthane arasında bir Fişekhane
kurulmuştur. Tüfek imalatında istihdam edilmek
üzere Londra'dan getirilen tüfek ustaları aracılığıyla çakmaklı
misket tüfekleri kaval tüfeklerine dönüştürülmüştür.
Ayrıca İskoçya tipi 1842 model kaval tüfeği ve 1826
model Delvigne ağızdan dolma şeşhaneli tüfekler de yapım
edilmeye başlanmıştır.4
D- Baruthâne-i Âmire
Osmanlı ordusunda top ve tüfek kullanımının artmasına
paralel olarak barut imali de aynı derecede önem kazandı.
İlk zamanlarda barutun imalinden ve gerektiğinde
alakalı bölgelere ulaştırılmasından Cebeci Ocağı içindeki
barutçular bölüğü sorumluydu.5 Barutçular bölüğündeki
imalatın yanı sıra Tophâne-i Âmirede ve ona bağlı kârhanelerde
de gülle ve barut yapım edilmiştir. Barut, Cebeci
Ocağı dışında kale ve kışlalarda kolay bir karışımla yapıldığından
bu karışımın en önemli unsuru olan güherçilenin
temini daha da mühim hâle gelmiştir. Ateşli silahların yaygınlaşması
ve devletin sınırlarının hızla genişlemesi, ordunun
ihtiyaçlarının askerî birliklere yakın yerlerden tedarik
edilmesini gerektirmiştir. Barut imali için de eyalet ve
sancak merkezleri ile müstahkem kalelerde baruthaneler
kurulmuştur.6 Baruthaneler, ham maddelerin dibek, havan
yada çarhlarla ezilerek toz hâline getirilmiş olduğu çarhhane, güherçilenin
yıkanıp eritildiği havuzlar, kurutulmuş olduğu sergi,
ham maddelerin kaynatıldığı soba, eritildiği kalhane, ezildiği
silindirhane ve elendiği kalburhane benzer biçimde bölümlerden
oluşmaktaydı.7
Dere kenarında kurulan baruthanelerde su gücü kullanılmakta
iken, suyun olmadığı yerlerde hayvan gücüne
dayalı üretim gerçekleştirilmiştir. Top ve tüfeğin tesir gücü
güherçile, kükürt ve odun kömürünün belli oranlarda karışımından
meydana gelen barutun yanmasıyla açığa çıkan
3.000 katlık bir genleşmeye bağlı olduğu için,8 bunu
34
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
sağlayacak olan barutun en iyi kalitede üretilmesi her zaman
siyasi ve askerî otoritelerin üzerinde durdukları bir
mesele olmuştur. Bu yüzden baruthaneler barutun en
önemli bileşeni olan güherçilenin bolca bulunduğu yerlerde
kurulmuştur. Mısır, Havran, Lübnan, Filistin, Basra, Anadolu'da
Konya, Kayseri, Eskiil, Aksaray, Karapınar, Kilisehisar,
Akşehir, Karahisar, Aydın, Niğde, Malatya, Larende,
İçel ve Van, Rumeli'de ise Selanik, Filibe, Manastır, Üsküp,
Tımışvar ve Mora bol güherçile bulunan yerlerdendir.1
Barutun diğer bileşeni kükürt ise çok fazla bulunmamakla
beraber Ölüdeniz (Ürdün) civarı, Van ve Hakkâri yörelerinden
temin edilmiş ve bir bölümü ise İran ve Venedik'ten
ithal edilmiş; bir diğer bileşen olan odun kömürü de İmparatorluğun
orman zengini olan yerlerinde söğüt ağacından
imal edilmiştir.2 İran'dan ithal edilen kara kükürt Erciş Kârhanesinde
işlenerek İstanbul'a gönderilmekteydi. Hakkâri
kükürt madeninden çıkarılan ve test edilen numunesinin,
İran kükürdünden daha kaliteli olduğu görülmüştür.3
Sultan Yıldırım Bayezid döneminde Gelibolu Tersanesi'nde
donanmanın barut ihtiyacını karşılamak üzere bir
Baruthane kurulmuştur. İstanbul'un ilk Baruthanesi ise
fetihten derhal sonrasında Atmeydanı civarındaki Güngörmez
Tekkesi'nde faaliyete geçmiş ancak 1489'da düşen yıldırım
neticesinde çıkan yangında infilak etmiştir. Bu Baruthanenin
yanmasından sonra Kâğıthane'de yeni bir Baruthane
inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeni
Baruthane ahşaptan kâgire dönüştürülmüş ve Cebeci Ocağından
buraya barutçubaşı, barutçu kethüdası ve barutçu
neferleri gönderilerek barut imali gerçekleştirilmiştir. İçinde
yüze yakın tunç havan (dibek) bulunan ve çarkları su gücü
ile hareket ettirilen Baruthanede yılda 300 kantar barut imal
edilmiştir. Bu Baruthane Sultan İbrahim süreci (1640-
1648) sonlarına kadar etkinlik göstermiştir.4 Sultan IV.
Mehmed (1648-1687) devrinin sonlarında kalyon inşaatına
başlanmasıyla birlikte barut ihtiyacının artıp Gelibolu ve
Selanik baruthanelerinin bu ihtiyacı karşılayamaması üstüne
Şehremini semtinde yeni bir Baruthane kurulmuştur.
1 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi, s. 24.
2 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 206-211.
3 BOA, A.DVNS.MHM.D, 12/832 (22 Rebiülevvel 979 / 14 Ağustos 1571).
4 Eyice, "Baruthâne", s. 95; Muzaffer Erdoğan, "Arşiv Vesikalarına Göre İstanbul Baruthaneleri", İstanbul Enstitüsü Dergisi, II (1956), s. 120.
5 Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri", s. 121.
6 BOA, MAD.D, 7647, s. 84-85 (21 Rebiülevvel 1110 / 27 Eylül 1698); Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri", s. 122.
7 Mübahat S. Kütükoğlu, "Baruthâne-i Âmire", DİA, 1992, V, s. 96.
8 Ágoston, Osmanlı'da Ateşli Silahlar, s. 186.
9 BOA, Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe, İstanbul Baruthânesi Kalemi (D.BŞM.BRİ), 2/70 (14 Receb 1173 / 2 Mart 1760); Erdoğan, "İstanbul Baruthaneleri",
s. 126-127.
10 Zafer Gölen, "Baruthâne-i Âmirede Barut Kalitesini Etkileyen Faktörler", XVII. Türk Tarih Kongresi, Ankara: 15-17 Eylül 2014, Kongreye Sunulan
Bildiriler IV. Cilt-I. Kısım Osmanlı Tarihi, (Ankara: TTK Yay., 2018), s. 110-111.
Ancak bu Baruthane de uzun ömürlü olmamış; 1698 yılında
deposunda olup biten infilakta Baruthane harap
olmuş, çıkan yangında birçok ev ve cami ziyan olmuş, 7
baruthane personeli da vefat etmiştir.5
Şehir içerisindeki baruthanelerin yanması ve bununla birlikte
birçok emniyet riski taşımasından dolayı yeni baruthanenin
şehir dışında kurulmasına karar verilmiştir.6 Baruthâne-i
Âmire, İstanbul Baruthanesi yada Bakırköy Baruthanesi
olarak zikredilecek olan bu yeni Baruthane nakliye kolaylığı
ve arazisi içinde su bulunması sebebiyle Bakırköy'de
İskender Çelebi Bahçesi'nde 1700 yılında inşa edilmiştir.7
1725'teki yangından sonra faaliyeti duran Baruthane 1727'de
yine inşa edilerek üretime sürmüştür.
XVIII. Yüzyılda İngiltere ve Avrupa'da %75 güherçile,
%12,5 odun kömürü ve %12,5 kükürt karıştırılarak kara
barut üretilmekteydi. Osmanlı baruthanelerinde ise bu
oranlar %76 güherçile, %14 kömür ve %10 kükürt şeklindeydi.
8 Bu hâliyle Avrupa baruthanelerinin kullandığı
oranlara yakın olmasına rağmen yine de üretilen barutun
kalitesi istenilen seviyede değildi. Bunun en başta gelen
nedeni ise Anadolu'da üretilen kaliteli güherçilenin devlete
verilmek yerine kaçakçılara ve yabancılara satılıp baruthanelere
iyi işlenmiş güherçile gelmemesi veya devlete
teslim edilen güherçileye toprak karıştırılması idi. Barut,
ihracı yasak maddeler içinde olmasına karşın Karaman
eyaletinde bulunan bazı güherçile madenlerinde barut dibekleri
ihdas edilerek barut imal edilmiş ve bunlar kaçak
yollardan satılmıştır. Kaçak barut imaline izin verilmemesi
konusunda mahalli yöneticiler sürekli uyarılmasına karşın
bundan bir sonuç alınamamıştır.9 Mesela 1764 yılında Mudanya
İskelesi üstünden merkeze gönderilecek güherçile
bizzat devlet görevlileri tarafından Fransızlar'a satılmıştır.
Bu kaçakçılık faaliyetleri, ordunun baruta şiddetle ihtiyaç
duyduğu 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında dahi
artarak devam etmiştir. Kaçakçılığın önlenmesine yönelik
çıkarılan emirler ise nötr kalmıştır.10
35
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
İyi kalitede barut üretilememesi savaşlarda alınan fena
sonuçların yegâne sebebi olarak görüldüğünden Sultan III.
Selim döneminde (1789-1807) baruthanelerde İngiliz ve
Felemenk perdahtı barut imali için denemelere başlanmış
ve Baruthâne-i Âmireye yeni çarklar eklenerek istenilen
sonuca ulaşılmıştır.1 1787-1792 Osmanlı-Rus savaşlarında
baruthanelerin ihtiyaca yanıt verememesi ve barut kalitesinin
düşüklüğü sebebiyle İstanbul, Gelibolu ve Selanik
baruthaneleri birleştirilerek Baruthane Nazırlığı ihdas
edilmiştir. İstanbul'da Küçükçekmece Gölü kuzeyinde dönemin
en yeni ve en uygar baruthanesi olan Azatlı Baruthanesi
kurulmuştur. Azatlı Baruthanesinin açılmasıyla
Gelibolu ve Selanik baruthaneleri kapatılmıştır.2 Barut
ustası Arakil Efendi, Azatlı Baruthanesinde İngiltere ve
Felemenk perdahtından daha kaliteli barut elde edebilmek
için yüz tokmaklı bir barut çarkı buluş etmiş ve meydana getirilen
tecrübeler sonucunda bu çark ile imal edilen barutun istenilen
düzeye yaklaştığı görülmüştür.3 Baruthaneler 1835
senesinde Mühimmât-ı Harbiyye Nezaretine bağlanmış ve
Tanzimat'tan sonra da yeni bölümler ilave edildikten sonra Tophane
Müşirliği emrine verilmiştir.
1835'te barut imalatındaki gelişimleri yerinde görmek
suretiyle Avrupa'ya gönderilen Barutçubaşı Ohannes,4 bu seyahati
esnasında bilhassa İngiltere'deki barut imal eden
endüstri kuruluşlarını ve demir fabrikalarını incelemiş ve
Baruthâne-i Âmirenin modernizasyonuna başlamıştır. Bir
Demir Fabrikası kurulması için lüzumlu izinlerin alınmasından
sonrasında Fabrikanın inşası için bir İngiliz Fabrikatör ile
Londra'da kontrat imzalanmıştır. Yapımı 1839'da başlayıp
1845'te nihayetlenen bu Demir Fabrikasının üretim faaliyetleri
içinde en dikkat çekici olanı, sac levha kullanılarak inşa edilen
ilk vapur olan zırhlı Eser-i Cedid adlı gemidir.5
Teknolojik gelişmeler neticesinde Avrupa'da dumansız
barut kullanılmaya başlayınca Osmanlı Devleti'nde de
dumansız barut yapım edilmeye başlanmıştır. Her ne kadar
bu barutun Mauser tüfeklerinde denemesi yapılıp başarı
elde edilmişse de üretim ehil olmadığından Avrupa
tarzında bir dumansız barut fabrikası kurulması için İzzet
1 Kütükoğlu, "Baruthâne-i Âmire", s. 96.
2 Birol Çetin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Barut Sanayi, s. 26-28.
3 BOA, HAT, 205/10701 (tt 29 Zilhicce 1211 / 25 Haziran 1797); BOA, HAT, 200/10158 (tt 29 Zilhicce 1211 / 25 Haziran 1797).
4 Barutçubaşı Ohannes'in adı birtakım belgelerde Ovannes gibi de yazılmıştır. Bkz. BOA, C.AS, 409/16922 (29 Rebiülevvel 1254 / 22 Haziran 1838);
BOA, İrâde, Mesâil-i Mühimme (İ.MSM), 24/611 (6 Rebiülevvel 1259 / 6 Nisan 1843).
5 Engin Kırlı, "Küçük Demir Fabrikası", Osmanlı İstanbulu, IV. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, Bildiriler, (İstanbul: İstanbul 29 Mayıs
Üniversitesi Yayınları, 2016), s.734-744.
6 BOA, Yıldız, Mütenevvi Maruzat (Y.MTV), 89/129 (21 Recep 1311 / 28 Ocak 1894).
7 Birol Çetin, "II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Harp Sanayii Dumansız Barut Fabrikası", Devr-i Hamid, Sultan II. Abdülhamid, haz. Mehmet Metin
Hülagü vd., (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2011), s. 388-395.
8 Ahmet Halaçoğlu, "Humbaracı", DİA, 1998, XIII, s. 349.
Paşa Avrupa'ya gönderilmiş ve onun girişimleri neticesinde
1892 senesinde Baruthâne-i Âmire arasında yeni bir tesis
kurulmuştur. 1894 senesinde ise Baruthâne-i Âmirede imal
edilen dumansız barut edevatının Zeytinburnu Fabrika-i
Hümâyununa götürülerek Almanya barut kalitesinin üstünde
barut imal edilmesi üstüne Zeytinburnu Fabrika-i
Hümâyunu arasında bir baruthane inşa edilmesi için müsaade
istenilmiştir.6 Baruthane, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'na
kadar faaliyetine süre gelmiş ve Ruslar'ın Yeşilköy'ü
işgali sırasında harap olmuştur. Mütareke Dönemi'nde
İstanbul'un işgali sırasında Fransızlar'ın eline geçen Baruthanede
ticari ürünler üretilmiş, Millî Mücadele sırasında
gizlice barut imal edilerek sevk edilmiştir. Cumhuriyet
Dönemi'nde Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğüne bağlanan
Dumansız Barut Fabrikası Ankara'ya nakledilmiş ve
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesinde Kırıkkale
ve Elmadağ'da kurulan barut fabrikalarının temelini
oluşturmuştur.7
E- Humbarahane
Humbara, askerî terim olarak demirden yapılma ve
içerisine patlayıcı madde doldurulan yuvarlak bir mermidir.
Belgelerde kumbara gibi de geçen humbaranın el ile
atılanına "humbara-i dest", havan topu ile atılanına ise "humbara-
i kebir" adı verilmiştir.8 Atış açısı bakımından toptan
değişik olan havan, kale ve mevki kuşatmalarında, görülmeyen
hedeflerin vurulmasında kullanılmıştır. XIV. Yüzyılda
Avrupa'da ortaya çıkan sadece Fatih Sultan Mehmed'in
İstanbul Kuşatması'nda fonksiyonel olarak kullanılan ve
geliştirilen bir silahtır. Osmanlılar tarafından "hevâyî top"
olarak adlandırılan havan İstanbul Kuşatması'nda Haliç'te
bulunan Bizans gemilerini batırmak için kullanılmıştır.
Bizzat Fatih Sultan Mehmed'in tarifi ile topçu ustaların
yaptığı bu yeni havan topu gülleleri dik yollu olarak yükseğe
çıkıp gemilerin üzerine düşerek onları batırmıştır. Osmanlılar
hemen sonra bu güllelerden ayrı olarak, içlerinde
şarapnel nevinden muhtelif malzemelerin bulunduğu humbaraları
da, meydana getirecekleri parça tesirinden istifade
36
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
etmek için havan topu ile atmak suretiyle kale kuşatmalarında
kullanmışlardır. Nitekim 1690 tarihindeki bir belgede
bu humbara atar havanların imali ile ilgili detaylı bilgiler
yer verilmiştir. Buna gore; laf konusu tarihte Sahib-i
Ayar Mustafa Ağa tarafınca İstanbul'da İtalyan Fabrisi
oğlu Stefano isimli müste’men tüccara, her birine 11 vakiyye
bakır, 1,5 vakiyye kalay, 5 vakiyye demir ile ecza, demirbozan,
zincifre (civa), kireç, kiremit, horasan harcı vs. Malzemeler
sarf edilerek tanesi 3.720,5 akçeye mal olan 100 tane
humbara havanı döktürülmüştür.1
Humbaracılar önceleri Topçu ve Cebeci ocaklarına bağlı
olarak vazife yapmışlardır. 1575 senesinde Topçu Ocağından
Mustafa Ağa tunç ve kurşun işlemedeki ustalığından ötürü
yılda 400 adet humbara dökümü için bir kârhane inşa edip
bölüğündeki on bir nefer ve üç şakirt ile humbara dökmek
ve tüfekler için fitil otu imal etmekle göreve getirilmiştir.2
1667'de ise Topçular Ocağında Dökmeciler Bölüğü teşkil
edilmiş ve Ocakta büyük ve minik demir humbara döküm
işini yapan ustaya dökmecibaşılık unvanı verilmiştir.3 Nitekim
1687 tarihli bir ulufe defterinde Cemâat-i Rihteciyân-ı
Humbara ismi altında yirmi bir adet humbara dökücüsünün
kaydı bulunmaktadır.4
Humbaracı Ocağını canlandırmak ve Avrupa usulünde
ıslah etmek düşüncesine sahip olan Sadrazam Topal
Osman Paşa (sd. 1731-1732), Osmanlı Devleti'ne iltica ve
ihtida edip Ahmed ismini alan Bonneval Kontu Fransız
Claude-Aleksandre'a (Humbaracı Ahmed Paşa) (ö. 1747)
bu ıslah işini havale etmiş; o da tekrar Fransa'dan çayır
edilen ve sonradan Müslüman olarak Osmanlı hizmetine
giren subaylarla birlikte Üsküdar Ayazma Sarayı'nda bir
kârhane inşa ettirmiştir.5 Burada onun tarafından yüz tane
humbara havanı yapım edilmiş ve bu havanların her birine
beş yüz tane olmak üzere Tersâne-i Âmiredeki mirî kârhanede
toplam elli bin tane el humbarası dökülmüştür.6
Ayrıca Tophâne-i Âmirede top, gülle ve barut imali haricinde
humbara imalatı da yapılmıştır. 1735'te Humbaracı
Ocağı Nizamnamesi hazırlanarak teşkilatı tamamlanmıştır.
Hendesehane olarak da anılan Humbarahane geometri,
1 BOA, İbnülemin, Askerî (İE.AS), 27/2414 (28 Ramazan 1101 / 5 Temmuz 1690).
2 BOA, A.DVNS.MHM.D, 34/129 (21 Muharrem 986 / 30 Mart 1578); Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları C. II, s. 117.
3 BOA, İE.AS, 17/1665 (18 Rebiülevvel 1078 / 7 Eylül 1667).
4 Halaçoğlu, "Humbaracı", s. 349.
5 Mustafa Kaçar, "Osmanlı İmparatorluğunda Askerî Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı", Osmanlı Bilimi Araştırmaları, I (1995), s. 210-212.
6 BOA, C.AS, 1029/45137 (19 Cemâziyelevvel 1147 / 17 Ekim 1734).
7 Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, C. II, s. 3.
8 İsmail Hakkı Uzunçarşılı "Cebeci", İslam Ansiklopedisi, (İA.) 1979, C. III, s. 36.
9 Yasemin Kılıçarslan "Cebeci", DİA, 1993, VII, s. 183.
10 BOA, AE.SSLM. III, 3/106 (10 Zilkade 1211 / 7 Mayıs 1797).
Matematik ve pratik mühendislik derslerinin verildiği askerî
bir okul hâline gelmiştir. Daha sonraları Ocak ihmal
edilmiş ve ıslah fikri gerçekleştirilememişse de bu girişim
yüzyılın sonunda kurulacak olan mühendishaneler için bir
başlangıç olmuştur.
F- Cebehâne-i Âmire
Cebe, Moğolcada "silah ve zırh" anlamına gelmektedir.
Cebeciler kapıkulu ocaklarının piyade bölümüne mensup
olup yeniçeri askerlerine lazım olan ok, yay, tüfek,
kılıç, kazma, kürek, barut, fitil, kurşun, zırh ve tolga gibi
tabanca, cephane, teçhizat vs. Aletlerin tedarik edilmesi,
muhafazası ve savaş tarihi cepheye götürülmesiyle görevliydiler.
Savaştan sonrasında da cebeci ortalarının bir bölümü
yeniçerilerden geri toplanan silahların tamir ve bakımını
gerçekleştirirken7, bir kısmı da tüfekçi ustası vazifesi
görmüşlerdir.8 Cebeci Ocağı da Yeniçeri Ocağı benzer biçimde orta
ve bölüklere ayrılmıştır. Bu bölükler içinde nakkâşân,
tîrgerân, tûğî, tüfengî, burguî, perdahtî, kundakçı ve saykalî
gibi adlar altında teşkilatlanmış 66 bölük ve 7 toplum
bulunmaktaydı.9 Cebeci Ocağı, Yeniçeri Ocağı ile beraber
yahut ondan hemen sonra kurulmuştur. Cebeci Ocağının
kışlası İstanbul'da Ayasofya Camii'nin karşında olup Ocağın
en büyük zabiti Cebecibaşı idi. Cebeciler kış aylarında
haftada bir, yaz aylarında ise haftada iki gün tüfek talimi
yaparlardı. Yeniçerilerin sefer mühimmatını hazırlamakla
mükellef olan cebecilerin yapım edeceği malzemenin temini
için lüzumlu olan tutar, "cephane akçesi" adıyla devlet
hazinesinden karşılanırdı. Taşradaki kale cebehanelerine
cephane gönderilmesi de yeniden taşralardaki cebecibaşı
vekillerinin arzları üzerine merkezden görevlendirilen
mübaşirler tarafından yerine getirilirdi.
Cebehâne-i Âmire, yeniçerilerin gereksinim duyan harp
malzemesini karşılamanın yanı sıra barış zamanında askerlerin
eğitimlerinde kullanılan cephanesi da tedarik
etmekte idi. Topçu ve süvarilerin Tophane Meydanı,
Dolmabahçe ve Kâğıthane şeklinde yerlerde bitirdikleri tahsil
ve denemelerde,10 Tophâne-i Âmirede dökümü meydana getirilen
37
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
topların denenmesinde1 ve özel günlerde yapılan şenliklerde2
kullanılacak olan barut da yeniden Cebehaneden karşılanırdı.
Cebeci Ocağının mevcudu Yeniçeri Ocağına paralel
olarak azalmış yada çoğalmıştır. Kanuni Sultan Süleyman
devrinde sayıları 700 kadar olan cebecilerin sayısı savaşların
artması ve uzamasına bağlı olarak artmış, XVI. Yüzyılın
sonlarında 4.000'e, XVII. Yüzyılın ilk yarısında 7.000'e
kadar çıkmıştır. 1822 tarihli bir belgede Cebehâne-i Âmire
Kışlası arasında bulunan Fişekhane ile kurşun dökülen Dökümhanenin
tamirinin gündeme gelmesi üzerine Hassa
Mimarbaşı tarafından yapılan bulgu neticesinde; Fişekhanenin
tavanının, kurşun eritilen Dökümhane ocağının ve
diğer tamir edilmesi ihtiyaç duyulan bölümlerinin 2.078,5 kuruş
masrafla onarılabileceği bildirilmiştir.3
Ocak, 1826 yılında Yeniçeri Ocağının lağvından derhal
sonrasında kapatılmışsa da kısa süre sonrasında yine kurulmuş ve
hazırlanan bir kanunname ile yeniden teşkilatlandırılmıştır.
Bu kanunnameye bakılırsa cebeci neferleri her gün "kuru
talim"le meşgul olacak, pazartesi ve perşembe günleri ise
Sultanahmed Meydanı'nda yakıcı silahlar ile talim yapacaklardı.
4
III- Donanma ve Tersâne-i Âmire
Tersâne-i Âmire, Yıldırım Bayezid devrinde, önce Gelibolu'da,
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden
sonra ise Haliç'te esaslı bir teşkilata kavuşturulan Osmanlı
Bahriye teşkilatının denizcilik üssüdür. Gemi inşa edilen
bu bölgelere farklı adlar verilmekle birlikte 1527 tarihinden
sonrasında Galata'daki vapur inşa üssüne "tershane" adı
verilmiştir. Sınırların sahillere ulaşmasıyla beraber vapur
ihtiyacını karşılamak suretiyle Anadolu beyliklerinden ve Bizans
İmparatorluğu'ndan Osmanlı Devleti'ne intikal eden
İzmit, Gemlik, Edincik, Gelibolu ve İstanbul'daki Kadırga
1 BOA, C.AS, 1181/52683 (3 Rebiülevvel 1191 / 11 Nisan 1777).
2 BOA, Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe, Tersâne-i Âmire Eminliği Kalemi (D.BŞM.TRE), 262/27 (1 Zilhicce 1153 / 17 Şubat 1741). Sultan I. Mahmud'un
Tersâne-i Âmireyi ziyareti esnasında Divanhane önünde top atışı yapılması için beş kantar barut verilmesi hususunda Cebecibaşı'ya emir
verilmektedir.
3 BOA, C.AS, 810/34412 (23 Cemâziyelevvel 1237 / 15 Şubat 1822).
4 Kılıçarslan "Cebeci", s. 183.
5 İdris Bostan, "Tersâne-i Âmire", DİA, 2011, XL, s. 513.
6 İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire Teşkilatı, 2. Baskı, (Ankara: TTK yay., 2003, s. 15.
7 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 513.
8 Tahir Sevinç, "Osmanlı Devleti İdaresinde Birecik'te Gemi İnşaası ve Birecik Tersanesinin Önemi (17. Ve 18. Yüzyıllar)", İslam Tarihi ve Medeniyetinde
Şanlıurfa "Osmanlı Belge ve Kaynaklarında Urfa IV", (Şanlıurfa: Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, 2018), s.56-74.
9 İdris Bostan, "Tuna Nehri ve Batı Karadeniz'deki Osmanlı Tersaneleri ve Bulgaristan'dan Sağlanan Mühimmat", Balkanlar'da İslam Medeniyeti
Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Sofya, 21-23 Nisan 2000, (İstanbul: İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), 2002), s. 264.
10 Şerafettin Turan "Barbaros Hayreddin Paşa", DİA, 1992, V, s. 67.
Limanları ile Selçuklu tersanelerinden olan Sinop ve Alanya
tersaneleri kullanılmıştır.5
İstanbul'un fethiyle beraber Galata'da yeni bir tersane
inşa edilmiştir. Ancak Gelibolu Tersanesi XVI. Yüzyılın ilk
çeyreğine kadar önemini muhafaza etmiş ve Gelibolu sancağı
da Kapudân-ı Deryâlığın merkezi hâline gelmiştir.6
Galata / İstanbul Tersanesi Fatih Sultan Mehmed'in
Aynalıkavak semtinde yaptırmış olduğu birkaç göz yer
iken 1514'te Yavuz Sultan Selim zamanında 100 gözlü ve
200 kadırga kapasiteli olarak Tersâne-i Âmire inşa edilmiş;
1516'ya gelindiğinde ise burası Kâğıthane'ye kadar uzanan
ve mahzen, iplikhane, demirhane, lengehane, cami, çeşme,
hastane ve zindanı bulunan 500 gözlü büyük bir tesise dönüşmüştür.
İstanbul Tersanesi haricinde Karadeniz ve Akdeniz
sahillerinde, Süveyş ve Basra kıyılarında, Tuna, Fırat
ve Sakarya nehirleri kıyılarında da tersaneler ve gemi inşa
tezgâhları kurulmuştur.7 Nitekim bunlardan önde gelen ve
XVI. Yüzyılın ilk yarısından itibaren vapur inşa faaliyetleri
yürütülen Birecik Tersanesi, Osmanlı Devleti'nin doğu seferleri
esnasında önemli bir konuma gelmiş, burada Bağdat
ve Basra taraflarına meydana getirilen seferler için cephane ve zahire
sevkiyatında kullanılan gemiler inşa edilmiş olduğu benzer biçimde fırkate,
kalyata (nitelik), piyade kayığı ve Tuna açık kayıkları
da yapılmıştır.8 Macaristan'ın fethinden sonra Tuna Nehri
üzerinde bir Kapudanlık ihdas olunmuş ve nehir üzerinde
bulunan birçok iskelede vapur inşa edilmiştir. Rusçuk'ta
kurulan dere tersanesinde ise9 İnce Donanma'nın gemileri
yapılmıştır.
Osmanlı denizciliği Barbaros Hayreddin Paşa (ö. 1546)
zamanında gücünün zirvesine ulaşmış ve onun mektebinde
yetişen yetenekli denizciler ve teşkilatlı tersane sayesinde
büyük zaferler kazanılmıştır.10
XVII. Yüzyıla kadar Tersâne-i Âmirede kadırga, mavna,
baştarda, kalyata, pergende, fırkate, karamürsel, şayka,
38
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
üzeri aleni, çekeleve, kayık, kancabaş gibi adlarla inşa edilen
kürekli gemilerdir. Bunlardan kadırga deniz savaşlarında
en oldukça kullanılan gemi tipi olmakla birlikte Barbaros Hayreddin
Paşa, Venedik usulüne göre inşa edilen kadırgalarda
bazı değişiklikler yaparak Türk tipi kadırgayı meydana
getirmiştir. Savaşa giden bir kadırgada timarlı sipahilerin
yanı sıra yeniçeri, cebeci ve topçular da bulunuyordu. Kadırganın
kürekleri arasındaki boşluklarda ikisi tüfekli, birisi
oklu olmak suretiyle üç asker yer alıyordu. Kadırga zamanla
önemini kaybetmiş ve yerini kalyon almıştır.1 Önceleri nakliye
işlerinde kullanılan kalyon gemileri Girit Kuşatması
(1645-1669) esnasında cenk gemisi olarak donanmaya iştirak etmiştir.
İki yada üç ambarlı ve yelkenli olmalarıyla kadırgalardan
ayrılan kalyonların yelken bezleri Gelibolu, Ege
bölgesi, Mısır ve Kıbrıs'tan, keresteleri ise Bolu, Samsun ve
Sinop havalisinden tedarik edilmiştir.2 Kalyon tipi gemiler
arasında ateş gemisi, şalope, brik, uşkuna, şehtiye, agribar,
korvet, barça ve fırkateyn de bulunmaktadır. Kalyonların
en mühim silahı toptur. Normal büyüklükte 34-38 metre
arası boyunda olan bir kalyonda 56 top bulunmakta idi.
Top sayısı XVIII. Yüzyıl başlarında üç ambarlı kalyonlarda
112 ve 130'a kadar çıkmıştır. Topların yuvarlakları ise
önemli bir demir cevheri merkezi olan Pravişte madeninde
kurulan Yuvarlak Dökümhanesi ve Kasımpaşa Dökümhanesinde
yapım edilmiştir.
Çeşme Vak'ası'ndan (1770) sonra, eğitimli denizciler
yetiştirilmesi için Baron de Tott'un (1733-1793) girişimleri
ile Tersâne-i Âmirede Mühendishane açılmıştır. Küçük
Hüseyin Paşa'nın (1792-1803) Kapudân-ı Deryâlığı sırasında
Avrupa'dan getirtilen uzmanlar ile Tersanede Büyük
Havuz inşa edilerek daha dayanıklı kalyon ve fırkateynler
inşa edilmeye başlanmıştır. 1827 Navarin baskınından
sonra Osmanlı gemiciliği yeni bir döneme geçiş yapmış ve
1830 yılından itibaren yelkenli gemilerin yerini buharlı gemiler
almaya adım atmıştır. 1837'de Eser-i Hayr isimli ilk Osmanlı
buharlı gemisi Aynalıkavak'ta Amerikalı uzmanların
tasarladığı biçimde inşa edilmiştir.3
Kırım Savaşı'ndan (1853-1856) sonrasında donanmadan
yoksun bir kuvvetin Osmanlı Devleti'ni koruyamayacağı
anlaşılınca donanmanın buharlı ve zırhlı gemiler ile
güçlendirilmesi gündeme gelmiş ve sonrasında Sultan
Abdülaziz (1861-1876) döneminde dış ülkelere verilen
siparişler ve İstanbul, İzmit, Gemlik ve Mudanya
1 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 514.
2 İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz: Deniz Organizasyonu, Teşkilat, Gemiler, 2. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları, 2010), s. 142-147.
3 Bostan, "Tersâne-i Âmire", s. 514-515.
4 https://www.Dzkk.Tsk.Tr/ArsivAskeriTarih/icerik/deniz-kuvvetleri-komutanligi-tarihcesi (Erişim Tarihi: 23.05.2021.)
5 BOA, Sadâret Mektubî, Mühimme Kalemi (A.MKT.MHM), 453/30 (29 Safer 1290 / 28 Nisan 1873).
6 Levent Düzcü, "Osmanlı Bahriye Teşkilâtında Reform Çabaları (1876-1922)", Gazi Akademik Bakış, C. 3, S. 5, (2009), s. 2-3.
Tersanelerindeki üretim neticesinde 25'i zırhlı olmak üzere
100'ü aşkın gemiden4 oluşan yeni bir Osmanlı birliği
vücuda getirilmiştir.
Osmanlı bahriyesinde Yakın Çağ'da olup biten ilk
önemli teşkilat düzenlemelerinden biri Bahriye Meclisinin
kurulmasıdır. İlki geçici olarak 1840'ta, ikincisi ise devamlı
olacak bir biçimde 1845'te kurulan Bahriye Meclisi, üst
düzey bahriye amiral ve subaylarından müteşekkildi. Meclis
1873 yılında Bahriye, Nizam, Levazım ve İmalat isimleri
altında dört daireye ayrılmıştır.5 1867'de Donanma ve
Tersanenin yönetimsel ve mali işlerinin yürütülmesi için Bahriye
Nezareti kurulmuştur. Sultan II. Abdülhamid (1876-1909)
devri ise torpido bot ve denizaltı şeklinde deniz teknolojileri
ile Osmanlı denizciliğinde meydana gelen değişimin ivme
kazandığı bir devre olmuştur.6
IV- Modern Silah Sanayi Tesisleri
A- Modern Silah Sanayi Tesislerinin Kurulması
II. Viyana Kuşatması'ndan Karlofça Antlaşması'na kadar
(1683-1699) geçen sürede Osmanlı Devleti'nin almış olduğu
yenilgiler ve hemen sonra ortaya çıkan büyük toprak kayıpları
Osmanlı askerî sisteminin sorgulanmasına niçin olmuş
ve bunun neticesinde askerî alanda Avrupa'nın ulaştığı
tekniğe ulaşmak amacıyla Avrupalı uzmanlardan faydalanma
yoluna gidilmeye başlanmıştır. Bunun ilk örneği
Osmanlı Devleti'ne iltica ve ihtida edip Ahmed adını alan
Bonneval Kontu Fransız Claude-Aleksandre (Humbaracı
Ahmed Paşa) tarafınca Humbaracı Ocağının yeniden
tanzim edilmesidir. Ancak bu ıslahat girişimi uzun ömürlü
olmamıştır. Aynı şekilde 1768-1774 yılları içinde cereyan
eden Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlı toplarının müessir
olamaması, Tophane ve Topçu Ocağının ıslahını gündeme
getirmiştir. Fransız Mühendis Baron de Tott'un teknik
alandaki hizmeti ile 1772'de Topçu Mektebi kurulmuşsa da
faaliyetini ancak bir sene sürdürebilmiş; sonrasında 1773'te
Haliç'te Riyâziye Mektebi kurularak yabancı hocaların burada
ders vermesi sağlanmıştır. 1774'te teşkil edilen Sürat
Topçuları ise savaşların gidişatı üzerinde önemli bir tesir
meydana getirememiştir. Sultan I. Abdülhamid (1774-
1789) döneminde askerî alandaki ıslahatlara önem verilerek
1776'da Tersane Mühendishanesi, 1784'te Fransızlar
39
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
tarafınca İstihkâm Okulu açılmış; Lağımcı ve Humbaracı
ocaklarının düzenlenmesi için yeni kanunlar çıkarılmıştır.
İlk kere Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa (sd.D. 1689 -
1691) tarafından Osmanlı İmparatorluğu'nun iç düzeni
manasında kullanılan Nizâm-ı Cedîd terimi hemen sonra,
Sultan III. Selim'in Osmanlı Devleti'ni Avrupa'nın ilim,
sanat, tarım, ticaret ve uygarlık alanlarındaki ilerlemelerine
ortak etmek suretiyle giriştiği yenilik hareketleri için
kullanılmıştır.1 III. Selim'de ıslahat fikrinin yeşermesinde
babası III. Mustafa'nın ıslahat girişimleri etkili olmuş; bu
fikrin yerleşmesinde ise 1791 senesinde Avusturya ve Rusya
cephelerinde savaşan Osmanlı ordusunun, Avusturya'nın
çekilmesi üzerine Rusya kuvvetlerine karşı zafer kazanma
ümidinin yeşerdiği bir sırada, ordu ricalinin barış yanlısı
tavır takınması sebep olmuştur. III. Selim bu vakayla beraber
askerî alanda her bakımdan tekrar yapılanmanın zaruretini
kavramıştır.2 Yönetim, mevcut asker ocaklarının düzenlenmesi,
Avrupa usulünde talimli ve disiplinli yeni bir
ordunun kurulması (Nizâm-ı Cedîd ordusu) ve harp teknik
müesseselerinin düzenlenmesi için harekete geçmiştir.
3 Avrupa tarzında kurulan yeni ordunun Akka'da Fransız
ordusuna karşı zafer kazanması, yapılan ıslahatların işe
yaradığını göstermiştir. Bu ıslahat hareketleri neticesinde
özellikle askerî malzeme imalatının geliştirilmesine çaba
edilmiş, sadece III. Selim'in saltanatının son yıllarında ortaya
çıkan eşkıyalık hareketleri ve iç karışıklıklar yüzünden
büyük ümitlerle başlanan bu ıslahat hareketleri başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.4
Sultan II. Mahmud (1808-1839) devrine gelindiğinde
ise Yeniçeri Ocağı, uğranılan askerî başarısızlıkların
müsebbibi ve askerî ıslahatların gerçekleşmesi önündeki
en büyük mani olarak görülerek kaldırılmış ve Osmanlı
ordusu Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adı altında
yine teşkilatlandırılmıştır. Yeni kurulan bu ordunun
silah ve mühimmat ihtiyacının karşılanması için yapılan
ilk ve en mühim girişimlerden biri Tophâne-i Âmirenin
yine yapılandırılması olmuştur. III. Selim zamanında
kurulan Topçubaşılık müessesesi 1834-35 yılında kaldırılarak
yerine Tophâne-i Âmire Müşiriyeti kurulmuş ve
Topçu, Humbaracı ve Lağımcı ocakları da birleştirilerek
bu Müşiriyete bağlanmıştır. 1837 yılında da, askerî alanda
yapılacak ıslahat ve düzenlemelerin görüşülüp karara
1 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri (1789-1856), C. V, 7. Baskı, (Ankara: TTK yay., 1999), s. 61.
2 Kemal Beydilli, "Selim III", DİA, 2009, XXXVI, s. 421.
3 Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, s. 64.
4 Uğur Ünal, III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid, (Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001, s. 100-108.
5 Serdal Soyluer, Osmanlı Silah Sanayii'nde Modernleşme Çabaları (1839-1876), (Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, s. 18.
6 Mehmet Yıldırım, "İstanbul'da Bir Ağır Sanayi Yatırımı: Zeytinburnu Demir Fabrikası", Antik Çağ'dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, İktisat,
Ulaşım ve Haberleşme – C. VI, (İBB Kültür A.Ş. Yay., İstanbul, 2015), s. 219-225.
Bağlanması için Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî adıyla bir danışma
meclisi teşkil edilmiştir.5
XVIII. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da buhar gücünün
imalat sektöründe kullanılmaya başlaması seri üretimi
ortaya çıkarmış ve buharlı makinelerin silah sanayiinde kullanılmaya
başlaması insan ve hayvan gücüne dayalı işlerin
hızlanmasını ve üretimin artmasını elde etmiştir. Osmanlı
idarecileri de bu gelişmelerden uzak kalmamak için buharlı
makine ithali mevzusunda hevesli olmuşlardır. Bunun üzerine
Tophanede top namlusu delmeye mahsus olan ve hayvan
gücü ile çalışan burgu tertibatını buhar gücüyle çalıştırmak
üzere 1838 yılında İngiltere'den buharlı makine (gemi) ithal
edilmiş ve top imalinin Tophâne-i Âmireden Zeytinburnu
Fabrikasına kaymasıyla birlikte artık Tophanede ikinci dereceden
işler yapılmaya başlanmıştır.
B- Zeytinburnu Silah Fabrikaları
II. Mahmud döneminde bilhassa 1826 yılından itibaren
yoğun bir şekilde süregelen fabrika kurma girişimleri esnasında
Avrupa ülkelerinden birçok buharlı makine ve parça
ithal edilmiştir. Bu makinelerin yedek parçalarının ülke
içinde üretilmesi ve dışa bağımlılıktan kurtulmak için İstanbul'da
bir Demir Fabrikası kurulması gündeme gelmiş;
Baruthâne-i Âmirede kurulan küçük demir fabrikasından
daha yeni ve daha büyük bir fabrika kurulması için Barutçubaşı
Ohannes Dadyan önayak olmuş ve İngiliz Fabrikatör
Ferrin'e ihale edilen Fabrikanın inşa çalışmalarına 1842'de
başlanmıştır. Fabrikanın kuruluşu için lüzumlu teknik elemanlar,
alet edevat, vapur çark ve kazanları Londra'dan
satın alınmıştır. Dökümhane, demirhane ve izabe fırınlarından
oluşan bu Fabrikanın yakıt ihtiyacını karşılamak
için Ereğli'den maden kömürü, Silivri'den meşe kömürü
getirtilmiştir. 1846'da üretime başlandığında demir boru,
çelik ray, pulluk şeklinde demir aletlerin yanı sıra tüfek çakmakları,
mızrak başları, top, kılıç ve süngü gibi savaş aletlerinin
üretimi de gerçekleştirilmiştir. 1848'de Tophâne-i Âmireye
devredilen Fabrikada daha fazlaca askerî mühimmat imalatına
ağırlık verilmiştir. Tophanedeki top imalatının da bu Fabrikada
yapılmaya başlamasıyla önemi iyice artan Fabrikanın
ürettiği 4 top, 3 obüs, 50 süvari ve piyade tüfeği 1863 senesinde
meydana getirilen İstanbul Uluslararası Sergisi'nde sergilenmiştir.6
40
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Öte yandan Avrupa'daki silah sanayiinin durumu ile alakalı
bilgi edinmek için gönderilen görevlilerin verdikleri
raporlar doğrultusunda da imalatın yönü belirlenmiştir.
Nitekim 1847'de İngiltere'ye gönderilen Mirliva Halil Paşa'nın
incelemeleri neticesinde Belçika'dan kapsüllü kaval
ve şeşhaneli tüfeklerin imaline ve dönüşümüne mahsus
makine, tezgâh ve teçhizat ile usta ve teknisyenler getirtilmiştir.
Daha sonra, bu yeni makineler ile yeni sistem bir
tüfekhanenin Zeytinburnu sahasında yapılmasına karar
verilmiş ve 1848'de süregelen süreç ancak 1857'de tamamlanabilmiştir.
1
1860'larda çelik namlulu, kuyruktan dolar tüfek üretiminin,
demir namlulu, ağızdan dolar tüfek üretiminin
önüne geçmesi üzerine birçok orduda ağızdan dolar tüfeklerin
kuyruktan dolar tüfeğe çevrilmesi için emek harcamalar
başlamıştır. Nitekim İngiliz ordusu, elindeki ağızdan dolar
eski Enfield tüfeklerini Amerikalı J. Snider tarafından geliştirilen
kuyruktan dolar Snider sistemine dönüştürmüş;
tasarruflu olmaya çaba eden diğer devletler de eski tüfekleri
elden çıkarmak yerine aynı yönteme başvurmuşlardır.
Böylece ağızdan dolar tüfeklere kuyruk aksamı eklenmesi
bu dönüşümde ergonomik ve etken bir metot olarak kullanılmıştır.
Bu sırada madenî fişekler terk edilerek konik
mermi kullanımına geçilmiştir. Bu gelişmeler karşısında
Osmanlı Devleti de, Avrupalı devletlerin yaptığı benzer biçimde elinde
bulunan tüfekleri yeni sistem tüfeklere dönüştürmüş ve
bir taraftan da mahalli üretimi modernize etmeye ve üretimi,
gelişen teknolojiye adapte etmeye çalışmıştır.2 Bu tarihten
Birinci Dünya Savaşı'na kadar geçen süreçte Zeytinburnu
Tüfekhanesinde Enfield, Snider, Springfield, Martini Henry
ve Mauser tipi tüfeklerin dönüşümü ve imali yapılmıştır.
Zeytinburnu Demir Fabrikası zaman içinde top, tüfek ve fişek
imalatı meydana getiren fabrikaları da bünyesine katarak büyük
bir endüstri üretim merkezi hâline gelmiştir. Kırım Savaşı'ndan
(1853-1856) sonrasında Tophanedeki top döküm faaliyetleri
kaldırılarak Zeytinburnu Demir Fabrikasında Avrupa
1 Soyluer, "Tüfekhâne‑i Âmireyi Mamur Kılmak", s. 288.
2 Metin Ünver, "Teknolojik Gelişmeler Işığında Osmanlı-Amerikan Silah Ticaretinin İlk Dönemi", Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 32 ,S. 54 (2012),
s. 196-197.
3 "1839-1841 yılları içinde Erzurum'da Vali olarak vazife icra eden Hafız Mehmed Paşa'nın, döktürmüş olduğu şeşhane isimli topta yiv kullanımı
önemli bir yenilik olup Kırım Savaşı (1854-1856) esnasında Erzurum'da bulunan müttefik orduları mühendislerinin dikkatinden kaçmamıştır. Bunlar
arasında bulunan Fransız mühendisler, Avrupa'ya döndüklerinde Paşa'nın döktüğü toptan esinlenerek icat ettikleri yivli tabancaların üzerlerine Hafız
Paşa ismini kazımışlardır." Bk. Zengin, "Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı", s. 253.
4 Soyluer, Osmanlı Silah Sanayii, s. 88.
5 Ersoy Zengin, Tophâne-i Âmireden İ‘mâlât-ı Harbiyeye Osmanlı Devleti'nde Harp Sanayii (1861-1923), (Doktora Tezi), Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Üniversitesi, 2015, s. 321.
6 BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO), 3678/275843 (6 Zilhicce 1327 / 19 Aralık 1909).
7 Ersoy Zengin, "II. Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) İ‘mâlât-ı Harbiye Fabrikalarında Silah ve Mühimmat Üretimi", Munzur Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, C. 5, S. 9, (2015), s. 85-87.
Usulü top dökümü yapılmaya başlanmıştır. Burada dökülen
topların namlularının delinmesi, yiv açılması ve perdahlanması
ise Tophâne-i Âmirede yapılmıştır. 1855'te İngiltere'den
yiv makineleri satın alınmış ve tunç toplara yiv
açılarak şeşhaneliye3 dönüştürülmüştür. Bu tunç toplar zamanla
demir yivli toplar gibi dökülmeye başlanmıştır.4
Tophâne-i Âmire Meclisinin iş yükünün zamanla artmasından
dolayı top, barut ve mühimmat fabrikalarındaki
imalatın teorik ve pratik olarak daha kaliteli olması ve bazı
ıslahat ve icatların görüşme edilebilmesi amacıyla 1858
tarihinde İmalat Meclisi kurulmuştur. Bu Meclisin silah ve
cephane üretiminde nitelik ve sürekliliğin sağlanmasına
çalışmak, savaş sanayiinde yeni buluşlar ve son hızla gelişen teknolojinin
takip edilmesi şeklinde görevlerinin yanı sıra Tophâne-i Âmireye
bağlı Samakovcuk (Demirköy), Samakov ve Pravişte
dökümhanelerinde imalat ve Konya, Kayseri ve Hezargrad
güherçile fabrikalarının ıslahı için çalışmalar yapmak şeklinde
görevleri de vardı.5
XIX. çağ süresince devletin tabanca ihtiyacını karşılayan
Tophane Müşiriyeti 18 Aralık 1909 tarihinden itibaren
İ‘mâlât-ı Harbiye İdaresi adını almıştır.6 Zeytinburnu
Fabrikası, Karaağaç Tapa Fabrikası, Tophane Fabrikası,
Bakırköy'deki barut fabrikaları da yeni kurulan bu idareye
bağlanmıştır. 1909 yılından itibaren gayrimüslimlerin de
askere alınmalarının mecbur hâle gelmesiyle beraber ordunun
tüfeğe olan ihtiyacının artacağı göz önüne alınarak
200 bine yakın Mauser tüfeği ithaline karar verilmiş ve bu
silahların üç sene zarfında alınması planlanmış; ancak bunlara
ödenecek meblağın aslına bakarsan sıkıntıda olan Hazineyi zora
düşüreceği düşünülerek 1878 yılında alınan Martini tüfeklerin
Mauser tüfeklere dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır.
1911 senesinde fabrikaların tamiratına ayrılan bütçe ile Tüfek
Fabrikası tezgâhları yenilenmiş, Dumansız Barut Fabrikasında
asitle üretim için yeni aletler alınmış, Siyah Barut
Fabrikası modernize edilmiş, tapa, mermi ve top fabrikalarına
yeni aletler alınmış ve yeni siparişler verilmiştir.7
41
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Zeytinburnu Fabrikalarından
fişek ve tapa fabrikaları fünye imalatıyla meşgul olmuş,
1916'da Ruslar'dan ganimet olarak ele geçirilen silahlara
fişek yapılmış, Karaağaç Fişek Fabrikasının bazı kısımları
genişletilmiş, mastar imalathanesi kurulmuş, ecza tahlil ve
işleme yerleri açılmış, ayrıca tapalarda kullanılan barut ve
ham maddenin denemelerini yapmak suretiyle Fabrika dâhilinde
"Hikmet (Fizik) ve Kimya Laboratuvarı" tesis edilerek
1917'de Almanya'dan tezgâhlar getirtilmiştir. İ‘mâlât-ı Harbiye
Fabrikalarının dışında Tersane Dökümhanesi, Kılıç Ali
Paşa Camii'nin arkasındaki Karloti, Şişli'de Dapey ve İstinye
imalathanelerinde dökülen mermi taslakları Şişli Tramvay
Tamirhanesi ile Tersanenin eski ve yeni tamirhanelerinde
torna edilip, Zeytinburnu fabrikalarında noksanları tamamlandıktan
sonra cepheye gönderilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda
kullanılan bombalar kısmen İstanbul'daki bu dökümhanelerde
kısmen de müteahhitler vesilesiyle Galata ve
Süleymaniye'deki dökümcü esnafına döktürtülmüştür.1
C- Mütareke Sonrası Silah İmalatı
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi'yle
Osmanlı Devleti ordularını terhis etmiş, tabanca
fabrikalarındaki tabanca üretimlerini durdurmuştu. Fabrikalar
artık tabanca ve cephane üret(e)meyecek bunun yerine pulluk,
buharlı ve elektrikli tarım aletleri, soba, madenî boru,
otomobil aksamı, kâğıt malzeme, matkap, mengene, ispirto ve
eter gibi ticari ürünler üreteceklerdi. Böylece yüzyıllar boyunca
orduya silah üreten tesisler asli görevlerinden uzaklaştırılarak
birer ticari müesseseye dönüştürülmüştü.
İstanbul'daki İ‘mâlât-ı Harbiye Umum Müdürlüğü emrindeki
tesislerin ticari bir nitelik alıp bilhassa de 16 Mart
1920 tarihinde İstanbul'un işgale maruz kalması yüzünden
askerî imalatın zorlaşması üstüne ve harp malzemelerinin
tek elden idaresi ve düzenli bir halde yürütülmesi düşüncesiyle
10 Ocak 1921'de Ankara'da yeni bir İ‘mâlât-ı Harbiye
Umum Müdürlüğü teşkil edildi. İstanbul'dan Anadolu'ya
getirilebilen tezgâhlar ve ustalar marifetiyle Ankara,
Keskin ve Eskişehir'de küçük çapta tabanca yapınak ve tamirhaneleri
kuruldu.2
Bu arada Erzurum'da Kazım Karabekir Paşa'nın emri
ve Nuri (Killigil) Paşa'nın gayretiyle Kars'ta Ruslar'dan
1 Zengin, "Silah ve Mühimmat Üretimi", s. 91-96.
2 "http://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/index.Php?Title=İ‘mâlât-ı_Harbiye_Umum_Müdürlüğü&oldid= 3052" (Erişim Tarihi: 30.05.2021.)
3 Zengin, "Firdevsoğlu Kışlası İş Ocağı", s. 258-262.
4 Hüsnü Özlü, "Türkiye'de Savunma Sanayi Gelişim Tarihi İçinde Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun Kuruluş Dönemi Faaliyetlerinin Analizi",
Savunma Bilimleri Dergisi, 18, S. 1 (2019), s. 181-182.
5 https://m5dergi.Com/kapak/osmanlidan-gunumuze-müdafaa-sanayii/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021.)
kalan tezgâhlar Erzurum'a getirtilmiş ve Firdevsoğlu Kışlasında
İş Ocağı adıyla bir tamirhane kurulmuştu. Bu tamirhanede
İngiliz fişekleri Türk tüfeklerine uygun hâle
getirilmeye çalışılmış ve atıl kalan makineler onarım edilerek
burası büyük bir imalathaneye dönüştürülmüştür. Ayrıca
Firdevsoğlu Silah Tamirhanesi'nde bir de Çırak Mektebi
açılmış ve burada Kazım Karabekir Paşa'nın komutası
altındaki 29. Alay tarafınca toplanan 200 kadar yetim
çocuğa eğitim verilmiştir. Mektep, lağvedildiği 1923 yılına
kadar ordunun her türlü ihtiyacını karşıladığı şeklinde bir kısım
cenk aletlerini de imal eder duruma gelmiştir. İş Ocağı
1923 yılında Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğüne bağlanarak
Silah Tamirhanesi ismiyle anılmaya başlanmıştır.3
1921 yılında Ankara'da kurulan Silah Tamirhanesi'nden
sonra Kırıkkale'de 1923'te Fişek Fabrikası, 1925'te
Topçu Mühimmat Fabrikası, 1937'de Nitroselüloz Barut
Fabrikası, 1930'da Ankara'da Kapsül ve İmla Fabrikası,
1929'da İstanbul Silahtarağa'da Av ve Revolver Fişekleri
Fabrikası, Ankara Elmadağ'da Barut Fabrikası, Çorlu
ve Çanakkale'de silah tamirhaneleri, İzmir'de Halkapınar
Silah Fabrikası, Konya ve Kayseri güherçile kalhaneleri
kurularak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan tabanca
ve mühimmat büyük miktarda yerli üretim ile karşılanmaya
çalışılmıştır. 1940'lı yılların ortasına kadar Türkiye'ye
Amerikan yardımları başlamadan önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
silah ve cephane ihtiyacını büyük seviyede
karşılayan askerî fabrikalarda bu yardımlarla birlikte tabanca
ve cephane üretimi de durma noktasına gelmiş ve sivil
ihtiyaca yönelik üretime geçilmiştir.4
D- Özel Sektör Faaliyetleri
Türk savunma sanayiinin ilk hususi sektör fabrikası
Zümrezade Şakir Bey tarafınca Haliç'in Karaağaç mevkiinde
açılan Şakir Zümre Fabrikasıdır. 1925'te üretime
süregelen bu Fabrika uzun yıllar Türk ordusunun silah ve
cephane ihtiyacını karşılamıştır. Fabrikada ordunun ihtiyacı
olan silah ve cephaneler, top tapaları, tahsil bombaları,
işaret ve tenvir fişekleri ve bu fişekleri ateşlemeye
yarayan silahlar ile el bombasından top kamasına,
çeşitli çaplarda kara mayınlarından yangın bombalarına
kadar hemen derhal her çeşit cephane Türk teknisyen ve
ustalar tarafından yapım edilmiştir.5 Zümrezade Şakir Bey,
42
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Fabrikayı genişletmesi ve üretimini arttırması için desteklenerek
Fabrikanın yanında atıl hâlde bulunan Karaağaç
Tapa Fabrikası, Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamında kendisine
satılmıştır.1
Zümrezade Şakir Bey'den sonrasında sivil endüstri fabrikası
kuranlardan bir öteki müteşebbis ise Nuri Killigil Paşa'dır.
Çocukluğundan beri silahlara ilgisi olan Nuri Paşa, emekli
olduktan sonrasında 1933 yılında Zeytinburnu Demir Eşya
Fabrikasını kurmuş ve burada soba, döküm, seramik şeklinde
eşyaların yanı sıra silah ve mühimmat imalatı da yapmaya
adım atmıştır. Fabrikaya Yavuz Zırhlısı için top tapası, top,
havan ve uçaksavar mermisi siparişleri verilmiştir. 1938'de
Heinkel uçaklarının bombaları, Donanmada bulunan
uçaksavarların tapa ve izli mermileri Nuri Paşa'nın Fabrikasından
satın alınmıştır. 1941'de Millî Savunma Bakanlığı
tarafından Nuri Paşa'nın adıyla anılan tabancadan 10.000
adet sipariş verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nın devam etmiş olduğu
günlerde 7,5/30 santimetre'lik Krup sahra toplarına ilişkin 60.000
şarapnelin mermiye çevrilmesi işini Nuri Killigil Fabrikası
üstlenmiştir. Nuri Paşa 1946'da Zeytinburnu'nda bulunan
Fabrikasını Sütlüce'ye taşımıştır. Her iki fabrikada imal
edilen silah ve mühimmat Mısır, Suriye ve Pakistan'a satılarak
silah ihracatı dahi gerçekleştirilmiştir.2
E- Türk Havacılığı ve Uçak Sanayiini Geliştirme
Teşebbüsleri
Uçağın mucidi Batı dünyasından çıkmış olsa da uçuş denemelerinin
zamanı fazlaca eskilere uzanmaktadır ve Türk-İslam
dünyasından da, uçuş denemeleri yapan ve bunu
meydana getiren bilim adamları çıkmıştır. Nitekim 1002
yıllarında vücuduna bağladığı kanatlar ile Nişabur Camii
üstünden uçuş icra eden Türk asıllı İmam Cevherî dünyanın
malum "ilk Türk hava şehidi"dir. IX. Yüzyılda Endülüs'ün
merkezi olan Kurtuba'da İbn Fernas'ın kanat takarak uçmaya
emek harcaması, 1156 senesinde İstanbul'da meydana getirilen bir şenlikte
Siraceddin adlı bir Müslüman yada Türk'ün kanat
takarak Hipodrom'da yüksek bir kuleden atlaması, Evliya
1 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-18-1-2-49-77-13(17 Kasım 1934).
2 Nejdet Karaköse, Askeri, Siyasi ve Silah Sanayicisi Kişiliği ile Nuri Paşa (Killigil), (Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü, 2010, s. 315-323; BCA, 30-10-49-319-2, (21 Kasım 1942).
3 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının Transkripsiyonu-Dizini, C. II, 2. Kitap, haz. Zekeriya Kurşun-Seyit Ali
Kahraman-Yücel Dağlı, 2. Baskı, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006), s. 359.
4 Yavuz Kansu-Sermet Şensöz-Yılmaz Öztuna, En Eski Çağlardan 1. Dünya Savaşına Kadar-Havacılık Tarihinde Türkler - I, (Ankara: Hava Kuvvetleri
Basım ve Neşriyat Müdürlüğü, 1971), s. 18-40.
5 Deniz Kurt-Erdal Korkmaz, "Yeni Arşiv Belgeleri Işığında Türk Askerî Havacılığının Doğuşu (1911-1912)", Savunma Bilimleri Dergisi, C. 17, S. 2
(2018), s. 212.
6 Kurt-Korkmaz, "Türk Askerî Havacılığının Doğuşu (1911-1912)", s. 213-217.
Çelebi Seyahatnamesi'nde ismi zikredilen Hezarfen Ahmed
Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a kadar uçması ve
Lagarî Hasan Çelebi'nin füze benzeri bir araçla havaya
yükselmesi3 kültürümüzde uçmaya dair yer alan güzel örneklerdir.
4
XX. Yüzyılın başında uçağın buluş edilip derhal peşinden
askerî amaçla kullanılması, harp alanlarında yeni bir tabanca
enerjisini ortaya çıkarmıştır. 1909 yılında Fransız Pilot Louis
Bleriot'un gerçekleştirdiği başarıya ulaşmış uçuşlar Avrupa'da tayyare
üretimi ve kullanımının artmasında etkili olmuştur.
Osmanlı topluluğu da 1909 yılında meydana getirilen gösteri uçuşları
yardımıyla balon ve uçak ile tanışmış ve tayyare gösterisi sonrası
hazırlanan raporda havacılığın ileride büyük gelişme göstereceği,
direnç gücü yüksek uçakların yapılması ile insanların
güvenle havada dolaşabilecekleri ve yakın zamanda
uçakların savaş meydanlarında da kullanılacaklarının belirtilmesi
devletin hava araçlarına ilgi duymasına yol açmıştır.
Nitekim 1910 senesinde Edirne Kalesi'nde kullanılmak suretiyle
sabit balon tedariki gündeme gelmiş; bu amaçla Fransa ve
Almanya balon fabrikalarını gezerek balon satın alınması
için bir kurul oluşturulmuş sadece mali sıkıntılardan ötürü
satın alma işi gerçekleşememiştir.5
1910 senesinde Fransa'da düzenlenen tatbikatta balon ve
uçakların kullanılmasından sonra Avrupa'daki birçok devletin
yanı sıra Osmanlı'ya komşu devletlerin de askerî tayyarecilik
teşkilatlarını kurmaya başladıkları görülmektedir.
5 Şubat 1911'de Paris ve Berlin'deki askerî ataşelerden pilotluk
hakkında malumat istenmiş; Fransa ve Almanya'ya iki
pilot adayı gönderilmesi kararlaştırılmış; bu faaliyetlerin
icrası ve tayyarecilik işlerinin yürütülmesi için de Kıtaât-ı
Fenniye Müfettişliği tarafından Mart 1912'de bir komisyon
kurulmuştur. Bu komisyon Osmanlı ordusunda Türk
askerî havacılık tarihinin ilk teşkilatı olarak kabul edilmektedir.
6 17 Şubat 1912'de Harbiye Nazırı Mahmud Şevket
Paşa tarafından Osmanlı ordusunun gereksinim duyan tayyare
teşkilatının kurulması için en önce pilot yetiştirilmesi,
tayyare parkı, imalat ve tamirhanelerini içeren bir Tayyare
43
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
Mektebi açılması ve 15 tayyare katılımı için karşılık ayrılması
girişiminde bulunulmuştur.1 Fakat mali durumun
uygun olmaması yüzünden istenilen ödenek verilememiş;
mektep açmak yerine uçakların Avrupa'dan satın katılımı
ve onları yönetim edecek zabitlerin de Avrupa'da tahsil
görmesi yönünde görüş bildirilmiştir.2 Ancak Mahmud
Şevket Paşa'nın gayretleri ile Fransa'ya, hemen sonra da
İngiltere'ye uçak siparişleri verilmiş; Tayyare Mektebi de
Yeşilköy'de kurulmuştur. Ayrıca pilot eğitimi alması için
Yüzbaşı Mehmed Fesa (Evrensev) Bey ile Yusuf Kenan
Bey Fransa'ya öğrenime gönderilmiş; tahsil uçuşlarının gerçekleştirilmesi
için Avrupa'nın farklı ülkelerinden Bleriot,
REP, Bristol ve Harlan tipi uçaklar satın alınarak Türk askerî
havacılığının temeli atılmıştır.3 Birinci Dünya Savaşı
(1914-1918) başlamadan önce Tayyare Mektebi Müdüriyeti
için Almanya'dan bir zabit ile mukavele imzalandığı
benzer biçimde Fransa'dan da uçak işlerinde uzman bir zabit istihdamı
gündeme gelmiştir.4 Nisan 1914'te Amerikalı John Dale
Cooper tarafından bir deniz tayyaresi getirilmiş ve Donanma
Cemiyeti namına şov düzenlenmiştir. Gösteriden
sonrasında bu uçak satın alınarak Deniz Hava Kuvvetlerinin ilk
tahsil uçağı olmuş ve Yeşilköy Deniz Tayyare Mektebinde
kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı'na elinde işe fayda
6 uçakla giren Osmanlı ordusu bunları genelde keşif amacıyla
kullanmıştır.5 Uçakların bulgu özelliğinden Millî Mücadele
Dönemi'nde de faydalanılmış ve Yunan askerlerinin
yönleri tespit edilerek zaferlerin kazanılmasına mühim
katkılar sağlanmıştır.
1925 senesinde Türkiye'de havacılık sanayiini kurmak,
havacılığın askerî, ekonomik, sosyal ve siyasi önemini
anlatmak, askerî ve sivil havacılığın gelişmesini sağlamak,
bütün bunlar için lüzumlu vasıta ve gereci hazırlamak, personeli
yetiştirmek ve uçan bir Türk gençliği yetiştirmek için
Türk Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) kurulmuştur.
Cemiyet Almanya, Fransa ve İtalya havacılık sanayilerinin
incelenmesinden sonra6 tayyare Mektebi kurmak için
1 BOA, BEO, 4013/300907-2, (28 Safer 1330 / 17 Şubat 1912): "... Ahvâl ve esbâb-ı ma‘rûza îcâbınca ordu-yı hümâyunun bu ihtiyâc-ı mühimmenin te’mîn-i
îfâsı için bizde dahi bir Tayyâre Mektebinin te’sîs ve küşâdı zarurî olup te’sîsât-ı mukteziyenin vücuda getirilmesi için on beş bin ve ilk sene zarfında mektebe ve
ordu-yı hümâyuna muktezî on beş kadar tayyâre için dahi yirmi bin liranın sarfı ve masârıf-ı dâime-i seneviyyesine mukâbil de beş bin lira tesviyesi lâzım geleceği
anlaşılmışdır. Ne masârıf-ı âdiye ne de masârıf-ı fevkalâde büdcelerinde bunun için karşılık mevcûd olmadığına ve mektebin küşâdıyla zâbitân ve îcâbı kadar minik
zâbitânın ahlak ve ta‘lîm etdirilerek bir ân evvelde yetişdirilmesi lâzımeden bulunduğuna …".
2 BOA, BEO, 4013/300907-1, (19 Rebiülevvel 1330 / 8 Mart 1912).
3 Kansu vd., Havacılık Tarihinde Türkler - I, s. 124-128.
4 BOA, Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV), 185/36, (26 Rebiülevvel 1332 / 22 Şubat 1914).
5 Kansu ve ötekiler, Havacılık Tarihinde Türkler - I, s. 161-171.
6 Bu araştırma gezisine Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Tayyareci Hasan İskender Bey, Cemiyetin Fen Şubesi Müdürü Şâkir Hâzım ve Baştayyareci Vecihi
beyler katılmıştır. Bk. BCA, 30-18-1-1-14-42-3-1, (28 Haziran 1341 / 28 Haziran 1925).
7 https://m5dergi.Com/kapak/osmanlidan-gunumuze-savunma-sanayii/ (Erişim Tarihi: 30.5.2021).
8 BCA, 030-0-18-01-02-27-25-020, (20 Nisan 1932).
9 https://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/malumat/turk-hava-kurumu/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021).
Eğitim uçakları almış ve Yeşilköy'de bir Makinist Mektebi
kurulması için de sözleşmeler imzalanmıştır. Cemiyet 1928-
30 yılları arasında 150 adet tayyare satın almıştır.
1926'da havacılık sektöründe önemli gelişmeler yaşanmış;
Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ)
kurulmuş ve Alman şirketi Junkers'in ortak olduğu Kayseri'deki
Uçak Fabrikası da 1928 tarihinde üretime adım atmıştır.
TOMTAŞ kuruluşundan 1939 yılına kadar 15 tane
Alman Junkers, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı ve 15
adet Alman bağlantı uçağı da dâhil olmak suretiyle toplam 112
tane uçağın üretimini gerçekleştirmiştir.7
1926'da yüksek uçak mühendisliği tahsili için Avrupa'ya
talebe gönderilmiştir.8 1932'de Fransa'da öğrenim
bulan Uçak Mühendisi Selahattin (Reşit Alan) Bey motor
ve pervanesi Amerika'dan getirilen ve diğer parçaları Kayseri
ve Eskişehir fabrikalarında üretilen MMV-1 isimli bir
uçak yapmıştır. Atatürk 1935 yılında "Türk Kuşu" isminde
uçucu bir ünite kurulmasını ve Vecihi Bey'den faydalanılmasını
istemiştir. Yeni kurulan bu kurum beş yıllık çalışmanın
neticesinde planörcülük, motorlu tayyarecilik, paraşütçülük
ve modelcilik alanında çalışmalar yürütmüştür.
Türk Hava Kurumunun 1939'da kurmaya başladığı Etimesgut
Uçak Fabrikası da mühim yatırımlar arasında yer
almıştır. Fabrikada 16 tip planör ve uçak örneksiz projelerle
tasarlanarak yerli olarak üretilmiştir. Yine bu çerçevede
1948 senesinde THK Gazi Uçak Motor Fabrikası kurulmuş
ve İngiliz menşeli De Havilland tayyare üreticisi lisansı altında
yerli imkânlarla uçak motorları üretilmiştir. Ne var ki
yanlış kararlar ve politikalar neticesinde her iki fabrika da
1952 senesinde Makine ve Kimya Endüstrisine (MKE) devredilmiş;
uçak ve motor üretimleri durdurulmuş ve fabrikalar
da kapatılmıştır.9
Devlet eliyle yürütülen tayyare endüstrisini geliştirme
çabalarının yanı sıra hususi sektörde de tayyare yapımı konusunda
girişimler olmuştur. Vecihi Hürkuş sivil havacılık
44
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
alanındaki emekleri ile Türk havacılık tarihine ismini
yazdırmıştır. Yeşilköy Tayyare Mektebinden mezun olarak
tayyareci olan Vecihi Hürkuş ilk uçuşunu 1916 senesinde
gerçekleştirmiş; 1923'te Yunan güçlerinden ganimet olarak
kalan tayyare parçalarından yapmaya başladığı ve "Vecihi
K VI" adını verdiği uçağı 1925'te tamamlamıştır. 1932'de
de ilk sivil havacılık okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Mektebini
kurmuştur. Vecihi Sivil Tayyare Mektebi, sadece
motorlarını Avrupa'dan getirerek tekrar imal ettikleri
üç uçaktan oluşan küçük bir filoya haiz olmuştur. Vecihi
Hürkuş 1933'te, "Nuri Bey" ismini verdiği ve iki yolcu taşıyabilen,
kapalı kabinli hafifçe yolcu uçağını Nuri Demirağ'ın
desteği ile üretmiştir.1
Havacılık sanayiine yatırım yapan diğer bir isim de Nuri
Demirağ'dır. 1936'da Beşiktaş Nuri Demirağ Uçak Atölyesi
ve Divriği Büyük Gök Okulunun temellerini atan Demirağ,
1940 yılında da Yeşilköy Gök Okulunu açmıştır. 1936'da ilk
tek motorlu uçak olan Nu.D-36'yı, 1938'de ise çift motorlu
ve altı benlik uçak olan Nu.D-38'i üretmiştir. Nuri Demirağ,
İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde bir uçak
mühendisliği bölümünün açılması için de öncülük etmiştir.
Demirağ'ın İstanbul Beşiktaş ve Yeşilköy'de kurduğu Uçak
Fabrikaları Hava Kuvvetlerine ait tayyare, motor ve kara nakil
araçlarının tamiri ve yedek parçalarının imal işini de
üstlenmiştir. İlk yerli paraşütlerin üretimini de meydana getiren
Nuri Demirağ, Türk Hava Kurumunun sipariş ettiği 24
uçağı almaması üzerine Fabrikasını 1950'li yıllarda kapatmak
zorunda kalmıştır.2 Bu konum sivil ve askerî havacılık
sanayii bakımından Türkiye'yi dışa bağımlı hâle getirmiştir.
V- Silah Eğitimi ve Deneme Çalışmaları
A- Avrupa Tarzı Askerî Okullar Açılması
1770 tarihindeki Çeşme Vak'ası'ndan sonra Donanmanın
tekrar yapılandırılması teşebbüslerinden kalıcı bir netice
alınamaması üzerine Avrupa seçimi öğrenim görmüş yeni
1 https://tayyarecivecihi.Com/vecihi-hurkus/kronoloji/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021);
https://ataturkansiklopedisi.Gov.Tr/bilgi/vecihi-hurkus-1895-1969/ (Erişim Tarihi: 30.05.2021).
2 http://www.Nuridemirag.Com/hayathikayesi.Html (Erişim Tarihi: 30.05.2021); BCA, 30-18-1-2_99-67-13, (1 Ağustos 1942).
3 Kemal Beydilli, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun", DİA, 2006, XXXI, s. 514.
4 Şinasi Acar-Atilla Bir-Mustafa Kaçar, "Osmanlı'da Sivil Mühendis Yetiştirmek Üzere Açılan Hendese-i Mülkiye Mektebi", Osmanlı Bilimi Araştırmaları,
C. XVII, S. 2 (2016), s. 6.
5 Kaçar, "Askerî Sahada Yenileşme", s. 213-222; Beydilli, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun", s. 516.
6 Alaettin Avcı, Türkiye'de Askerî Yüksek Okullar Tarihçesi (Cumhuriyet Devrine Kadar), (Ankara: Milli Savunma Bakanlığı Araştırma ve Geliştirme
Başkanlığı, 1963), s. 11.
7 BOA, HAT, 196/9783-A, B, (25 Şaban 1208 / 28 Mart 1794); BOA, Cevdet, Maârif (C.MF), 17/836, (14 Zilhicce Şaban 1208 / 13 Temmuz 1794).
8 BOA, HAT, 273/16007 (15 Şaban 1211 / 13 Şubat 1797). Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyunda humbaracı ve lağımcı askerlerin hendese bilimsel suretiyle
humbara atmak, lağım kazmak, metris almak, kale, tabya ve köprü yapmak şeklinde usullerin tahsili için lüzumlu yazma, çizelge, harita ve hendese şekillerini
ihtiva eden kitapların Tabhanede basılması için Mühendishane Hocası Müderris Abdurrahman Efendi'ye izin verilmiştir.
Kadrolara ihtiyaç duyulmaya başlanmış ve yeni bir okulun
açılması zorunlu görünmüştür.3 Kaptan-ı Derya Cezayirli
Gazi Hasan Paşa matematik ve istihkâm eğitimi veren
bir okul açılmasını istemiş, o sıralarda devlet hizmetinde
bulunan Fransız Mühendis Baron de Tott'un nezaretinde
1775 tarihinde Tersanede Hendese Odası açılmıştır. Bu
okul 1781 yılından itibaren Mühendishane olarak adlandırılmış
ve Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyunun da temelini
oluşturmuştur.4
III. Selim zamanında 1792'de Halıcıoğlu'nda Humbarahane
Kışlası inşa edilmiş ve Humbaracı Ocağı Nizamnamesi
ile Ocak yeniden düzenlenmiştir.5 Kara ordusunda
okur-yazar ve hendese bilen topçu subayı yetiştirecek bir
okulun açılması kararından sonra Eyüp'te III. Selim'in Bahariye
Köşkü'nde Mühendishâne-i Sultânî açılmıştır. Burada
öğrencilere daha oldukca temel eğitim mahiyetinde teorik
dersler verilmiştir.6 İleriki tarihlerde okulun ihtiyacı karşılayamamasından
ötürü yeni bir Mühendishane binası yapılması
düşünülerek daha önce Sürat Topçuları Ocağının
kurulduğu Kâğıthane'de bir Mühendishane açılması gündeme
gelmiş sadece buranın uzaklığı sebebiyle öğrencilerin
meşakkat çekeceği anlatım edilerek buradan vazgeçilmiştir.
Öğrencilerin ulaşımı rahat olacağı düşüncesi ile Bahçekapısı'na
yakın Sultanhamamı karşısında Aşir Efendi arsası üzerine
bir Mühendishane inşası hakkında Padişaha bir telhis
sunulmuş ise de, yeni Mühendishanenin Tersâne-i Âmirede
olan Mühendishane şeklinde Humbaracı ve Lağımcı kışlaları
içinde inşa edilmesi ve endüstri-i hendese eğitim ve öğretimi
için de bir hoca ile dört halifenin tahsisi kararlaştırılmıştır.7
Böylece 1793'te başlanan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun
binası 1795 tarihinde tamamlanmıştır.8
B- İmal Edilen Silahların Denenmesi ve Yeni İcatların
Değerlendirilmesi
Tecrübe etmek ya da tecrübe etme yapmak savunma sanayiinin
olmazsa olmaz unsurudur. Zira yapım edilen bir
45
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
silahın yada mühimmatın istenilen evsafta olup olmadığı
bu aşamada ortaya çıkmakta ve bunların, savaş alanına
götürülmeden yada askere teslim edilmeden ilkin tespiti
savaşın neticesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Bu bakımdan Osmanlı Devleti de çağdaşı olduğu diğer
devletler gibi imalini gerçekleştirdiği veya dışarıdan satın
aldığı silah ve mühimmatın denemelerini yapmıştır. Böylece,
imal edilen silah ve malzemenin tecrübesi esnasında
ortaya çıkan aksaklıklardan hareketle imalatın yeniden gözden
geçirilmesi ve tespit edilen eksikliklerin giderilmesi
sağlanmıştır.
Tecrübe mahalleri genelde üretimin yapıldığı yerler
olmuştur. Mesela Tophâne-i Âmirede deneyim ve talimler
Tophane Meydanı yada Talimhane olarak adlandırılan
Tophane binalarından iskeleye kadar olan kısımda icra
edilmiştir. Kâğıthane mevkii de, şehrin dışında yer almasından
dolayı uzun yıllar tecrübe sahası ve talim yeri olarak
kullanılmıştır. 1888 senesinde Mauser tüfeklerinin tecrübesinin
Padişah tarafından izlenmesi için Poligon-ı Hümâyun
Sarayı yapılmıştır. XIX. Yüzyılın sonlarından itibaren
Çobançeşme, Çatalca ve Hadımköy mevkileri de deneyim
sahaları arasına girmiştir.1
Ordunun ihtiyacını karşılamak suretiyle dökümü yapılan
şâhî, sürat vs. Toplar, içlerine gülleler konularak, top dökümünde
görevli topçubaşıların gözetiminde Tophâne-i
Âmire meydanında edinim edilmiştir.2 Padişahlar bu edinim
işine ayrı bir önem verirler ve ara sıra deneyim
mahallerine gelmiş olarak bir nevi teftişte bulunurlardı. Nitekim
Sultan III. Selim Tophanede demir gülle kızdırılacak
ocaklar yapılmasını ve Kız Kulesi ile Sarayburnu arasına
eski bir çektirme gemisi demirlenerek Tophaneden kızgın
gülle atılmak suretiyle tecrübe edilmesini, bu edinim
gününün de kendisine haber verilmesini özellikle emretmişti.
3
Tophane fabrikalarında yeni usul ile yapım edilmeye
başlanmış olan çelik dağ topları, Zeytinburnu Fabrikasında
yapılan sahra topları, kama, pafta ve gaz halka şeklinde
malzemelerin dayanıklılık testleri ile Almanya'dan ithal
edilen dumansız barutun tecrübeleri yapılmıştır. 1900 senesinde
Tophâne-i Âmire fabrikalarında imal edilen obüsün
1 BOA, Hazîne-i Hâssa, İrâdeler (HH.İ), 120/21 (8 Receb 1316 / 22 Kasım 1898).
2 BOA, HAT, 22/1050 (tt 29 Zilhicce 1198 / 13 Kasım 1784).
3 BOA, HAT, 1433/58868 (tt 29 Zilhicce 1206 / 18 Ağustos 1792).
4 BOA, Yıldız, Perakende, Posta Telgraf Nezareti Maruzatı (Y.PRK.PT), 19/110 (7 Muharrem 1318 / 7 Mayıs 1900).
5 BOA, Y.MTV, 232/141 (24 Rebiülahir 1320 / 31 Temmuz 1902).
6 BOA, İrâde, Meclis-i Vâlâ (İ.MVL), 476/21560 (13 Cemâziyelevvel 1279 / 6 Kasım 1862).
7 BOA, İrâde, Dâhiliye (İ.DH), 715/50001 (29 Zilhicce 1292 / 26 Ocak 1876).
8 Zengin, Tophâne-i Âmire, s. 99-102; BOA, C.AS, 534/22364 (29 Şevval 1293 / 17 Kasım 1876).
Dayanıklılık ve ilk atış denemeleri gerçekleştirilirken Baruthanede
imal edilen çubuk barutların Krup ve Erhart
şarapnelleri üzerinde denemeleri yapılarak tesirleri ölçülmüştür.
4
Bir taraftan fabrikaların ürettiği savaş aletleri ve mühimmatın
denemeleri yapılırken öteki taraftan da yeni
inşa edilen fabrikaların üretimi tecrübe konusu olmuştur.
Ayrıca Dumansız Barut Fabrikası ile Zeytinburnu'nda yeni
inşa edilen Fişek Fabrikasının üretim kapasitesinin tecrübe
edilmesi de gündeme gelmiştir.5
Başlangıçta Tophane ve Harbiye fabrikalarındaki
imalatta başıbozuk amelenin istihdam edilmesi sağlam
ve düzgün olmayan mamüller imal edilmesine ve bunların
daha çok para kazanmak için fabrikalardan firar edip özel
fabrikalarda çalışmaya gitmesi de üretimin aksamasına niçin
olmuştur. Bu düzensizliğin ortadan kaldırılması için
imalatta istihdam edilmek üzere 1862 senesinde Harbiye ve
Ambar taburları askerleri ve bunlara eklenecek öteki askerlerden
oluşan İmalat Alayları kurulmuştur.6 1876'da da
fabrikaların imal ettiği silah ve mühimmatı muayene ve
edinim etmek ve imalatta yapılacak ıslahatı tespit edip bildirmekle
sorumlu olmak üzere Tophâne-i Âmire Meclisine
bağlı Tecrübe-i Mamulât-ı Harbiye isminde bir şube teşkil
edilmiştir.7
1876 yılı sonlarına doğru Tophâne-i Âmire Meclisi üç
daireye ayrılarak Harbiye, Muayene ve Tecrübe, Levazım
isimli daireler kurulmuş; üretim ve denetlemeden sorumlu
Muayene ve Tecrübe Dairesi altında da imalat mevzusunda
uzman zabitlerden edinim komisyonları oluşturulmuştur.
Daha sonra da tecrübesi meydana getirilen mühimmat için hazırlanan
raporlar doğrultusunda imalat ve ithalat tekrar değerlendirilmiştir.
8
Savunma sanayii alanında üretim ve tecrübe etme bu şekilde
devam ederken ara sıra yeni icatlar da ortaya çıkmıştır.
Nitekim 1784 yılında Sofya Seraskeri Vezir İsmail
Paşa'nın harp meydanlarında tüfeklerin daha müessir olarak
kullanılması için buluş edildiğini bildirip seri üretimi için
Cebehâne-i Âmireden tüfek namlusu gönderilmesini istediği
bir beygir tarafından çekilen otomobil üstüne monte
46
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
edilmiş tek kundak üstüne yerleştirilmiş oldukça namlulu ve
tek fitilden ateşlenen tüfek buluş edilmiştir.1 Bu icat daha
o yıllarda çoklu ateş gücüne sahip silahların ordularda bulunması
fikrinin bir yansıması ve Osmanlı tabanca sanayii zamanı
için de makineli tüfek (mitralyöz) kullanımını gösterir
mühim bir örnektir.
XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren hafif silah teknolojisinde
ortaya çıkan değişiklik sonrasında seri atışlı iğneli
tüfeklerin yaygınlaşmaya başlamasıyla beraber Osmanlı
Devleti de bir yandan dışarıdan ithal kanalıyla ordusunu
bu yeni buluş tüfeklerle donatmış diğer taraftan da bunları
imal etmek için tezgâh ve makine satın alarak ülke içinde
imal etmeye çalışmıştır. Sultan II. Abdülhamid'in yeni icat
edilen bir makine veya bir buluşu desteklemesi ve ödüllendirmesi
onun zamanında hem içerden hem dışarıdan birçok
mucidin, icadını tanıtmak için Osmanlı makamlarına
başvurduğu bir dönem olmuştur. Tüfek imalinde çalışan
Osmanlı ustaları da tüfeklerde görülen eksiklikleri tespit
ederek bunları kendi usullerince yine imal etmeye çalışmışlardır.
Nitekim Tophâne-i Âmirede tüfekçi ustalarından
Ahmed Usta 1892'de minik Mauser tüfekleri çapına
benzer 105 parçadan oluşan ve kendi icadı olan bir tüfek
imal etmiş sadece öğrenim fişeği ile yapılan tecrübe neticesinde
asker tüfeği olmaya elverişli bulunmayan bu tüfeğe
seri imalat ve kullanım izni verilmemiştir. Buna karşın
Ahmed Usta'nın tüfek imalinde kazandığı maharet takdire
şayan görülerek filinta tabancalarını kendi usullerince imal
eden zanaatkârlar ile beraber Avrupa fabrikalarına gönderilmesi
Tecrübe ve Muayene Komisyonu tarafından öneri
edilmiştir.2
Bu icatlar içinde Müderris Mehmed Şakir Efendi'nin,
derin deniz sularında kullanılacak müdafaa amaçlı torpil3
ve İstihkâm Mirlivası Chayes Paşa'nın karanlık, sisli ve
yağmurlu gecelerde düşman gemilerine karşı liman girişlerini
kontrol altında tutacak alet icatları4 da bulunmaktadır.
Bu mucitlerin en önemlilerinden biri de Dünyada ilk
seri ateşli silahın mucidi sayılan Ahmed Süreyya Emin
Bey'dir (1848-1923). Zira o, topların falyalarının zamanla
genişleyip gaz kaçaklarının ortaya çıkması neticesinde top
güllelerinin süratinin azalmasına ve menzilinin kısalmasına
niçin olan kusuru gidererek XIX. Yüzyılda Osmanlı
topçuluğuna büyük katkı sağlamıştır. Ahmed Süreyya Bey
bu eksikliği gidermek için biri çelik, öteki tunç toplara
1 BOA, TSMA.E, 245/4 (28 Rebiülâhir 1198 / 21 Mart 1784).
2 BOA, Y.MTV, 72/30 (20 Cemâziyelevvel 1310 / 10 Aralık 1892).
3 BOA, Yıldız, Perakende, Başkitabet Dairesi Maruzatı (Y.PRK.BŞK), 48/94 (18 Cemâziyelâhir 1314 / 24 Kasım 1896).
4 BOA, Y.MTV, 175/375 (30 Zilkade 1315 / 22 Nisan 1898).
5 BOA, Y.MTV, 26/27 (29 Mart 1303 / 10 Nisan 1887).
Mahsus olmak suretiyle falyayı kapatarak kuyruktan gaz kaçmasını
engellemiş olan iki yeni gaz halkası ve bir barut haznesi
kapağı buluş etmiş5 ve bu icatlarını Zeytinburnu Fabrika-i
Hümâyununda imal ettirdiği top üzerine yerleştirerek büyük
silah üreticisi devlet ve fabrikaların gerçekleştiremediğini
gerçekleştirmiş; böylece topların seri halde ateşlenmesi
düşüncesinin hayata geçirilmesine önayak olmuştur.
Yayımlanan Belgelerin Muhtevası
Kitapta piyasaya sürülen belgeler 1519 – 1957 dönemine ait
olup Geleneksel Silahlar, Ateşli Silahlar, Donanma ve Silah,
Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu, Eğitim, Öğretim
ve Deneme Çalışmaları ana başlıkları altında beş bölüm
altında toplanmıştır.
Geleneksel Silahlar başlığı altında; tolgacı ve kolçakçı ustaların
Cebeciler zümresine dâhil olması, Şam'da yay, ok
ve hançer imalinin asiler de kullandığı için yasaklanması,
bir kılıç ustasının vasiyeti, sarayda kılıç, bıçak, bozdoğan,
hançer vs. Meydana getiren usta ve şakirtlerin isimleri, ok imali, sefer
için gerekli kılıç, kalkan, gaddare vs. Için meydana getirilen harcamalar,
orduya okçu, yaycı ve kılıççı esnafı gönderilmesi ve ok
verilmesi, süvari ve piyade zabiti kılıcı yapım fiyatının belirlenmesi,
Kılıçhâne-i Âmirenin tamiri ve Padişah'ın kılıçlarını
imal eden ustanın nişanla taltifi ile alakalı belgeler yer
almaktadır.
Ateşli Silahlar ana başlığı altındaki Ateşli Silah Türleri
alt başlığında; Tophâne-i Âmirede dökülen top cinsleri ve
miktarları, İmalat Meclisi kurulması ve talimatnamesi, demirci
ocağı yapılması, baruthane inşası, Tüfekhane binasının
tekrar inşası, Padişah'ın Tophaneyi teftişi, Hasköy
Kârhanesinde top dökülmesi, top ve mühimmat otomobilleri için
demir ve bakır verilmesi; Tüfek Kârhanesi dışında tüfek
imalinin yasaklanması, fitil otu perdahtı ile barut ıslahı
ve humbara imali için imalathane kurulması, tüfekçilerin
Cebeciler zümresine alınması, Dökmeciler Bölüğü teşkili,
dökücü ve odun yarıcıların ücretleri, Humbara Kârhanesi
inşası, Kâğıthane ve Tophane kârhanelerinde yuvarlak ve
humbara imali, top ve mühimmat nakli, kırık ve işe yaramaz
top ve humbaraların geri dönüştürülmesi, düşman ülkelere
tabanca, cephane ve zahire satış yasağı, Bender Seraskeri'ne
havan kundağı, dâne, tapa verilmesi, havan, pâ-yı
47
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
hınzır güllesi, zincir, palankete vs. Döktürülmesi; Anabolu
Kalesi'ne kılıççı, çakmakçı ve kundakçı ustaları gönderilmesi,
şeşhaneli ve eğri kılıcın savaş silahı olmaktan çıkarılması,
süvari askerleri için piştov tedariki, tüfek namlusu
delen çarklara koşulan beygirlerin masrafı, tüfek imaline
düzen verilmesi ve imal masrafları, güdümlü mayın ve
bomba atar tüfek icadı; Ateşli Silah Mühimmatı alt başlığında
ise; Tımışvar Baruthanesinde üretilen barut miktarı,
barut çarkı icadı, Avrupa'da barut tahlili, sepet humbaraları
için barut verilmesi, barut perdahçısı gönderilmesi, kaçak
olarak üretilen barutun yapım ve satışının yasaklanması,
güherçile imalathanesi, güherçile toprağı araştırılması,
güherçile saflaştırılması, kükürt tedariki, kezzap ve sülfürik
asidin halka satışının yasaklanması, dumansız barutun
mavzer tüfeklerinde kullanması, top ve mühimmat arabaları
için kereste tedariki, İngiltere perdahtı ayarında kara barut
ve yuvarlak, dâne ve şarapnel tapa imali, Samakovcuk'ta
kârhane inşası, Cebehâne-i Âmiredeki Fişekhane ve Dökümhanenin
onarılması, Baruthanede Demir Fabrikası
kurulması, Zeytinburnu Fabrikasında Haddehane ve Dökümhane
kurulması ile alakalı belgeler yer verilmiştir.
Donanma ve Silah ana başlığı altında; mavna, kadırga,
top, at, kalyon, korvet, zırhlı monitör ve kruvazör gemisi
inşası, kayıkların silahlandırılması, marangoz, bıçkıcı ve
kalafatçı tedariki, ağacı ve kerestesi bol yer araştırılması,
kereste ve ham demir nakli, üstü aleni kayıkların hazırlanması,
İnce Donanma gemilerine yatağan ve tüfek verilmesi,
kalyon bodoslamasının kaldırılma ve bir torpil
istimbotunun denize indirilme töreni, Tersanede havuz
inşası, kalyon topları için dökülen yuvarlak ve misketlerin
ücretleri, Hasköy Dökümhanesinde döküm faaliyetleri,
sekiz beygir gücünde makine imali, Bahriye Meclisi İdare
Heyetinin şubelere ayrılması, Fenerbahçe'de kışla, torpido
fabrikası, tayyare hangarı ve iskele için arazi istimlaki ile alakalı
belgeler yer verilmiştir.
Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu ana
başlığı altındaki Zeytinburnu Fabrika-i Hümâyunu alt başlığında;
Zeytinburnu Demir Fabrikasının kurulması için
arazi tespiti, Fabrikanın tamiri, çelik üretimi için fırın yapılması,
top kundağı ve mühimmat otomobili imali için atölye
inşası, Marangozhane ile Mermi Fabrikası kazan ve
makinelerinin taşınması, Zeytinburnu Fişek Fabrikasının
açılışı, üretim kapasitesinin testi, kimyahane kurulması,
Baruthâne-i Âmirede barut imali ve kurutulması, fişek ve
şarapnel imali; Diğer Silah Fabrikaları ve Teçhizat (Devlet/
Özel) alt başlığında; Baruthâne-i Âmirede Dumansız Barut
Fabrikası inşası, Tüfekhâne-i Âmire döşemelerinin
tamiri ve demir verilmesi, Asâkir-i Hâssa Tüfekhanesine
tabanca kundağı, harbi ve süngü verilmesi, İmalat Alayları
kurulması, ordulara işaret tabanca ve fişeği verilmesi, Tophâne-
i Âmireye bağlı fabrikaların bir haftalık üretimi, Top
Fabrikası ve Tüfekhaneye top makinesi, namlu vs. Makine
satın katılımı, askerî üretim meydana getiren fabrikaların İstanbul'dan
taşınması gerektiğine dair bir rapor, Ankara'da fişek
ve tapa fabrikaları açılması, Anadolu'da yeni bir mermi
fabrikası kurulması için yetki verilmesi, Barut ve Mevâdd-ı
İnfilâkiyye İnhisarı Tüzüğü'nün tasdiki, Hikmet ve Kimya
Laboratuvarına araç-gereç alınması, Zümrezade Şakir Bey'e
ait Fabrikanın mayın şarjlarını doldurması ve Fabrikadan
bomba satın katılımı, Nuri Killioğlu Fabrikasından silah
alınması ve uçak bombası yaptırılması, Federal Almanya'ya
satılacak MKE imalatı mühimmatın muayenesi; Uçak, Uçak
Motoru Üretimi ve Tesisleri alt başlığında da Tayyarecilik
Tedkikat Türk Anonim Şirketi Nizamnamesi'nin kabulü,
Türk Kuşu Uçak ve Motor Atölyesinin inşası, Eskişehir'de
uçak hangarı kurulması, Türk Hava Kurumunun tayyare
motoru fabrikası kurma teşebbüsleri, Vecihi Bey'in yapım
ettiği uçak, Mühendis Nureddin Neşet Bey'in görevlendirilmesi,
Nuri Demirağ'ın tayyare endüstrisi kurma çabaları ve
Hava Kuvvetlerinin onarım ve yedek parça işinin kendisine
verilmesi ile alakalı belgeler yer verilmiştir.
Eğitim, Öğretim ve Deneme Çalışmaları ana başlığı altındaki
Savunma Sanayiinde Okullaşma alt başlığında; Tophaneye
çömez oğlanı seçilmesi, mektep binasının tamiri ve
bir de talimhane yapılması, Hendesehane binası inşası,
Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyunun açılması, hendese
kitaplarının basımı, kimya laboratuvarı inşası, Heybeliada'daki
Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ve kışla binalarının
tamamlanması, Askerî Fabrikalar bünyesinde Usta
Mektebi açılması ve çalışanların staja gönderilmesi, askerî
okul, Tıbbiye ve idadilerde öğrencilere sorulacak sorular,
Sanayi Alayı Mektebi diploması, Baruthane kimyagerinin
öğrenim için Almanya'ya gönderilmesi, Tayyare Mektebi
açılması, uçak kullanacak subayların eğitimi, Fransa'dan
tayyare uzmanı getirtilmesi, Türk Tayyare Cemiyeti Başkanı
ile Avrupa'ya gideceklere pasaport verilmesi, Tayyare
Makinist Mektebine elektrik hattı çekilmesi, pilot eğitimi
için Avrupa'ya gönderilecek öğrenciler için hazırlanan
genelge, Hava Mektebi ve Yeşilköy Makinist Mektebinde
yabancı uzman görevlendirilmesi, Vecihi Sivil Tayyare
Mektebi, Uçak Mühendisliği Bölümü açılması; Silah ve
Mühimmatın Denenmesi alt başlığında ise; zırhlı alaylar için
miğfer ve göğüslük hazırlanması, Erzurum ve İstanbul'daki
kale topçularının imtihan edilmesi, kalyon toplarının
denenmesi, tek fitilden kırk namlunun ateşlenebileceği
bir düzenek icadı, Tophâne-i Âmirede dökülen ve onarım
edilen topların deneme atışlarının yapılması, Kâğıthane'de
top, silah, ok ve kılıç talimi, Sarayburnu açıklarına konan
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E BELGELERLE SAVUNMA SANAYİİ
bir gemiye kızgın gülle atılması, işe yaramaz topların mayalık
olarak kullanılması, Tecrübe ve Muayene-i Mamulat-
ı Harbiye Şubesi kurulması, Ahmed Süreyya'nın toplarla
alakalı icadı, Tüfekçi Ahmed Usta ve Kolağası Ahmed
Efendi'nin tüfek geliştirmesi, Müderris Mehmed Şakir
Efendi'nin torpil icadı, Mirliva Chayes Paşa'nın karanlıkta
gemileri tespite yarayan alet icadı ve imali, Silivrili Tahir'in
siper rolü görecek otomobil icadı, mavzer tüfekleri ve bu tüfekler
için geliştirilen mandal yayının tecrübesi, Çatalca'da
sahra, cebel ve Krup toplarının deneme atışları, asit tahlili,
poligon yapılması, filinta tüfeği için fişek verilmesi ile alakalı
belgeler yer almaktadır.
Kitabın Hazırlanmasında Takip Edilen Usul
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Belgelerle Savunma Sanayii
isimli bu çalışmamızda yukarıda da belirtildiği suretiyle 1519
– 1957 tarihleri arasını kapsayan dönemde Türkiye'deki
müdafaa sanayii faaliyetleri hakkında Devlet Arşivleri Başkanlığının
Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden seçilen
ve beş ana başlık altında toplanan toplam 177 tane belge
kullanılmıştır.
Bunlardan Geleneksel Silahlar başlığı altındaki Birinci
Bölümde 12 belge, Ateşli Silahlar başlığı altındaki İkinci Bölümde
59 belge, Donanma ve Silah başlığı altındaki Üçüncü
Bölümde 18 belge, Modern Silah Sanayi Tesisleri ve Modernizasyonu
başlığı altındaki Dördüncü Bölümde 40 belge, Eğitim,
Öğretim ve Deneme Çalışmaları başlığı altındaki Beşinci
Bölümde ise 48 belge yer almıştır.
Her bölüm kendi içinde kronolojik olarak sıralanmış;
üzerinde ancak hicri veya Rumi tarih bulunanların
tarihleri miladi tarihe de çevrilerek yanlarında ek olarak belirtilmiştir.
Hicri ve Rumi zamanı beraber bulunduran belgelerin
tarihlerinin miladi tarihe çevirisinde hicri tarih esas
alınmıştır.
Çalışmada belgelerin görüntüleri, müstakil konu başlıkları
ile ayrıntılı özetleri ve Osmanlıca alfabe ile yazılmış
olanların tercüme yazıları da verilmiştir.
Belgelerin çeviri yazılarında mütevazi bir gösterim usulü benimsenmiş;
uzun okunması ihtiyaç duyulan vokaller (^), hemze
harfi (’) ve ayn harfi de (‘) işaretleriyle gösterilmiştir. Ancak
bu sonuncuların kullanımı hemze ve ayn harflerinin
belirtilmemesi niteliğinde harf ve ses kaybının meydana
geleceği durumlarla sınırlı tutulmuştur.
Bunlara ilave olarak çeviri yazıda aşağıda belirtilen hususlara
dikkat edilmiştir:
¾ Okunmasında tereddüt hasıl olan kelimelerin
sonlarına soru işareti (?) konulmuştur.
¾ Metnin orijinalindeki boşluklar ( ) şeklinde;
haricî etkenlerden ötürü metnin orijinalinde
meydana gelmiş olan kayıplar ise (…) benzer biçimde
gösterilmiştir.
¾ Silik olmasına rağmen metnin siyak ve sibakına
göre okunan bölümler, harflerin dibine nokta konulmak
üzere belirtilmiştir.
¾ Metnin orijinalinde hatalı yazıldığına kanaat getirilen
kelimelerin, tercüme yazıya yani yazılmış,
belgedeki yazılışları ise dipnotta verilmiştir.
¾ Dua cümleleri –dâme mecdühû– örneğinde olduğu
benzer biçimde italik dizilip iki uzun çizgi arasına alınmıştır.
¾ Kayıtlarda geçen ve lüzumlu görülen birtakım terim,
yer ve kişi isimlerine dipnot vermek suretiyle
açıklama yapılmıştır.
¾ Mühimme defterlerinden seçilen belgelerin referans
detayları verilirken kullanılan ilk sayı defteri,
ikinci rakam ise yargı numarasını göstermektedir.
Çalışmada Arşivimiz dışından da konuya ait görsel malzemeler
kullanılmış ve kitabın sonuna analitik bir indeks
konulmuştur.
Hazırlayanlar
16-17. Yüzyıl Yapımı Zırh Gömlek,
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Savaşta Geleneksel Silahlardan Kılıç, Ok, Tüfek ve Mızrak Kullanan Osmanlı Ordusu,
Şehnâme-i Nâdirî, TSMK, Hazine, no. 1124/39
GELENEKSEL SİLAHLAR
"Cebehâne‑i Âmirede olan tolga esbâblarının işlemesi
hidmetinde olan üstâdlar fevt olup üstâda ziyade ihtiyâc vardır
ve bunlar tolgacılardır. Her vechile hidmetlerine kâdir olup kul
karındaşlarıdır." deyu Cebecibaşı tezkire edip Pâye‑i Serîr‑i
A‘lâya arz olunup Hâssa Cebecilere ilhâk buyuruldu.
Cebehâne‑i Âmiredeki tolgacı ustaların ölmesi üzerine ortaya çıkan usta ihtiyacının karşılanması
için Mustafa ve Yusuf isminde tolgacıların Cebecibaşı'nın tezkiresi üzerine Hassa Cebeciler
zümresine katıldıkları. / Vefat eden Cezayir Beylerbeyi Sinan Paşa'nın adamlarından olup cebecilik
ilminde üstat olan Bosnalı Cafer ve Macar İbrahim adlı kolçakçılar ile Alaman Davud ve
Efrenc Hamza isminde tolgacıların da aynı biçimde Hassa Cebecilere katıldıkları.
15 Şubat 1557
Cebehâne‑i Âmireye Tolgacı ve Kolçakçı Tayini
"Mezbûrlar Cezâyir Beylerbeyisi iken fevt olan Sinan
Paşa'nın kullarından olup cebecilik ilminde üstâdlar oldukların
..." mezbûrlar dahi kezâlik Hâ[ssa] Cebecilere katılmak
emrolundu.
GELENEKSEL SİLAHLAR
Kethüdâsı Mustafa Kethüdâ'ya verildi. Fî 7 Safer, sene 975.
Şâm Beylerbeyisine
Dergâh‑ı Muallâma mektûb gönderip; "Vilâyet‑i
Şâm'da ba‘zı büyük yaylar ve yassı demrenlü oklar ve âkıfe
(?) demekle meşhûr hançerler olup onun gibiler hemân âsî
Araba mahsûs olmağın fîmâ‑ba‘d işlenmesi men‘ olunup ve
çârşûlarda mevcûd olanları olageldiği üzere satın alıp Şâm ve
Haleb'deki kal‘alar için hıfz olunup ve hac yolunda olan kılâ‘a
tevzî‘ olunması münâsibdir." deyu bildirip numûnesin dahi
bu cânibe göndermişsin ve; "Nasrullâh nâm Arab Şeyhi ba‘zı
Urbân ile reâyânın terekelerin yedirip ehl‑i şenâ‘at olmağın
onu tutup Kal‘a‑i Şâm'da habsedip onun yerine Nuaym oğlu
Selâme Şeyh nasb olunup ve Turabay evlâdından Huceyr nâm
âsî [Leccûn] sancağında dâimâ fesâd üzere olmakla ol dahi ele
getirilip habsolunup ve mukaddemâ gönderilen on pâre prankı
kasîr olmağla fındığı uzağa yürümeyip ondan mâ‘adâ yedişer
buçuk karış ellişer dirhem fındık atar prankıya ihtiyâc olup ve
hac yolunda isti‘mâl olunan darbzenler şikest olmak ile ikişer
yüz dirhem fındık atar on pâre darbzen ihtiyâc olduğın" i‘lâm
eylemişsin. Buyurdum ki:
Vardıkda göresin: Kazâyâ arz ve i‘lâm etdiğin benzer biçimde ise
ol âsî Arablara mahsûs olan yaylar ve oklar ve hançerleri
her kande bulunursa satılıgelen bahâları ile alıp Şâm ve
Haleb'deki kal‘alarda hıfz etdirip defter ile dizdârlarına
teslîm etdiresin ki, hacc‑ı şerîf yolunda olan kılâ‘a lâzım
olanı gönderesin.
Şam'da, asi Arapların kullandığı yay, ok ve hançerlerin imalinin yasaklanması ve piyasada mevcut
olanların da satın alınarak Şam ve Halep'teki kale dizdarlarına teslim edilip hac yolundaki
kalelere dağıtılmasına dair Şam Beylerbeyi'ne gönderilen yargı.
7 Ağustos 1567
Şam'da Yay, Ok ve Hançer İmalinin Yasaklanması
GELENEKSEL SİLAHLAR
Sûret‑i defter oldur kim Kılıççı Üstâd Şücâ‘ bin
Abdullah'un vasiyyetin ve il üzerinde alımların beyân eder:
"Ve min‑ba‘d Usta‑i miyângîr İskender bin Abdullah['ı] şühûd‑ı
Müslimîn ile vâsî nasb etdim." Der‑vasiyyet fî‑beyânihî: "Beş
bin akçe üzerime harc oluna ve mezkûr beş bin akçeden bin
akçe ıskât‑ı salât oluna ve alt[ı] yüz akçe üç hatme okuna. Evvel
gece ta‘âmına bin akçe harc oluna ve yedisinde iki hatme dahi
ve ta‘âma altı yüz akçe; kırkında, dokuz yüz akçe ve senesinde
dokuz yüz akçe ve dahi dört bin akçe hac içün Hacı Musa bin
Seydi Ali'ye vasiyyet etdim ki edâ ede ve dahi alım akçelerinden
yirmi bin akçe maslak için vakfetdim ki Müslimîn su içeler
ve dahi pâdişâh kulları beş nefer şâkirdlerim içün beşer yüz
akçe ta‘yîn etdim ve mezkûr şâkirdlerime Yunus'a ve Hasan'a
cemî‘ avadanlığumı vasiyyet etdim. Dükkânda oturalar. Zîrâ
kim mezkûrların hakk‑ı sâbiteleri vardır ve mezkûr yirmi bin
akçenün ribhinden beş akçe ta‘yîn etdim: İki akçe suyuna, bir
akçe rakabesine. İki akçe dahi mezkûr vâsim İskender içün
cihet‑i tevliyet etdim ve dahi kulum Murad'ı mâlumdan âzâd
etdim ve beş yüz akçe vasiyyet etdim. Mezkûr vâsim olan Üstâd
İskender görüp gözedip zabt ede, san‘at öğredip benim çerâğım
ola."
Kılıççı Şücâ‘ bin Abdullah Usta'nın; "İskender bin Abdullah'ı vasiyetini yerine getirmesi için vasi
belirleme ettiğine, ölümünden sonra iskât‑ı salât, yiyecek, hac vs. Için yapılacak harcamalara, alacaklarından
su için vakfettiği meblağa ve ismi geçen vasisini mütevelli olarak atadığına, kölesi Murad'ı
azat ettiğine ve ona verilmesini istediği meblağa, şakirtlerine dükkânında oturmaları karşılığında
verilmesini istediği ücret ile avadanlığına ve vasisinin ismi geçen Murad'a sanat öğretmesi isteğine"
dair vasiyeti.
31 Aralık 1599*
Kılıççı Şücâ‘ bin Abdullah Usta'nın Vasiyeti
* Tarih tahminîdir. Osmanlı Arşivi otomasyon sisteminden alınmıştır.
Şühûdü'l‑hâl
Mevlânâ Muarrif Hacı Sinan bin Hasan / ve Mevlânâ Çerâğ Sahhâf / ve Kapıcı İshak bin Abdullah / ve Hacı
Mustafa bin Ali / Mehmed bin Hacı Ali / Üstâd Mücellid Şemseddin / ve Üstâd Zer‑nişâncı Sinan bin Abdullah
/ ve Derviş Muslihiddin bin Ahmed / ve Kâtib Muslihiddin bin Hâce Ali.
Kanunsuzluk ile yıkılmış koca bir Osmanlı ihanet ve namertlikle verilmiş koca bir devlet
YanıtlaSil